10 Kasım 2016 00:23

Yaşam hakkını savunma hakkı!

Yaşam hakkını savunma hakkı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Erdoğan iktidarının, politikalarına karşı çıkanları “hain ve terörist” ilan ederek, amansızca yoğunlaştırılan devlet şiddetiyle sindirmeye çalıştığı, “dünyaca bilinir” düzeyde, aleniyet kazanmıştır. “Diktatör!” tanımı dış basında, her biri yüzbinlerce-milyonlarca okura ulaşan gazetelerin manşetlerinden düşmüyor. Buna karşı o, “Bana diktatör diyorlar, umurumda değil, bir kulağımdan girer diğerinden çıkar” diyerek, bilinen yolda ilerleme “kararlılığı”nı “alem”e ilan ediyor. 
Bu yol, içeride, “teröre karşı mücadele” adına şiddeti daha da yoğunlaştırarak demokratik talepleri bastırma; bunun için ihtiyaç duyulan desteğini, rant dağıtımıyla, yararlandırarak ordu, polis ve “sivil” bürokrasiye militanlarını doldurarak ve komşu toprakların ilhakı üzerine şovenist duyguları harekete geçirerek sağlamaktan geçiyor. “Bedel” olarak gösterilen ve kaçınılmayacağı belirtilen daha çok saldırı, daha fazla insan kaybı, ekonomik çöküş, yıkım ve halkların birbirine düşmanlaştırılmasıdır. 
Muhalif basın-yayın organlarına, Cumhuriyet gazetesine ve CHP’ne yönelik baskı ve saldırı, yazarların, gazetecilerin, akademisyenlerin terörle sindirilmeye çalışılması, milletvekillerinin tutuklanması, muhbirliğin özendirilmesi, muhtarların sivil savunma birliklerinin yerel kolları olarak örgütlenmesi, Saray ihtişamıyla gözboyama ve paspas oluşun “milli değer” olarak pazarlanması; daha ağır saldırıların öncü hamleleridir.

Gerçek şu ki, günümüz Türk devleti, onu yönetenlerin eliyle yasal-anayasal-hukuki burjuva meşruiyet sınırlarını darmadağın etmiştir. Herhangi organının işleyişinde yasalarının değil, fiili güçlerinin keyfiyet pratiği geçerlidir. Bizzat Erdoğan, Parlamentonun işlevsiz olduğunu ilan etmiştir. HDP’nin meclis çalışmaları, milletvekillerinin Kürt ulus gerçekliğiyle bağlı hakları savunma kararlılıkları nedeniyle “terörle özdeş” gösterilerek engellenmiş; fiili saldırılar gerçekleştirilmiş; dokunulmazlıkları kaldırılarak Saray savcılarının ellerine teslim edilmişlerdir. MHP’ni merdiven basamağı olarak kullanan iktidar partisi ve hükümeti, CHP’nin çalışmalarını dahi engellemeye başlamıştır. Bu koşullarda, “yurttaş iradesi”nin serbestçe belirmesinin olanağı yoktur. Koşullar böyle olduğu sürece yapılacak herhangi referandum ya da seçim meşru olmayacaktır. Bu tür seçim ve referandumların Kenan Evren diktatörlüğünün “Anayasa oylaması”ndan farkı kalmayacaktır. Her gün her saat muhalifleri “ihanet”le suçlayarak zindanlara kapatanlar, basın yayın organlarına el koyanlar, Kürt halkının iradesini kayyumlar zorbalığıyla ve tutuklamalarla “geçersiz” ilan edenlerin hak-hukuk-yasa üzerine söylemleri riyakarlıktan ibarettir. 

