07 Kasım 2016 01:00

'Millete para verin' fırçası işe yarar mı?

'Millete para verin' fırçası işe yarar mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

‘Parayı vatandaşa verin.’
Böyle bir lafı duyunca insan haliyle düşünüyor: Vatandaşa para verilecek de biz, ‘hayır’ mı diyeceğiz?  
Söz konusu lafı, Cumhurbaşkanı Erdoğan banka temsilcilerine ‘fırça’ atarken duyduk!
Fırça mealen şöyleydi: “Vatandaştan aldığınızla oluşturduğunuz sermayeyi vatandaşa verin. Parayı yastık altında saklamak kadar kasada saklamak da gaflettir.”
‘Parayı vatandaşa verin’ lafı kulağa hoş geliyor da... Kimse kimseye, emir büyük yerden gelse bile, bedava para vermez ki...
Bu gerçeği düşününce de...
“Acaba bu işte bir bit yeniği mi var?” diye sormadan da edemiyor insan.
İtirazları duyar gibiyim: Yahu burada kastedilen faizlerin düşmesi. Bunun nesi kötü olabilir ki? Böyle bir gelişmeden bir avuç faizci dışında kim üzülür ki...”
Yok, mesele ‘faiz’ değil!
Zaten, ‘Paranın turşusunu mu kuracaksınız?” diye sıkıştırıldıklarından... Bankalar geçen hafta faiz indirim yarışına girdiler.  
Bu yüzden mesele daha derin.

KASADA PARA TUTAN MI VAR?

Sanırım yanıltılıyoruz.
Bir kere, bankaların parayı “kasada tuttuğu” tezi doğru değil!
Bankalar 100 liralık mevduat karşılığında 136 TL’lik kredi vermişler.
Anlayacağınız kasadakinden fazlasını dağıtmışlar.
Nasıl olmuş?
Gayet basit: Yurtdışından ucuza döviz bulmuşlar içeride kredi olarak vermişler.
Cumhurbaşkanı ayrıca diyor ki...
- Amerika’da faiz oranları geçen yıla kadar 0.25’ti. Avrupa’da 0.50.
- Bizde bakıyorsun aman Yarabbim... Yüzde 15.
- Bununla yatırımcı bu piyasaya nasıl girsin?
İyi de yatırımcının sorunu kredi değil ki...  
Talep oldukça... Malını satabildikçe... Zaten faiz oranına bakmadan yatırıma girişiyor! Öyle olmasaydı şirketlerin döviz borçları 200 milyarı bulur muydu hiç?
Maalesef talep daralıyor. Dış talep yok. İhracat bu yüzden geriliyor.
İç talep de iyi değil.
İç talep yetersizliğinin en net göstergelerinden biri kapasite kullanım oranları. Kapasite kullanım oranı yüzde 70’lerde.
İşletmelerin kapasitelerinin yüzde 30’unun atıl durumda olması ucuz kredi olmamasıyla değil, Talebin olmamasıyla ilgili.

ÜFLEYEREK YEME HALİ

Halkın yüzde 70’inin ücret ve maaşlarla geçindiği...
Ücret ve maaşların genel olarak düşük olduğu...
Türkiye’de tüketim (talep artışı) ancak borçlanarak oluyor.
Gelirin düşük, tasarrufların yetersiz olduğu bu ülkede krediler tüketime kan pompalıyor. Talep  canlanıyor.
Bugüne kadar böyle oldu fakat şimdi iş değişti.
Değişmesinin sebebi güven.
Vatandaş geleceğe güvenle baktığında rahat borçlanıyor.
Peki bu aralar güvenle bakabiliyor mu?
Ekim ayı ekonomik güven endeksine göre sorunun cevabı hayır. Ekim ayında bir önceki aya göre güven yüzde 8.3 oranında azalmış.
Vatandaş kendi ekonomisinin de, ülke ekonomisinin de daha iyiye gideceğine... İşsizliğin azalacağına inanmıyor.
Geleceğe güvenle bakamıyor.
Hane halkı, ileriye dönük beklentileri kötüleşince, satın almayı azaltır. Beklentisi iyi ise de kredi faizinin artışına azalışına çok da bakmaksızın borçlanarak tüketir.
İktidara büyük destek verse de, memleketteki siyasi ve toplumsal fotoğrafa baktığında güven duymuyor!
Haliyle yoğurdu üfleyerek yiyor.

‘GAFLET FIRÇASI’ GAFLETİMİZİN OLMASI

Şirket alacaklarında vadeler uzuyor. İcra davalarına mahkemeler yetişemiyor.
Sebeplerini görmek yerine iktidar işi bankalar düşük faizle çözsünler istiyor.
Cumhurbaşkanı bankaları hedefe koyarak iktidarın sorumluluğunu örtüyor.
Şu sözlerle de vatandaşın gönlünü almaya çalışıyor: “Sözleşme kağıdına baktığı zaman karınca gibi yazılar. Zavallı sıkışmış, daralmış, onu okumaya bile fırsat bulamıyor. Hemen imzayı atıyor.”
Oysa bankaların kaynaklarının daralmasında da..
Vatandaşın geleceğe güveninin azalmasında da..
Hükümetin sorumluluğu büyük.
Ve hükümet tutumuyla da sorunları büyütüyor.
Eleştirel yayın yapanlar susturuluyor. Yazarları göz altına alınıyor. Üniversitelerde farklı sese tahammül edilemiyor.
Grevler yasaklanıyor işçi ölümleri artıyor.
Ülke OHAL’le yönetiliyor, anayasa adeta çöpe atılmış.
‘Örgüt üyesi olmadan örgüte yardım’ suçlamasıyla hedefe konan isimler derdest ediliyor.
Kürt siyasi temsilcileri tutuklanıyor.
Bu siyasi tutumun, hayatımızın her alanına olduğu gibi ekonomiye yansıması da olumsuz. Bankalara atılan ‘gaflet fırçası’, gafletimiz olmasın!

DEVLET ÇİFT VERİYOR!

Basit bir kuraldır!
Bir ülkenin dış kaynak bağımlılığı fazla, siyasi riskleri çok, enflasyonu yüksekse...  
O ülke borç bulurken yüksek faiz ödemek zorunda kalır.
Hemen belirtelim ki...
Bankalara ‘faizi düşürün’ diyen devlet kendi ihalesinde çift haneli faiz veriyor. Devletin uzun vadeli tahvilleri yüzde 10.3’ü aştı.
2 yıllık tahvil faizi yüzde 9.50.
‘Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu’ demeye gerek yok. Ülke gerçeği bu!

MAAŞ VE ÜCRET VERİN DENSE...

Vatandaş fazlasıyla borçlu.
Bankalara ‘ucuz kredi verin vatandaşı daha da borçlandırın’ denileceğine...
Ücret ve maaşları yükseltin dense...
Mesela...
“Bütün olumsuzluklara rağmen otomotiv pazarının seneyi rekorla kapatacağını söyleyen Otomotiv Distribütörleri Derneği’ne dense ki...  
“2017 yılı metal sektöründe toplu sözleşme dönemi. Madem rekor kırdınız, madem işçinin üzerinden var oldunuz, işçiden aldığınızı işçiye verin.”
Kimse der mi?..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa