22 Ekim 2016 00:18

Elini veren tabii ki kolunu kaptırır

Elini veren tabii ki kolunu kaptırır

Fotoğraf: Envato

Paylaş

1982 yılında YÖK celladı kafamızın üzerinde dikilirken meseleyi hafife almış olan üniversite camiasının bugünlerde böylesi bir cendereye alınması fazla şaşılacak bir şey değildir. 1982 müdahalesi ile bugünkü müdahale özü itibariyle farklı olmakla beraber, iki müdahalenin de hizmet ettiği amaç aynıdır; üniversiteyi çökertmek! 1982 müdahalesi, darbe mantığı doğrultusunda, üniversite camiasını sulandırarak radikal eğilimlerden uzak tutup orta çizgide seyrini sağlamak idi. Bugünkü müdahale ise, o günü dahi aratabilecek şekilde üniversiteyi tam bir gerici ve tutucu kurum haline dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Yuva, ilk ve orta eğitim hizaya sokulduktan sonra yüksek eğitimin de bu süreçle uyumlu olması rampada olan bir projedir. Toplumu hizaya getirmek, terbiye etmek ve yeni bir nesil türü yaratmayı kafasına koymuş olan AKP iktidarı, toplum için olduğu kadar, kendisi için de ucu gözükmeyen çok tehlikeli bir politik maceraya sürüklenmektedir. 
Ne olduğu, kimin bilgisi dahilinde kimlerin devreye soktuğu meçhul darbe ertesinde oluşturulan OHAL’in kendisine tüm yolları açtığını düşünen AKP, öyle anlaşılıyor ki, savaş, çatışma, şiddet hangi yolda olursa olsun, toplumda korku ve şiddeti yükselterek, saflaşmayı sağlayıp, ele geçirilmiş devlet erki ile siyasi yaşam süresini biyolojik yaşam süresine çekebilmektir. İktidardan düşme kokusu ulusu perişan etme olasılığının üzerine çıkınca devlet erkinin en vahşi kullanım yöntemleri de devreye girer. Her diktatörün nesil yetiştirme amacı farklı olabiliyor. Ne var ki, diktatör gerçekten nesil mi yetiştirmek istiyor, yoksa kendi psikozunu, bazılarına ulvi gelebilecek görüntüsel eylemle yüceleştirmekte midir, bunun çözümünü psikiyatrlara bırakalım.
Boyumuzu aşan konuları ilgililere bırakarak şu gerçeği söylemek gerekir ki, ülkemizde hiçbir yabancı düşman müdahalesine gerek kalmadan tedricen tüm kurumlar çökertilmektedir. Çökertme sırası, siyasi müdahalelere en şiddetli karşı çıkabilecek kurumlardan başlanmıştır. Bu kurum da, tabii ki ordu idi. Eğer tüm kurumların yıpratılması ve çökertilmesi ülke hayrına ise, çökertmede ilk sırayı alanın çökertilmesi de ülke hayrına idi. İşte gaflet de burada başladı. Ordunun çökertilmesine demokrasi aymazlığı ile bakanların, “yetmez, ama hayır” yüzsüzlüğü ile bugün kendilerini aklama sahtekârlığına yer yoktur. 1925 yılında Atatürk ve kadrosu döneminde toprak ağalarının zoru ile Âşar vergisinin kaldırılmasının geri dönüşü, ancak 1960’lardaki, maalesef, askeri yönetimle olanaklı olabildi. İmam hatipleşenin önünü kesen sekiz yıllık eğitim zorunluğu da, yine maalesef, askeri kanadın zorlaması ile kerhen siyasilerce kabul edildi. Lozan Konferansı esnasında İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un İsmet Paşaya verdiği “şimdi kabul etmediğiniz şeyleri cebime koyuyorum; zamanı gelince birer birer karşınıza çıkaracağım” mealindeki sözlerini hatırlatırcasına, AKP de, selefinin cebine koydurulduğu meseleleri şimdi teker teker önümüze koymakta ve uygulamaktadır. Bir asra yaklaşan bir süredir medenileşmeye ve cemaat yapısından cemiyet yapısına dönüşmeye çalışan bir toplum, yarım yüzyılından beri içten içe yürütülen gerici çalışmaların sonucunda nihayet bir aşiret hâkimiyetine kavuş(turul)muştur. Öyle bir aşiret ki, parlamenter sistem görüntüsünde baskı altına bir parlamento, kuvvetler ayırımı ilkesi gölgesinde bağımsızlığı sınırlandırılmış bir bakanlar heyeti, duruma göre değiştirilen yasa görüntüsündeki kalıpları siyasinin istediği şekilde uygulayabilen bir uygulayıcılar heyetinden oluşan yargı, sadece ülkenin çeşitli yerlerindeki yangın, kadın cinayetleri vb gibi adi suç ve işlemleri konu edinmenin yanında beyinleri süngerleştirircesine yazılarla dolu yandaşlaştırılmış iletiş araçları ve son nefesini vermeye zorlanan üniversite ve tüm eğitim kurumları. İşte, kısmen ekonomik çıkar kısmen çeşitli yandaşlık, gericilik ve hatta baskı ilişkileri ile kazanılan amorf kitle üzerinde yükselen s[RTF bookmark start: _GoBack][RTF bookmark end: _GoBack]iyasi kadro, selefinin cebine koyduklarını teker teker ve olabildiğince hazırlıklı bir ustalıkla ulusun önüne koyarak tüm ulusu ve kendi kadrosunu da meçhul bir karanlığa sürüklemektedir. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...