Bu yol çatışma ve ‘bölme’nin yoludur
Fotoğraf: Envato
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanları Gültan Kışanak ile Fırat Anlı’nın gözaltına alınması ve belediye binasına polis kuşatmasına karşı halk nöbeti devam ediyor. Belediyeye yönelik kuşatma ve başkanların tutuklanması karşısında Diyarbakır Belediyesi işçileri iş bıraktı, taşıma başta olmak üzere belediye hizmetleri yapılmıyor. Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana gibi pek çok ilde Diyarbakır Belediyesine yönelik hükümetin bu girişimi, protesto edildi. Protestoların daha da yaygınlaşacağı görülüyor.
Diyarbakır’da “Halk Nöbeti”nin yapıldığı alanda binlerce Diyarbakırlıya hitap eden HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş’ın, “Kimse belediyelerimizi silaha, teröre destek verdi diye suçlayamaz... İddia ediyorum, belediyenin tek bir kuruşu PKK’ye gitmişse, değil Fırat Anlı ve Gültan Kışanak biz de istifa ederiz. Ama ispatlayın... Şimdi belediye eş başkanlarımız göreve iade edilene kadar, tutuklanan, gözaltına alınanlar serbest bırakılana kadar mücadele ve direniş var” sözlerine Diyarbakır Savcılığı aynı gün soruşturma başlatıyor.
TEPKİNİN BİÇİMİ GEÇİCİ, TALEPLERİN VARLIĞI KALICIDIR!
Hükümet ve onun arkasında mevzilenmiş yandaş basın, Diyarbakır Belediyesine yönelik operasyon karşısında tepkilerin “beklediklerinden az” olmasını büyük coşkuyla karşılıyor. Dahası onlar, “tepki azlığını” halkın Kürt siyasetçilere değil kendilerine inanması olduğunu iddia ediyorlar.
Ama bu çok yüzeysel, görünenin arkasındaki gerçekleri görmeyen ya da görülmesini istemeyen, bu nedenle de gerçekleri çarpıtan bir yaklaşımdır.
Sosyal mücadeleler tarihi bize göstermektedir ki, halklar, geniş yığınların harekete geçmesi biçimindeki tepkilerini, her zaman açık biçimde ortaya koymazlar. Bunun nedeni, bazen halkların yeterince örgütlü olmamasındandır bazen de geniş yığınların ağır baskılar karşısında geri adım atması ve ne yapacağına karar vermesi için zamana ihtiyaç duyması, bazen de bıçağın kemiğe dayanmadığını düşünmesindendir. Bazen de yığınlar, uzun mücadeleler sonrasında “yorgun” düşer ve tepkilerini göstermek için mevzilerini yenilemeye ihtiyaç duyarlar. Elbette bunlara, sistemin baskılarını, emniyet güçlerinin elindeki araçları kullanarak yığınları sindirmesi... gibi nedenler de eklenebilir.
Ama eğer, halkın direnişine yol açan mücadelenin ortaya çıkmasının nedeni olan başlıca talepler ortadan kalkmamışsa, tepkinin yeterince büyük olmamasına dair yukarıda sayılan her bir nedenin geçici, kalıcı olan ise eninde sonunda yığınların tepkilerini ifade edecek bir yol bulacağıdır.
Nitekim bölgede olup biteni az çok nesnel bir gözle izleyen politikacılar, gazeteciler, insan hakları savunucuları, hükümetin uygulamaları karşısındaki tepkileri değerlendirirken, bölgede sürdürülen askeri ve polis operasyonlarının yoğunluğu, alınan olağanüstü önlemlerin insanları nasıl ağır bir baskı altında tuttuğu, halkın barınmadan beslenmeye, eğitimden sağlığa en temel hizmetleri alamaması, ekonomik-sosyal yaşamın “bitme noktasına” gelmesi... gibi pek çok nedenden söz ediyorlar. Nitekim arkadaşlarımız bölgeden yaptığı haberlerde de içinden geçilen dönemin özelliklerine, halkın maruz kaldığı ağır baskılara, pek çok sorun karşısındaki çaresizliği ile duygularını ve düşüncelerini ifade etme biçimleri arasındaki makasa dikkat çekiliyor.
ÇATIŞMA VE BÖLÜNMEYE ÇANAK TUTULUYOR
Yandaş basın ve AKP propagandası dışında kimse, olup bitene; “Halk artık sorunları çözüldüğü için, barış ve huzur içinde yaşadığı için ya da artık Hükümetin sorunlarını çözüp taleplerini yerine getireceğine inandığı için tepkisini sokağa çıkarak ifade etmiyor” demiyor, diyemiyor.
