04 Kasım 2016 01:00

Adım adım 'Fiili AKP-MHP koalisyonu'na!

Adım adım 'Fiili AKP-MHP koalisyonu'na!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sınırlara daha çok top, tank, asker yığıldıkça, Türkiye’nin Suriye ve Irak topraklarında askeri girişimler için zorlamaları büyüdükçe, TV kanalları, dergiler, gazeteler kapatılıp basın özgürlüğü daha çok ayaklar altına alındıkça, TMY, OHAL, KHK’ler  hayatın her alanını kapsayan bir yönetim tarzına dönüştükçe... MHP’nin AKP Hükümeti ve Erdoğan’a muhabbeti, desteği hızlı bir biçimde artıyor. Tabii ki muhabbet karşılıklı!  

Nitekim birkaç hafta önce, ortada ne fol ne yumurta varken, ortaya çıkıp, “AKP’nin Türk tipi başkanlık sistemli yeni anayasa taslağı”na destek vereceğini ve tasarının Meclise getirilmesini isteyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bu hafta başında ise “Hadi idamı da Meclise getir” çağrısıyla AKP’yi arkadan iterek, “meydana” çağırdı.

15 Temmuz darbe girişiminden beri en gerici çevreleri motive etmek için Cumhurbaşkanı tarafından meydanlardan yapılan “İdam cezası geri getirilsin!” baskısı altındaki AKP Meclis Grubu da, MHP’den gelen bu baskıyla “Yeni anayasa taslağının içine idam cezasını getirecek düzenlemeyi de koymak” için harekete geçti. Elbette ki en gerici odaklar tarafından provoke edilen bu ortamda insan hakları kuruluşlarından, demokrat ve ilerici çevrelerden gelen “Bize idam değil daha çok demokrasi lazım” açıklamalarını duyan yok. AB cenahından gelen idamın “kırmızı çizgi” olduğuna dair uyarılara ise, daha kısa süre önce “idamı gereksiz“ bulan Başbakan Yıldırım tarafından “Biz de o kırmızı çizgilerin üstünü çizeriz” biçiminde bir hamasi üslupla yanıt verildi. AKP’li TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Sentop ise AB’den gelen “endişeleri”, “Biz idamı getiririz ondan sonrasını Avrupalılar düşünsün” gibi, garip bir tepkiyle karşıladı. Sanki idam T.C. vatandaşlarına değil de Türkiye’yi eleştiren Avrupalılara getiriliyormuş gibi!

AKP MHP’LİLEŞİRKEN MHP DE AKP’LİLEŞTİ!

Erdoğan-AKP yönetiminin;
- Terörle mücadele adına Kürt güçlerine yönelik operasyonlar, kayyım atamaları ve seçilmiş belediye başkanlarına ve yöneticilerine karşı girişilen tutuklamalar; kamuda “FETÖ’cüleri temizliyoruz” paravanı arkasında ilerici demokrat kamu emekçilerinin tasfiyesi girişimleri,
- OHAL ilanı ve KHK’lerle TV kanallarının, gazetelerin, dergilerin kapatılması, yayın araçlarına el konulması, pek çok gazetecinin gözaltına alınması, haklarında soruşturma açılması ve tutuklanması üstünden basın özgürlüğünün ayaklar altına alınması gibi girişimlerle oluşturulan baskı ortamı,
- Fırat Kalkanı operasyonu ve Musul-Kerkük sorunu gündeme getirilerek, sınıra asker yığılması, Irak ve Suriye topraklarında süren mezhep savaşına katılmak için atılan adımlar ve elbette tutulan mevzi gibi, Erdoğan-AKP yönetiminin iç ve dış politikadaki girişimleri MHP’yi çok heyecanlandırmış, “Biz muhalefetteyiz ama fikrimiz iktidarda, ona karşı daha fazla muhalefette kalmamalıyız” çizgisine getirmişti.
Kısacası son bir buçuk yıl içinde AKP adım adım MHP’lileşirken MHP’de “başkanlık sistemi”, “yeni anayasa”, “yeni Osmanlıcı politikalar” gibi konularda AKP’ye iyice yakınlaşmıştı.
Bugün “başkanlık sistemi”, “yeni AKP anayasası”, “idam” (İdam tartışmaları etrafında oluşturulan ideolojik mevzilenme ve siyasi ortam), “Lozan tartışmaları” gibi ülkeyi “Tek adam tek parti rejimi”ne doğru sürükleyen girişimler, MHP’nin, bir zamandan beri “uyuyan” (“Uyuşan” demek de olur) genlerindeki şoven, ırkçı, gerici, faşizan eğilimleri kışkırttı.

