02 Kasım 2016 23:58

İmhaya karşı

İmhaya karşı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Amaç için her şey mubahtır!” anlayışıyla ve hedeflerini gerçekleştirmek üzere aldatmalara, ikiyüzlülüklere baş vurmak, bir yalan fabrikası gibi sürekli yalan üretmek, Türk burjuva diktatörlüğünün güncel yöneticilerinin en belirgin yeteneklerinden biriydi. Ama, haklarını teslim etmeliyiz: İşbaşına geldiklerinde, “kefenlerimizle geldik”; “gitmek için gelmedik!” demişlerdi. “Davamız!” diyorlardı; “durmak yok yola devam!” diyorlardı. Dinleyenlerin bir kesimi, kendilerince anlamlandırdıkları beklentileriyle (demokratik haklar, ekonomik yarar, sosyal iyileşmeler, kültürel zenginlik vb. gibi) bu açıklamalar arasında ilişki kursalar da, “dava”nın, tekelci kapitalizmin yağma olanaklarıyla kaplanmış “neoşeriatçı” ve emperyal-yayılmacı ırkçılık olduğu, daha ilk günden belliydi. Buna işaret eden onlarca makale bulunuyor.

“Yol”, kuşkusuz düz değildi, olamazdı. Zıtlıkların, çatışmaların, farklı sınıfların, farklı toplumsal kesimlerin, ulusların, inanç çeşitlerinin bulunduğu bir toplumda, kim olursa olsun, gücü ne olursa olsun, güçlüklerle, engellerle karşılaşmadan hedefine ulaşması olanağı yoktur. Zorbalar, diktatörler, krallar, imparatorlar, ve onların yönetimindeki devlet iktidarları açısından da, sömürülüp-ezilenler ve onların örgütleri-partileri açısından da bu kural geçerlidir. 

İktidar güçleri, kendi içlerinde menfaat çatışmaları ve iktidar iplerini ellerinde tutma kavgası yürütürlerken, kendi dışlarında çok çeşitli toplum kesimlerinin demokratik-sosyal ve ekonomik haklar, siyasal özgürlük ve hak eşitliği mücadelesiyle karşılaştılar. Ama, haklarını bir kez daha teslim etmeliyiz. Önlerindeki hemen tüm önemli engelleri “aşa-aşa” ilerlemeyi bildiler. Baskı, terör ve yasaklarla, kentleri bombalayarak, direnenleri topluca katlederek, zorba iktidarlarına direnenleri dış güçlerin ajanı; grev ve direnişleri ihanetle eş ilan ederek etkisizleştirmek için, halkın bir kısmını diğer kesimine karşı kışkırtıp yedekleyerek ilerlemeyi başardılar. 

Bu başarı ama, ülkeyi de, ülkede yaşayan farklı uluslardan ve ulusal topluluklardan halk kitlelerini de, ve küçük ve orta burjuvazinin bir kesimini de yıkıma doğru sürükleyen bir başarıydı. Yıkıcı işlevi artık çok daha belirgin ve yoğundur. Yıkıcılığı, iktidarın kendisi ve kendi güçleri, onu destekleyenler açısından da geçerli olacaktır. Ekonomik-mali, siyasi ve polisiye zorbalık, el koyma, yağmaya dayalı bir iktidarı sürdürenler açısından, belirli bir süre, şatafatlı bir yaşama, ayrıcalıklara, gizli açık operasyon gücüne, muhalifleri vahşetle sindirmeye, imhaya olanak sağlasa da, eninde-sonunda, kendi vahşetlerinin kementlerinde boğulmaya götürdüğü, insanlık  tarihinin önemli gerçeklerinden biridir. Roma kralları, Mısır’ın Ramses’leri, Çarlar’ın, İngiliz, İspanyol, Fransız sömürgecilerinin, ve yakın dönem diktatörlerinin başında bulundukları tüm zorba yönetimler yerle bir oldu. Hitler, Musolini, Vidella, Markos, Franco, Pinotche, Şah Rıza, hüsnü Mübarek, Ziya El Hak, ve daha sayılacak diğerleri, halklarının ve başka halkların kanını döktükten, etkisi on yıllara, hatta yüzyıllara yayılan yıkımları gerçekleştirdikten sonra yıkılıp gittiler. 

Tarihten öğrenmek isteyen dönüp bakar: hemen hepsi, vatanseverlikten, ilerlemekten, refah ve bolluktan söz etmiş, ülkelerini ve “millet”lerini “büyük güç haline getirecekleri”ni söylemişlerdir. Savaşlar açılmış, ordular seferber edilmiş, ülkeler işgal edilmiş, şuradan şuraya her şey ve her yer bizimdir, bizim olacak denmiştir. Kan, gözyaşı, açlık, yoksulluk, ölüm ve hastalıklar ise halklara düşmüştür.
Şimdi Türkiye, burjuva iktidarını ellerinde tutanlar tarafından, içeride, kendisine muhalif tüm ilerici-demokratik kesimlere karşı savaş taktiklerini daha üst düzeye çıkarmış, ve dışarıda ilhaklar dahil komşu ülkelere karşı  savaş hazırlıklarını yoğunlaştırmış bulunuyor. Saldırılar, gözünü ve aklını kapatmayan herkesin görebileceği boyutlarda, kapsamda ve yoğunluktadır. Saldırı kültürel, politik, ekonomik, sosyal, ahlâki, dini, kısaca yaşamın her alanında, özgürlük ve eşitlik talep eden herkese; ve onların her türden örgütlü gücüne, araç ve kaynaklarına yöneliktir. Nefes aldırmamaya, etkisizleştirip dağıtmaya, faaliyetsiz bırakmaya, dahası bireysel yanlış çıkışlara yönelterek imha etmeye yönelik bir saldırıdır bu ve daha da yoğunlaşacağı çok nettir. Bu artık liberal-reformist beklentilere boğulmuş olarlar açısından dahi açıklık kazanmıştır. 

Öyleyse sorun, artık ne yapılacağıdır: ekmek, iş, hak eşitliği, söz, basın-yayın ve örgütlenme özgürlüğü, olağanüstü halin iptali, diktatörlük vahşetinin geri püskürtülmesi ve yayılmacı askeri harekâtların son bulması, emperyal politikaların reddi için daha büyük direnişlerin, daha geniş birliklerin hayati önemi, üzerine konuşmayı dahi gereksiz kılacak denli açıktır. Erdoğan iktidarı, MHP-Kontrgerilla sözcülerinin bir dönemler dillerinden düşürmedikleri “Ya tam susturacağız ya kan kusturacağız!” politikasını uygulamaktadır. İlerici-demokrat ve sosyalist kesimlerden yapılan birlikte mücadele çağrılarının, pratik gerçekleştirilmişliğe dönüşmesi geciktirilemez.  Her devrimcinin, her sosyalistin, her dürüst demokratın, her ilerici aydının, her emekçi evini, her semti, her işyeri ve fabrikayı örgütlü çalışmanın ve bu vahşi dayatmalara direnişi örmenin mevzisi haline getirmek için, azim ve kararlılıkla işe  sarılma zamanıdır. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...