Çünkü, öncesindeki yüz yıllık geçmiş mücadeleleri bir yana bıraksak bile son 30 yıldır süren Kürtlerin “statü talebi” etrafında süren mücadelesi, bu sorun çözülmediğine göre, “tepki azlığı”ndan Kürt yığınların “Hükümetin çözüme yaklaştığını” çıkarmak için gerçekçi bir neden görünmemektedir. Bu yüzden de Hükümet, eğer bölgedeki gelişmelerden böyle bir sonuç çıkarır, bugüne kadar süren mücadeleyi “Teröristlerin uydurduğu taleplere halkın kandırılması” gibi görüp buna uygun girişimler yaparsa (Bugün böyle yapıyor), kuşkusuz ki yanılır.
Eğer olup bitenden Hükümet, her gün, “Afrin’e Şengal’e, Membic’e de gireceğiz. Rojava’yı tanımayacağız. Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme hakkına sadece sınır içinde değil sınırların dışında da izin vermeyeceğiz” diye kürsülerden ilan edilen tutuma, Kürt halkının onay verdiği sonucu çıkarırsa (Ki, öyle görünüyor), bu yeni büyük çatışmalara, birlik-bütünlük üstüne bütün abartılı nutuklara karşın, bölünmeye çanak tutmak olacaktır.
BU ÇIKMAZ YOLDAN NEREYE KADAR?
Bölgedeki her bütünlük kendi içinde yeniden yeniden unsurlarına bölünüyor. Kazanıldı sanılan her zafer anında bir “Pyrus zaferi”ne dönüşme riskini de getiriyor. Onun içindir ki Irak, Musul denince “cepteki güç” olarak görülen Türkmenler, “Hadi bizim için cepheye gidin” dendiğinde, kendi aralarında bölünüp, birbirine karşı savaşmaya başlıyor. Şengal’e “Türkiye müdahalesi” gündeme geldiğinde Barzani bile, olmazlanmaya başlıyor. Ya da “Bab’a gireceğiz. Afrin’e de saldıracağız” dendiğinde Esad rejimi ve Rusya da kaşını kaldırıyor. Rakka’ya ortak harekat öneren ABD bile, Türkiye’nin onca vaadine karşın, “PYD-YPG mi, Türkiye mi ikilemine çözüm bulamıyor!
Bu ortamda bölgenin en uzun ve en çok yönlü mücadele deneyimine sahip Kürt halkı için, “Madem ki son aylarda yeterince kalabalıklar halinde meydanlara çıkmıyor öyleyse artık Hükümetimize biat etmiştir” sonucu çıkarıp buna göre içeride ve dışarıda bölge politikaları geliştirmek, Diyarbakır’da belediyeye yönelik operasyonu bir “hesaplaşma” olarak sürdürmek herhalde yanlışların en büyüğü olur. Hükümet de şimdi bu büyük yanlışı kendi doğrusu olarak dayatıyor; barış isteyenleri “Teröre destek veriyor” diye suçluyor, polisi, savcıları harekete geçiriyor; özgürlük isteyenlerin önüne panzerleri çıkarıyor, gaza, suya boğuyor, copluyor; yetmeyince seçilmişleri görevden alıyor, kayyım atıyor, asker-polis operasyonları yapıyor, tutukluyor...
Bu, 30 yıldır çıkmaz olduğu kanıtlanan yoldan nereye kadar gidilecek bunu da göreceğiz.
- İsrail’in İran’a ‘meşru müdafaa’ saldırısını açıkça ilan etmesi ne anlama geliyor? 18 Nisan 2024 04:58
- Cumhur İttifakının enkazını kaldırmayı Erdoğan'a bırakan Bahçeli siyasete ayar verme peşinde! 15 Nisan 2024 06:35
- Ekmek, barış, özgürlük ve adalet için 1 Mayıs'ın kitlesel ve yaygın örgütlenmesi zamanı 12 Nisan 2024 05:00
- Halk iradesine yönelik girişimlere karşı ortak mücadele ihtiyacı 04 Nisan 2024 05:00
- Ülkenin siyasi haritasını değiştirecek önemde bir yerel seçim! 02 Nisan 2024 04:50
- Yalan, dezenformasyon, tehdit… Her yolun mübah olduğu bir seçim sürecinin sonuna gelirken 30 Mart 2024 05:00
- Özak Tekstil işçileri ve BİRTEK-SEN’in asıl suçu ne? 27 Mart 2024 05:05
- Seçime 1 hafta kala AKP ve Erdoğan emekçilerle karşı karşıya! 24 Mart 2024 05:20
- Yüz binler alanlardan seslendi: Barış istiyoruz ve biz buradayız! 21 Mart 2024 05:45
- Tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı’nda ‘seçimi götürmek’ için her yol mübahsa! 19 Mart 2024 12:00
- İçinde Gazze olan sorular bile yasaklanırken NATO’ya ve AB’ye selam ne anlama geliyor? 16 Mart 2024 05:05
- İşçi gazetesi, sınıflar mücadelesinin en ön cephesindedir 13 Mart 2024 05:15