18 Kasım 2016 01:00

Fitne fesat Boğaziçi’de değil başkanlıkta: Hürriyet, bağımsızlık ve üniversite meselesi

Fitne fesat Boğaziçi’de değil başkanlıkta: Hürriyet, bağımsızlık ve üniversite meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Uygarlık tarihinin çok ağır tecrübelerle ve çok büyük bedellerle bugüne süzüp getirdiği en önemli idealler “özgürlük”, “bağımsızlık/özerklik”, “tarafsızlık”, “bilgi/felsefe” ve “adalet/eşitlik” olup bunlar toplamda bir bütünün parçalarıdır, hiyerarşik değil iç içe özellik ve şartlardır:
·Hürriyet yoksa zaten hak hukuk yoktur.
·Bilgi yoksa adalet yoktur.
·Adalet yoksa hak hukuk yoktur.
·Bilgi ve adalet için ise temel şart tarafsızlıktır.
·Tarafsızlığın şartı ise bağımsızlığıdır (Bağımlılık ve baskı altında hürriyet de, tarafsızlık da, adalet de mümkün değildir).

Üniversiteler ve yargı; hak, hürriyet, bağımsızlık, tarafsızlık için hem bizzat model oluşturmakta hem de cumhuriyetin, demokrasinin garantörü durumunda bulunmaktadır. Üniversite özerk ve bilim kişileri özgür değilse halk da (dolayısıyla ülke de) bağımsız ve özgür değildir.

Aklın ve bilimin de, insan ve toplumların da özü özgürlüğündedir.
Bir ülkenin egemenlik ve bağımsızlığı “Kayıtsız şartsız milletindir” dendiğinde “cumhuriyetten” söz edilmektedir, cumhuriyetin kalitesi çoğulculuğundadır, demokrasidedir, demokrasinin özü yurttaşların özgürlüğündedir.

“Temel kişi hak ve hürriyetlerini” garanti etmeyen bir sistem “hukuk devleti” değildir. Adalet de kişi hak ve hürriyetleri başta olmak üzere tüm canlı ve doğanın hakkına-hukukuna saygı gösterilmesidir. “Tolerans” değil “saygı” gösterilmesidir.

Yargı, sorunlu durumlarda adaleti sağlayacak. “Adaleti” nasıl sağlayacak? “Tarafsızlığı” ile. “Tarafsızlık” nasıl sağlanacak? “Bağımsızlığı” ile. Yani, adaleti sağlayacak “yargının” en vazgeçilmez özelliği “bağımsızlığıdır”.

Yargıya güvensizlik sorunu da zaten bu “bağımsız” olup olmadığı, dolayısıyla “tarafsız” olup olmadığı ile ilgili bulunmaktadır.

Adaletin en temel şartı doğruya/hakikate/gerçeğe dayanmasıdır. Bilgi yoksa hakikat veya gerçek yok demektir. Bir ülkede üniversite özerkliği yoksa bilimsel özgürlükler yoktur. Bilimsel özgürlük yoksa bilgi yoktur, bilgi yoksa adalet yoktur.


Bir KHK ile aday adaylığı seçimlerinin bile yok sayılarak kurumun en üst yöneticisinin YÖK ve Cumhurbaşkanının uhdesine geçtiğini, AKP milletvekillerinden birinin kardeşinin rektör olarak atandığı örneğe geri dönersek bunun anlamı şudur ki yöneticisi başka bir makam tarafından belirlenen hiçbir kurum, daha en başında şeklen bile idari özerkliğe sahip değildir ki;
·Üniversitelerin kurumsal özerkliğinin tümden yok sayıldığı,
·Dolayısıyla bilimsel özgürlüklerden de söz edilemeyeceği (Ülke bağımsız değilse yurttaşları zaten özgür değildir, kurumsal özerklik yoksa bilimsel özgürlük yoktur, bunlar birbirinin koşuludur),
·Üniversite özerk ve bilim kişileri özgür değilse sağlıklı (gerçeğine uygun, hakiki) bir bilgi üretiminden emin olunamayacağı,
·Özgür (bağımsız) ve tarafsız bilgi ve bilirkişi yoksa (üniversiteler özerk değil ve bilirkişiler özgür değilse), bağımsız ve tarafsız bir yargı imkanının ortadan kalkacağı,
·Dolayısıyla adaletten de söz edilemeyeceği,
·Dahası temel kişi hak ve hürriyetlerinden söz edilemeyeceği,
·Dolayısıyla ülkenin “cumhuriyet” karakteri ve “demokrasi” düzeyinin de zedeleneceği aşikardır.

Üniversitelerin özerkliği ve bilimsel özgürlükler, somut durumda Boğaziçi Üniversitesi meselesi aynı zamanda adalet meselesidir, aynı zamanda cumhuriyet ve demokrasi meselesidir.

Daha önemlisi insanın en temel amaçlarından biri olan “hürriyet” ve “kişilik” meselesidir. Bilim kişilerinin bile özgür olmadığı ve “tam kişi” sayılmadığı yerde diğer yurttaşlar (halk) zaten özgür değildir.

O halde “egemenlik kayıtsız şartsız” kime aittir?

Başkanlık sorunu da aynı anlayışın tezahürü olup esasında “padişahlık” sorunudur. Diktaya karşı en sorunlu oligarşiler bile, oligarşilere karşı en sorunlu cumhuriyetler bile, totaliter ve otoriter rejimlere karşı en sorunlu demokrasiler bile insan hak ve özgürlükleri açısından daha ileri karakterdedir.

Saçma sapan aday adaylığı bile en azından adayın belirlenme sürecinde üniversite iradesini azıcık da olsa yansıttığı için mevcut modelden daha iyi idi.
Özetle YÖK Batı sisteminde örneği olmayan en merkezi, özerkliği en düşük ve en geri yükseköğretim  sistemi olup 12 Eylül darbesinin ve AKP’nin en katı hiyerarşik ve siyasileşmiş, hatta tarikatlaşmış rejimidir.
Gerisi boş laftır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...