11 Kasım 2016 01:00

10 Ekim Ankara Katliamı Davası ve izlenimlerim

10 Ekim Ankara Katliamı Davası ve izlenimlerim

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Her toplumda yönetim kimde ise, güçlü odur. Her yönetim, kanunlarını işine geldiği gibi koyar. Demokratlar demokratlığa uygun kanunlar, zorbalar zorbalığa uygun kanunlar, ötekiler de öyle… Bu kanunları koyarken kendi işlerine gelen şeylerin, yönetilenler için de doğru olduğunu söylerler, kendi işlerine gelenlerden ayrılanları da kanuna, doğruluğa aykırı diye cezalandırırlar… Doğruluk her yerde birdir; yönetenin işine gelendir. Güç de yönetende olduğuna göre, düşünmesini bilen her adam bundan şu sonuca varır:  Doğruluk güçlünün işine gelendir. (Eflatun)         

Ankara Katliamı’nın 13. ayında başlayan mahkemenin 3. gününü bitirdik. Bugün 10 Kasım. Yani katliamın 13. ayının anması yapılacak ve mahkemeye gidilecek. Medyadan özellikle sosyal medyadan bir çoğunuz takip ediyorsunuz. Dava fiziki/mekansal koşulların yetersizliği ile görülmeye devam ediyor.

Ben hem tanık olarak hem de gazeteci olarak izliyorum. Müşteki denilen yani katledilenlerin yakınları, yaralı kurtulanlar ve fiziki değilse de manevi olarak yaralananlar salonu tıka basa doldurdu. Bu ortamda görülen duruşmalarda acıların yüreklerde bıraktığı yangına ailelerin gösterdiği metanet her türlü takdiri hak ediyor. Kalbi barış ve kardeşlik diye atan bu insanlar suçluların yakalanması, yargılanması ve cezalandırılmaları için (kaldıysa eğer), hukuk denilen adalet terazisinin bir kefesinde sabır ve inatla direniyorlar...

İlk gün davanın nasıl gelişeceğinden duyulan endişe yerini “Biz sahip çıkar ve direnirsek kazanacağız” güvenine bıraktı. Özellikle sanıkların “Cevap vermeyeceğim” diye başladıkları duruşma avukatların çapraz sorgulamasında sanıkların konuşmalarıyla sürdü.
Bu güveni acılı ailelere veren (müşteki) avukatlarının yaptıkları savunma ve sorgulamalar oldu. Usuller geçilip sanıkların ifade alımları ve sorgulanmaları sırasında oynanan senaryoları boşa çıkartmayı başaran avukatlar davaya çok iyi hazırlandıklarını gösterdiler. İsimlerini yazmaya kalksam sayfalar tutacak olan bu avukat ordusunun her biri derslerine iyi çalışmış olmaları ve ilk sınavlarını başarıyla geçmeleri, güven ve sabrın yayılmasına yol açtı.  

HAKİM OLANIN HUKUK YARATMASI

Davayı izlerken aklıma hep Shakespeare’in “Venedik Taciri “ adlı eserindeki mahkeme sahnesi canlandı. Shakespeare, Orta Çağ döneminin köle anlayışını ağır bir şekilde eleştirir. Dönemin dük iktidarının Yahudilere karşı ön yargılarını dillendirir. Aynı zamanda mahkemede adalet konusunda diretmesi de Hristiyan hukukunun yetersizliğini gözler önüne serer. Tarafsız olması gereken adalet sağlayıcıların, çıkarlarına gelmeyince nasıl hukuku kullandıklarını gösterir.  Shakespere’in istediği şey aslında hukukun boşluğunu gözler önüne sermektir. Adaletin ne kadar politik olduğunu köle serf ilişkisiyle gösterir. Ve bize “Hukuk, iktidarın söyleminden bağımsız değildir” der. Hikaye Orta Çağ Hristiyan hukukunun Yahudilere uygulanması olarak gerçekleşir.

10 Ekim Ankara Katliamı davasına dönersek, eğer güncelleyip bu güne  dahası bu içinde yaşadığımız ülkeye uyguladığımızda Shakespeare’e  taş çıkartacak örnekleri gösterebiliriz. Cumhuriyet döneminden bu yana gerçekleşen katliamlara baktığımızda, devletin resmi tarihinde bir teki bile “katliam” olarak geçmez. Dersim, Maraş, Çorum, Sivas... Ee 10 Ekim Ankara Katliamı kayıtlara olay/patlama ya da “terör olayı” olarak geçiyor. Onların olay, terör ya da sıradan bir patlama diye adlandırdıkları katliamların sonunda bir tek sorumlu yönetici de bulunmaz. Davalar uzatılır, zaman aşımına uğratılır ya da piyon birileri sözde cezalandırılır. Sivas Katliamı, Metin Göktepe ve Hrant Dink cinayetleri buna en iyi örnektir. Bir emniyet amiri, bir askeri komutan, bir kaymakam, bir vali, bir bakan bırakın suçlu olmayı görevlerini yetkilerini iyi kullanamadılar diye istifa bile etmezler. İşte bu Ankara Katliamı davası bu anlamda çok önemlidir. Hakim olan iktidarın hukuk yaratmasına karşı, hukukun üstünlüğü mücadelesinin alandaki yansıması olacaktır. Devletin hukuk sisteminin deşifre edilmesi olarak da okuyabiliriz bu davayı. Bunun için önemli ve siyasi bir davadır.

DAYANIŞMA...

Türkiye!nin dört bir yanından gelen yaralı aileler duruşma öncesi ve sonrası bir arada değerlendirmeler toplantılar bilgi deneyim ve beklentilerini tartışıp davaya sahip çıktıklarını gösteriyorlar. Bir hafta boyunca tüm aileler barınma ve yiyecek ihtiyaçlarını imece  yöntemiyle çözüyorlar. Koordinasyon olarak özellikle 10 Ekim Derneğinin çabaları bu dayanışmanın ve birlikteliğin daha da büyütülmesinin önemini ortaya koydu.  

Ankara’ya geldiğim günden beri beni ve katliamdan yaralı kurtulan Cafer Altun’la annesi Sarya’yı evinde konuk eden, bizleri rahat ettirmek için birer akrabaları gibi ilgilenen, katliamdan yaralı kurtulan Damla Yeltekin, kardeşi Yağmur ile anneleri Kamuran’ın bitmek ve usanmak bilmeyen konukseverliğine şükranlarımı sunmadan geçemeyeceğimi söylemek isterim. Ankara’da dördüncü günü geride bırakırken koca bir “umut” ailesi olduğumuzu görüyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...