26 Ekim 2016 01:00

Sanaldan siyaset çağında

Sanaldan siyaset çağında

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir haftadan beri kafamın içinde dönen yazıyı yazmak için bilgisayarın başına oturmadan yürüyüşe çıkıyorum ve yemek için Hollywood Bulvarı’na doğru yöneliyorum. Bulvarın her daim turistlerle dolup taşan yerinde bir grup Trump destekçisi ellerinde pankartlarla bağırıp çağırıyorlar. Kaldırımın yol tarafı Trumpçılar, dükkan tarafı onlarla tartışan insanlarla kaplanmış. Hemen telefon kameramı açıp, Trumpçılarla ağız dalaşına girmiş Avustralyalı turistlerin yanına konuşlanıyorum. Kameramı açtığımı fark eden Trumpçı yan gözle bana bakıp, iyice sesini yükseltiyor. İlgi odağı olmanın şehveti yüzüne vuruyor ve suratında bir gülümsemeyle bağırıyor: “İsa Mesih haftaya Trump için kampanya yapacak!” Etraftan gelen tepki onu iyice coşturuyor: “Sahtesi değil gerçeği!” Yanımdaki saf Avustralyalılar fenalık geçirirken, Hollywood’da gerçekliğin ne anlama geldiğini yıllar önce öğrenmiş biri olarak kameramı ayarlayıp, sakince sesleniyorum: “Şu pankartı biraz yukarı kaldırır mısın?”

Göstericiler liberal eğilimin ağırlıkta olduğu Hollywood’a uygun seçilmiş: Çoğunluğu azınlık. Ellerindeki pankartlarda Trump İçin Siyahlar, Trump İçin Hispanikler, Savaşa Hayır sloganları yazıyor. Yıllar önce CHP grup toplantısında çarşaflı kadınlara rozet takan Deniz Baykal geliyor aklıma ve sonra tepki olarak sokakta çarşaf yırtan CHP’liler. Eğleniyorum bir süreliğine. Can Kozanoğlu’nun muhteşem deyişiyle “Cilalı imaj devrindeyiz” ne de olsa! Ne kadar ciddiye alabiliriz siyaseti? Veya siyaset ne kadar ciddiye alıyor bizi? Hele hele ünlülerin isimlerinin yazılı olduğu yıldızlarla bezenmiş ve harcındaki ufak taşların parıl parıl parladığı bir kaldırımda. Cilanın, imajın imal edildiği fabrikadayım sonuçta.

Bir ara içimden İsa’nın Trump için döneceğini müjdeleyen göstericiye dönüp Tanrı’nın Musa’ya üçüncü buyruğunu hatırlatmak geçiyor: “Tanrın Rab’bin adını boş yere ağzına almayacaksın. Çünkü Rab, adını boş yere ağzına alanları cezasız bırakmayacaktır”. Elbette anında vazgeçiyorum: Müminlere imanlarının amentüsünü hatırlatmak bana mı kaldı diye! Yolun karşı tarafında yıldızların kaldırımdaki el, ayak izleri ve süper kahraman taklitleri arasında fotoğraf çektiren turistlerin etrafında kocaman pankartlar taşıyan kökten dinciler var nasılsa. Her seferinde boylarının iki katı büyüklükteki pankartlarla eşcinselleri cehenneme yollayan dinciler bu sefer dikkat çekme yarışını Trumpçılara kaptırmış. “Neme lazım” deyip gitmeye niyetlendiğim hamburgerciye yollanıyorum. Kafam netleşeceğine yeni sorular eklenmiş durumda. Gerçekliğin kullanım değeri değil de değişim değeri tarafından belirlendiği bir siyaset ekonomisi nasıl bozulabilir?

1990’lardaki öğrencilik yıllarımda okuduğum Manuel Castells, Jean Baudrillard gibi düşünürlerin dikkat çektiği gibi sanallık ve gerçeklik arasındaki çizginin muğlaklaştığı bir dönemdeyiz. Ancak belki de bu dönemin sonuna geliyoruz: Herkesin her şeyin bir performans olduğunun bilinciyle hareket ettiği bir zamanda siyaset hakikat iddiasını yitirip, sahne hakimiyetiyle değerlendiriliyor. Siyasi iddiaların olgularla kanıtlanabilir olup olmadığı giderek önemini kaybetmiş durumda. Siyasetçilerin oluşturduğu karakterlerin sahnesi seçmenler açısından belirleyici.

Kitle toplumlarında seçmen siyaset ilişkisinin piyasadaki tüketici ürün ilişkisiyle türdeş olduğu iddiası yeni değil. Ancak 1970’ler ve 1980’lerde siyaset biliminde temel tartışma kitle toplumlarında siyasete gösterilen ilgisizlikken, şimdi ciddi bir seferberlikle karşı karşıyayız. Bu da bizi 1990’ların tezlerinin öngöremediği bir ana getirdi: Tarihte sahne performansına kendini kaptıran ilk toplum biz değiliz. Tabut üstüne el koyarak halkları savaşa sürenleri özgünlük sananlara Thukydides’in Peleponez Savaşı tarihinde aktardığı Perikles’in cenaze nutkunu tekrar okumalarını öneririm. Kadınların ev dışında çarşıda pazarda fazla dolaşmamaları ve tesettürü ihmal etmemeleri konusunda uyaran Perikles ne kadar günceldir hâlâ! Ancak tarih kendini sahne performansına kapılıp Ikarus gibi havalanan toplumların yere çakılma hikayeleriyle doludur. Hakikat arayışı olarak felsefenin icadının savaş, yenilgi, ekonomik çöküş, veba, darbeler ve ayaklanmalarla çalkalanan Atina’da ortaya çıkması bir tesadüf değildir. Kısacası cilalı imaj devri de her tarihsel devir gibi belirli bir zaman dilimidir. Peki bunun ötesinde ne var? Öngörmek mümkün değil, ancak hazırlanmak şart.

Göstericiler liberal  eğilimin ağırlıkta olduğu Hollywood’a uygun seçilmiş: Çoğunluğu azınlık. Ellerindeki pankartlarda Trump İçin Siyahlar, Trump İçin Hispanikler, Savaşa Hayır sloganları yazıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...