14 Kasım 2016 01:00

Sarayın 'ulusalcı' muhafızları!

Sarayın 'ulusalcı' muhafızları!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen haftaki yazımızda “Ülkedeki bütün emek, barış, demokrasi güçleri de, düne kadar kendilerini ülkenin/rejimin sahibi olarak gören ulusalcı-laik kesimler de bugün bu yeni rejimin hedefi durumundalar. Olağan koşullarda bizim yan yana getirmeyi düşünemeyeceğimiz kadar birbirine uzak duran bu toplumsal kesimleri, bu olağanüstü rejimin kendisi bir araya getiriyor. Tabi aynı tasfiye-saldırı politikasının hedefleri olarak.” değerlendirmesini yapmıştık (‘Evrensel’le Sözcü’yü Bir Araya Getirmek’ yazısı). İş öyle bir noktaya vardırıldı ki rejimin kurucu partisi CHP’ye ya yeni baskı rejimine koşulsuz teslimiyet, ya da HDP’ye yapılana benzer saldırı dalgasının hedefi olma dayatılıyor. Üstelik bu çığırından çıkmış saldırı cephesi, bu dayatmayı insan aklının kolay kolay almayacağı yalanlar pompalayarak yapıyor. Neymiş efendim, “Derik Kaymakamı’nın terör saldırısına uğramasının nedeni CHP’nin HDP’li eş başkan ve vekillerin tutuklanmasına karşı çıkması”ymış. Oysa şiddet ve terörün demokratik siyasetin kanallarının kapatıldığı koşullarda tırmandığı siyaset tarihinin sınanmış bir gerçeğidir.

Biz bu rejime biat etmek istemeyen ulusalcı-laik kesimlerin demokrasi güçleri ile birleşmekten başka çıkar yolları olmadığını söylüyoruz. Ama ulusalcı-laik cephe içinde uzunca bir süredir (2013 sonlarından bu yana) bir tartışma ve bölünme olduğunu da söylemek lazım. Bu cephe içinde demokrasi güçlerinin birliği için çalışanlar da var, sarayın muhafızlığına soyunanlar da.

Evet, Ergenekoncu Perinçekgillerden söz ediyoruz. Aslında bunların daha önce “baş düşman” ilan ettikleri AKP-Erdoğan iktidarı ile ‘muhabbetleri’ 2013 sonlarında başlamıştı. O günlerde (17-25 Aralık’tan sonra) AKP-Erdoğan ve Gülenciler (FETÖ) arasındaki iktidar mücadelesi açık bir çatışma halini almış ve daha önce kendini Ergenekon davalarının savcısı ilan eden Erdoğan, “milli ordumuza kumpas kurulduğu”nu söylemeye başlamıştı. İşte o süreçten sonra bütün siyasi hayatını ‘kuyrukçuluk’ üzerine kurmuş olan Perinçek, bitini kanlandırmak için iktidara yamanmaya başlamıştı.

Perinçek, bugünlerde “HDP’ye sahip çıkan” CHP’ye veryansın edip duruyor.‘Demokrasi İçin Birlik’ (DİB) inisiyatifi içinde yer alan CHP’lileri hedefe koyuyor ve CHP yönetiminin “HDP-PKK, FETÖ ve AKP’nin Gül-Davutoğlu kanadı ile ‘faşizme karşı birleşmek’ iddiasında” olduğunu söylüyor. “ABD’nin oyununa gelen” Kılıçdaroğlu’nu yanlış yoldan dönerek “milli cephe”ye katılmaya çağırıyor. Gerçek anti-faşist cephe, AKP-MHP ve Vatan Partisi’nin oluşturduğu bu “milli cephe” imiş!

Bir akıncı ruhuyla sarayın muhafızlığına soyunan bu Ergenekoncu-ulusalcı güçler haliyle iktidar medyası tarafından da el üstünde tutuluyor. Geçtiğimiz dönem, Vatan Partisi’nin Başkan Yardımcısı olan Ergenekoncu emekli Albay Atilla Uğur’un “ikinci kalkışmaya hazır olun” uyarısı epey gürültü koparmıştı. Bu kez kalkışma İngilizler tarafından parayla satın alınan Kürt aşiretlerinden gelecek diyordu zamanında “Apo’yu sorgulayan komutan” diye nam salmış olan Uğur. Hepimiz zaten inkılap tarihi kitaplarından biliyoruz; Kürtler için ulusal haklar-talepler hep yalan. Kürtlerin işi gücü “dış güçlerin maşası” olmak! Uğur da bu tarihsel gerçeği(!) bize hatırlatıyor!

İkinci bir kalkışma ihtimali varsa, iktidarın bunu engellemek için OHAL ilan etmesi de, KHK’ler ile bütün hak-hukuku tek ağızdan çıkacak talimatlara bağlaması da ‘olağan’ oluyor haliyle.

“Baş düşman ABD’ye karşı bir vatan savaşı yürütüyoruz” diyen ve Erdoğan’ı bu “vatan cephesinin lideri” ilan eden yeni rejimin ulusalcı muhafızlarının kısa hikayesi bu. Ancak geride yanıtlanması gereken birkaç soru da yok değil.

12 Eylül darbesi döneminde baş düşman ilan ettiği “Sovyet emperyalizmi”ne karşı ABD’ye yamanan Perinçek’in yeni cephe tarifine nasıl inanacağız? Ya yine yanılıyor ve bize yanlış cepheyi gösteriyorsa,acaba sonumuz ne olur?

Bir de ABD’ye karşı vatan cephesinin “milli lideri” ile ilgili de bir iki soru işareti var. Mesela siyasi yaşamlarına ABD emperyalizmi tarafından “komünizmle mücadele” adına desteklenen dini örgütlenmelerde başlayıp 2002’de yine ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında “ılımlı İslam”ı desteklediği günlerde iktidara gelenlerin anti-emperyalistliğine nasıl inanacağız?

Bunlar bu kadar ABD karşıtı iseler, acaba bugünlerde neden Trump’a dört elle sarılıp bu kadar medet umar haldeler?

Ülke gericiliği arasındaki iktidar mücadelesini “vatan savaşı” olarak gören/gösteren ve ABD emperyalizmin dayatmaları nedeniyle sıkışan iktidarda “anti-emperyalizm” keşfedenlerle elbette işimiz olmaz!

Tarih bize her karanlık rejimin kirli işlerini yaptırdığı yanaşmaları olduğunu göstermiştir. Ve bu kirli işleri yapanlar sadece halk güçleri için itibarsız, değersiz olmakla kalmazlar. Aynı zamanda kendilerine bu kirli işleri yaptıranlar nezdinde de pek itibar sahibi olamazlar. Kuşku olmasın ki, tarih Perinçek ve saray muhafızlarını da öyle yazacaktır!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...