BAHÇELİ-ERDOĞAN İTTİFAKI ARTIK BİR ‘CEPHE’, BİR ‘KOALİSYON’DUR

Ve öyle anlaşılmaktadır ki, MHP artık “tikel” kimi iç ve dış politika konularında Erdoğan-AKP iktidarına destek vermekle yetinmez bir çizgiye gelmiştir. Bu yüzden de Erdoğan’ın çağrılarına kulak vererek, AKP’nin tereddütlü davrandığı “başkanlık sistemi”, “yeni anayasa”, “İdam cezasının geri getirilmesi”, “Başika üssü”, “Bab’a inme”... gibi konularda Erdoğan’ın yanından AKP’ye hem “destek” verip hem de “arkasından iterek”, Erdoğan’a asıl senin hayallerin MHP’nin fıtratında yaşıyor” diyen girişimlere başlamıştır.
Kısacası AKP-MHP yakınlaşması, daha da önemlisi Erdoğan-Bahçeli yakınlaşması şu ya da bu konuda iki parti ve liderin ortak hareket etmesini çok aşmış, bir “hükümet programı” etrafında birleşebilecekleri bir çizgiye gelmiştir.
Ve bugün artık, bir “AKP-MHP cephesi” oluştuğunu, bu “cephenin” de küçük itirazlarla solcu şoven-milliyetçi odaklar tarafından da hararetle desteklendiğini söyleyebiliriz.
Bu “cephe”nin, dün yapılan Erdoğan-Bahçeli buluşmasında, “fiili bir AKP-MHP koalisyonuna” dönüşmesinin konuşulmuş olma ihtimalinin güçlü olduğunu söylemek de abartı olamaz. Çünkü siyaseten bu kadar yakınlaşma, ancak açık ya da örtülü bir “koalisyon”la taçlandırılabilir!
Elbette bu koalisyonun hükümette “koltuk almak” biçiminde olması sadece bir görünüştür ve buna ihtiyaç duyarlarsa bu da olur. Hele bugünkü gibi tüm iplerin Cumhurbaşkanında toplandığı bir hükümette, Erdoğan’la yukarıdan yapılacak bir anlaşma ile “fiili koalisyon” (“Fiili başkanlık”la da pek uyumlu olur!) oluşabilir.

DİB’İ KÜÇÜMSEYENLER BİR KEZ DAHA DÜŞÜNMELİ

Bu yazı yazıldığında henüz Bahçeli-Erdoğan görüşmesi yapılmamıştı. Ama görüşmeden sonra yapılacak açıklama ne olursa olsun artık önümüzdeki dönem “AKP-MHP koalisyonunun oluşma dönemi”dir. Belki sadece iç ve dış konjonktüre göre bu koalisyonun alacağı biçim, “görünümü” tartışılacak, ama artık bir programa dönüşecek aşamaya gelmiş hedefler ve bu amaçla atılacak adımlar konusunda bir sıkıntı yaşanmayacaktır. Elbette ki, izlenecek politikalarda başarısız olunmadığı sürece!
Türkiye’nin OHAL’in kaldırılması, ülkenin KHK’lerle yönetilmesine, savaş politikalarına, “başkanlık sistemli AKP-MHP anayasasına”, “idamın geri getirilmesine” karşı olan; barış, özgürlük ve demokrasi isteyen, laik ve demokratik bir Türkiye isteyen güçleri işte bu MHP-AKP cephesine karşı mücadele etmekle karşı karşıyadırlar.
Bugün gelinen yer burasıdır. Ve herkes hesabını da hangi güçlerle birleşip mücadele etmesi gerektiğini de ona göre hesaplamak durumundadır.
DİB’i küçümseyenler, “Şöyle çevrelerin bu mücadelede ne işi var” gibi “çocuksu soluculuk” sözcüleri, ülkenin nereye sürüklendiğini ve “kimlerle birlikte kime karşı” mücadele edilmesi gerektiğini bir kez daha düşünmelidirler.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa