14 Ekim 2016 00:32

Memur alımında 'mezhep testi kanunu', mezhep savaşları ve devrimler

Memur alımında 'mezhep testi kanunu', mezhep savaşları ve devrimler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Tekerleme halinde söylendiği gibi tarih tekerrür etmez, tıpa tıp tekerrür ederse tarih tarih olmaz, ama bazı benzerlikler kurulabilir, en önemlisi de tarihten dersler çıkarılabilir. 
Bu yaşadıklarımıza baktığımızda tarihten pek ders çıkarmadığımız çok aşikar olup tarihten ders çıkarmayanların kaybolup gittiği, dolayısıyla “ya ölüm ya devrim” şeklinde, ölüme müsaade edilemeyeceğine göre devrimler çağının yaklaştığı öngörülebilir. Sınıfları ayrıca konuşabiliriz ancak yerküremizde aydınlanma-gericileşme kamplaşması (uçurumu) tavan yapmış bulunuyor ve biri tümden kaybetmeden diğerinin hayatta kalması da artık pek zor gözüküyor. 
En azından reformasyon, liberal devrimler ve liberal demokrasinin oluşumunda mezhep çatışmalarının tersten belli bir yeri bulunuyor. 15. yüzyılda geç Latince’de “revolutio” (dönüş), Kopernik’te göğün dönmesi anlamında kullanılan “revolution“ (dönüş) kavramının sosyal karşılıkta kullanıldığı ilk vakalardan biri İngiltere’deki “Muhteşem Devrimin” (glorius revolution) kökleri hem yeni sınıflara hem de mezhep savaşlarına dayanır.
1535’teki “Oath of Supremacy” şartı devlet memuru veya kilise görevlisi olacaklardan monarkın bütün dominyonlar-ülkeler ile İngiliz Kilisesinin örfi ve ruhani lideri (genel valisi) olduğuna, monarka ve temsilcilerine bağlı kalacağına dair Tanrı ve kitaba and içerek yemin yapmalarını istiyordu. Daha sonra bu, askerlik, parlamento üyeleri ve üniversite mensupları için de şart koşuldu (Oxford ve Cambridge’e Anglikan olmayanlar kabul edilmiyordu). Görevlilerin 1661’deki “Corporation Act”a göre bir yıl, 1673’teki “Test Act”a göre üç ay içinde yazılı olarak Monarka, Monarkın kutsallığına, Anglikan Kilisesine ve ritlerine bağlılıklarına (the sacrament of the Lord’s Supper) ve Roma Katolik “transubstantiation” anlayışını reddettiklerine dair yemini şart koşuyordu, aksi durum için cezalar öngörüyordu (Hz. İsa Son Akşam Yemeğinde şöyle söyler: “Bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir. Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda.” Katoliklere göre ekmek ve şarabın İsa Mesih’in eti ve kanına dönüştüğüne inanılmaktadır.)
Katolik gelenekte yetiştirilen II. James’in 1688’de “Test Yasası”nı kaldırmak istemesi Anglikan, Katolik ve Protestanlar arasındaki iktidar mücadelelerini daha da tetiklemiş, onların da desteği ile Hollandalı III. William’ın (Oranj’li William) İngiltere’yi işgali ile sonuçlanmıştır. Dini “Test Akt”i bir süre daha kalmış (1828’de iptal edildi), bununla birlikte 1688‘de “Bill of Rights” (Haklar Kanunu) ilan edilmiştir ki buna “glorius revolution-muhteşem devrim” denmektedir. Kralın devletin egemenlik yetkisini parlamento ile birlikte paylaşması şart koşulmuştur. Bu haklar kanunu ve Anayasal Monarşiye geçiş günümüz insan haklarının ve parlamentarizminin önemli bir başlangıcı olduğu kadar III. William-Oranj ile birlikte II. Mary’nin de tahtın ortağı olması ile kadın hakları anlamında da önemli bir eşik aşılmıştır.  
Mezhep savaşlarının Hollandalı (Oranjlı) William’ın gelip iktidara ortak olması ile sonuçlanması, monarkın iktidarını halkın temsilcisi sayılan parlamento ile paylaşmak (Kral Tanrının temsilcisi, parlamento halkın temsilcileri idi), dahası “Haklar Kanunu” yayınlamak zorunda kalması, kadının (II. Mary) iktidara ortak olması, liberal demokrasinin giderek oturmasına kaynaklık etmiştir ki, bunun için Türkiye’yi de birilerinin işgal etmesi beklenecek mi, bilemiyorum.
Charles’in, James’in gittiği gibi Erdoğan da AKP de gider, yerine Meral Akşener gelir mi, erkek krallar Akşener ile iktidarını paylaşır mı, bilemiyorum.
Bildiğim bir şey varsa, bu sürecin böyle gidemediği ve gitmeyeceğidir. Darbeler, sivil veya karşı darbeler, Erdoğan’ın Musul seferi ile iktidarını taçlandırma, halkın ve meclisin gücünü kırıp kendini Tanrının temsilciliğine doğru yükseltme arayışları, meşruiyet için mezhepçiliği kullanması, korkarım büyük bir felakete dönüşme tehdidi oluşturmaktadır. 
Darbeler, monarşi, şeriat arayışları yüzyıllardır veballer dışında bir çare olamadı. Küresel destekli olası “muhteşem devrimler” (glorius revolution) istila mı, yoksa gerçek devrim mi sayılacaktır, kimin kiminle ne ve nasıl yaptığına, ne getirip ne götürdüğüne bağlı olacaktır. 
Benim tasam ise bu dinci mezhepçi işgalci kafanın çoluk çocuğumuza çıkardığı bedellerin azaltılmsı, mümkünse hiç kimsenin yaşamıyla bedel ödemek zorunda kalmamasıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...