10 Ekim 2016 01:00

Böyle yatırma artık!

Böyle yatırma artık!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen hafta yattık kalktık hep şu lafı duyduk: Yatırım!
Başbakan Binali Yıldırım nerede konuştuysa bundan bahsetti.
Basın da bunu iddialı ve süslü laflarla parlattı.
Başbakan, “Öğrenciye kötü haber, artık sabahçı-öğlenci yok, tüm gün okuldasınız” dedi. Basın patlattı: Eğitimde nihayet kaliteye ve öğretmene yatırım başlıyor.
Başbakan, projelerini anlattı. Basın manşeti çaktı: “Doğu ve Güneydoğuyu terörden kurtaracak yatırım hamlesi açıklandı.”
Başbakan önümüzdeki üç yılı kapsayan ekonomi programını açıkladı. Basın gaza geldi:
Ekonomi devlet yatırımlarıyla coşacak.  
‘Yatırım’ lafı sihirli sözcük gibi adeta.
Yapıldığında her şey hallolacakmış gibi anlatılıyor.
Sorgulamayı ortadan kaldırıyor.
Lakin, yatırım bombardımanı tutulduğumuz bir haftanın ardından sorgulamamak olur mu hiç?

KALİTE ARTIRILACAKMIŞ

Eğitime yatırım iddiasından başlayalım.
Hükümet tam gün eğitime geçeceğini açıkladı.
Okul öncesi eğitimin yani anaokul uygulamasının yeniden başlayacağını... Böylece zorunlu eğitim süresinin 13 yıla çıkarılacağını duyurdu.
Bu kararlar eğitimin kalitesine yönelik hamleler olarak yorumlandı.
Öyle ya...
Türkiye yıllardır okul binası dikiyor. Bunun sonucunda ortalama sınıf büyüklüğü 10 yılda 17 kişi azaldı.
Hâlâ kalabalık sınıflar olsa da bir iyileşmenin olduğu açık.
Öte yandan öğretmen sayısında açık olsa da öğretmen başına düşen öğrenci sayısı OECD ortalamasıyla aynı.
Geriye bir tek kalite sorunu kalmıştı. Şimdi ders süresini uzatarak. Okul öncesi eğitimi zorunlu hale getirerek... Öğretmenlerin sıkışık ders vermelerinin önene geçerek, tam gün de daha verimli olmaları sağlanarak... Açığa alınanların yerine ‘dinamik’ genç kadrolar alıp onlara yatırım yaparak...
Hükümet kaliteyi artıracakmış!  
İddia bu.
İmam hatip olmayan ya da imam hatipleştirilmemiş bir devlet okulu bulmak gittikçe güçleşirken...
Köklü devlet okullarının öğretmenleri “proje okul” bahanesiyle sürgüne gönderilirken...
Yeni sistemin (4+4+4) yarattığı yıkım onarılmamışken...
Müfredatlar ve ders kitapları...
Fen bilimlerini kısırlaştıran... Sorgulayıcı aklı bir kenar iten... Laik ve bilimsel eğitime hiç itibar etmeyen bir içerikle hazırlanırken...
Sınavda yüksek puan almış atama bekleyen öğretmen adaylarına mülakatlarda Gezi hakkındaki fikirleri, “Reis” hakkındaki görüşleri sorulurken...
“Kalite ve niteliğe yatırım” iddiaları nasıl ciddiye alınabilir.
Tam gün uygulaması, “okul öncesi eğitim zorunluluğu” olumlu adım. Ama binalara bakıp nitelik geleceğine nasıl inanalım?

STATLARA, ADLİYELERE BAK BİNAYI ANLA!

Bir çok şehirde, ülkenin batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine onlarca şehirde onlarca stadyum inşaatı devam etmekte.
Birçok şehirde de ‘modern’ denilen büyük statların inşaatı bitti.
Bakınca spora dev yatırım olarak duruyor. Lakin içi boş!  
Ne seyirci var. Ne de keyif veren bir futbol.
Geçen yıl Almanlar 43 bin 193 ortalama ile rekor kırarken, Spor Toto Süper Lig 8 bin 427 ile bu rakamın yanına dahi yaklaşamadı.
Ailelerde, okulda sporu sevdiren bir tablo var mı? Yok.
Sorunu tesis sorunu olarak görüp aşmaya çalışmak, çimento beton kültürüne saplanmaktan başka bir sonuç vermez.
Devletin stada desteği var ama spor tesislerine yatırımı yok. Beden eğitimi okullarda temel derslerden biri olmalıyken beden dersleri okullardan kaldırılıyor.
Doğal olarak, genç nüfusun yoğunluğuna rağmen sporcu yetişmiyor.  
Bunlarla uğraşmak yerine iktidarın, şık ve yeni stadyumlar yapmak iki sebepten dolayı işine geliyor. Bir; görkemli statların dikkat çekecek, göz dolduracak, kitleyi etkileyecek olması. İki, inşaatın getireceği rantın cazibesi.
Bu anlayışın sonucu... Futbol milli takımın ilk 11’inin ve yedek kulübesinin yarısından fazlası Avrupa altyapılı.
Spor Bakanı sahaya değil binalara bakmamızı salık veriyor: “1950’li yıllardan kalma beton yığınları stadyumlar yerine, standartları yüksek, sosyal ve kültürel alanlar da içeren dev yapıları hizmete sunuyoruz.”
Binaları büyüttükçe içini boşalttığımızın en somut örneklerinden biri de yargı.
Anayasa Mahkemesi’nin bir önceki başkanı Haşim Kılıç güzel özetlemişti: Her ilde adalet sarayı var ama adalete güven yok.”
Yatırımlar bizi yatırma hallerine dönmüş durumda anlayacağınız.

DEVLET İTİRAFI!

Hükümetin açıkladığı üç yıllık orta vadeli programda kamu harcamalarının artacağı vurgulanıyor.
OHAL uygulamalarının altında özel kesimin yatırım yapmayacağının...
Taksit sayısı artsa da, yoksullaşan vatandaşın harcamalarını çok artırmayacağının...
Dolaylı bir kabulüdür söz konusu vurgu.
Büyümede hedef aşağı çekiliyor ama kamu harcamaları artıyor. ‘Yatırımları’ özel sektörden daha çok devlet yapacak.
Özellikle de Kürt illerine.
“Doğu’ya yatırım paketi” otoyol, köprü, konut ve barajların yanı sıra devletin fabrika kurup teslim etmesini bile içeriyor. Ha bir de 11 ilde 51 yeni karakol ile Batman, Diyarbakır ve Malatya’ya 3 yeni stadyum.
 ‘Çözüm mözüm yok’ deyip çözümü ‘yatırım’ adı altında betona havale etmek. Defalarca denendi. Olmayacak iş.
Adalet Sarayından adalet beklemekten beter bir hayal!
Her yere beton dökenler öte yandan toplumun üzerine de beton atıyor. Yargının, medyanın, demokrasinin, özgürlüklerin, eğitimin…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...