Yurttaş iradesi, ancak baskı ve yasakların, zorbalık ve saldırıların olmadığı; basın-yayın ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin kaldırıldığı; basın-yayın organlarının, gazete ve televizyonların yayınlarına engel olunmadığı; işçi ve emekçilerin hak, talep ve çıkarlarının, Kürtler’in ve Aleviler’in istemlerinin her yerde ve her araçla dile getirilebildiği; sosyalistlerin, devrimcilerin, ilerici aydınların bütün televizyonlardan, tüm gazetelerden halka seslenme imkanı buldukları; yazarların, gazetecilerin ve basın emekçilerinin tutuklanmadığı; HDP milletvekillerinin halk içinde faaliyetlerine engel çıkarılıp tutuklanmadıkları, bütün yargılamaların halk önünde halka açık gerçekleştirildiği; polis, jandarma, yargıç, zindan baskısının olmadığı koşullarda, hepimizin kitlelere özgürce  seslendiği, düşüncelerimizi serbestçe, sınırsızca anlattığımız zaman, az çok belirmiş olur. 
Bu koşullar oluşturulsun, kim hain, kim yurtsever, emekçi kitleler karar versin! Ama buna gelemezler, gelmezler! 
İktidar sözcüleri, dışarıya yönelik fetihçi hamaseti yoğunlaştırarak, sınırlara ordu birlikleri, tank top sevkiyatlarını artırarak, ABD’ne, Avrupa ülkeleri yöneticilerine karşı üst perdeden ve hakarete varan söylevleri her gün yeniden tekrarlayarak, yıkıma sürüklemekte oldukları ülkeyi yönetmeye çalışıyorlar. Şoven hamaset ve ürünü binlerce yalan her günkü gerçekler tarafından bozguna uğratılıyor. Musul’da varız dediler, yoklar! Rakka’da olacağız dediler, olamadılar. Rakka Operasyonuna PYD’nin katılmasına izin vermeyiz dediler, PYD operasyonun en etkin gücü oldu. ABD’ne “meydan okudular”; karşılığı, “IŞİD’e karşı mücadelede ‘uzun vadeli’ işbirliğini öngören” anlaşma gereği, ve Türk Genelkurmayıyla birlikte çalışmak üzere Türkiye’ye bir ABD generalinin gönderilmesi oldu. İşbirlikçiler, yaptıklarını örtmek için, tartışmayı “Birlikte çalışılacak oda”nın genelkurmay binasında olup olmamasına çektiler. 70 yıllık Amerikancılardan “anti Amerikancılık” bekleyenler bir kez daha “şok”e oldular!

Kahramanlığın ve kararlılığın göstergesi olarak, ve fakat yalnızca Kürtlere; Kürt özgürlük mücadelesine karşı olmak üzere başlattıkları “Fırat Kalkanı” Harekâtı, “Fırat’ın Gazabı”yla yanıtlandı! Kalkan-Gazap ilişkisinin nasıl evrileceği kuşkusuz, ancak yaşanarak görülecektir. 
Çöküş ve yıkım unsurları giderek daha fazla birikiyor. Militarist politikaların yükü halk kitlelerinin omuzlarındadır. Sadece gençleri savaş politikasının kurbanı olmuyor, emekçiler yoksullaşıyor, işsizlik ve açlıkla daha fazla yüzyüze geliyorlar. Tekelci azınlık dışındaki iç ticaret ağı karşılıksız çekler, havaleler, iflaslar ve kapanmalarla “idare olunur” hale gelmiştir! Borçlu ve kartlı yaşam dönemindeyiz. Dolar “başını almış gider”ken, herşey pahalılaşmakta; yük yurttaşlara binmektedir. Büyük iflasın çanları vurmaya başlamıştır. Milyonlarca işsize yenilerinin eklenmesine, açlık ve yoksulluğun artışına doğru gidiliyor. 
Bütün bu gelişmeler işçi sınıfını, emekçileri ve tüm ezilen kesimleri en net haliyle yaşamsal bir sorunla; bu saldırı ve yıkım politikalarına karşı nasıl bir tutum geliştirileceği, nasıl bir barikat örüleceği sorunuyla yüzyüze getirmiştir. Saldırılar karşışında yılmayan, sinmeyen, kölece boyun eğişi kabullenmeyen işçi ve emekçiler, HDP, EMEP, ÖDP, Halkevleri, bazı sendika şubeleri, ilerici-demokrat  ve sosyalist aydınlar, CHP’nin çeşitli yerel çevreleri, gençlik örgütleriyle bazı milletvekilleri ve giderek daha geniş kesimlerden insanlar, iktidarın yasa-anayasa-hak-hukuk tanımaz şiddetine karşı bir direnişi birlikte örmeye, çok açık söylemek gerekirse, mecbur ve mahkumdurlar! Bu saldırı yığınağı, bu yıkım politikaları başka türlü durdurulamaz. Erdoğan iktidarının “terör işbirlikçiliği yaptığını” ilan eden ve iktidarın yasa tanımaz saldırganlığına karşı “tüm vatanseverleri birlikte hareket etme”ye çağıran CHP’nin son bildirgesinde ilan ettiği istemler için tutarlı bir tutum alması durumunda, bu mücadelenin daha da güç kazanacağı açıktır. Bu doğrultuda çeşitli girişmlerin yapıldığı ve ‘Demokrasi İçin Birlik’ oluşturulduğu biliniyor. Bu birlik güçlenmeli-genişlemelidir. 
Sorun, şimdi çok net olarak yaşamın kendisini, yaşam hakkını savunmaya evrilmiştir.   
Birleşik mücadele bu denli önem kazanmıştır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...