07 Ekim 2016 01:00

'Musul yolu' macera yoludur

'Musul yolu' macera yoludur

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Diyelim ki Suriye ve Irak hükümetleri, meclislerine başvurup, “Türkiye’ye silahlı kuvvetlerini göndermek için yetki” istediler; buna Türkiye’nin tepkisi ne olurdu? 
Hükümetin ne diyeceğini az çok tahmin ediyoruz; “nota”lar, “protesto”lar birbirini izler, Büyükelçiler geri çağrılır, yetkili mi değil mi bakılmadan her ağızdan “Gereken tedbirler alınacak”, “Misliyle karşılık verilecek” demeçleri birbirini izlerdi. Medya ise çoktan savaş ilan etmiş olur; Bağdat’a kaç saatte “bayrak dikileceği”nin hesapları ve planları, adını vermeyen yetkililere dayanılarak, “haberleştirilir”, savaş tamtamları çoktan çalmaya başlardı!
Nitekim Irak hükümeti, bu vesileyle Irak Parlamentosundan Türkiye’nin Irak’ta asker bulundurmasını istemediğini, varolan askerlerin de “işgalci” olduğunu öne sürerek, “Başika üssü”nün kapatılması ve Irak topraklarındaki TSK askerlerinin derhal geri çekilmesini tekrar gündeme getirdi ve konuyu BM’ye taşıyacağını da açıkladı.

HER ZAMAN EN İYİ SAVUNMA SALDIRI MIDIR?

Ama Türkiye’nin hükümeti, Suriye ve Irak’a asker göndermek için TBMM’den yetki alması; bu yetki alışa ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Musul’un kurtuluştan sonra oluşacak yönetiminde Şiilerin olamaması gerektiği, Musul’un Sünni Türkmen, Sünni Arap ve Kürtlerden oluşacak bir yönetime devredilmesi gerektiğine dair sözlerine tepki göstermesine bile tahammül edemiyor.
Hükümet, Irak’ın bu tepkisini bir yandan Irak Büyükelçisini Dışişleri Bakanlığına çağırarak resmen tepki gösterirken, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Irak Meclisinin kararını “İyi niyetli olmayan bir karar” olarak niteledi. Daha da ileri giderek Çavuşoğlu Irak Meclisinin Irak’ın tümünü temsil etmediği de öne sürdü! Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ise sanki Irak  toprakları kendi topraklarıymış gibi meydan okudu: Başika üssünün tartışılmasına izin vermeyiz!” 
Basının tepkisi ise iyice acayip. Hürriyet’ten başlayarak başlıca gazeteler ve TV kanalları Irak Parlamentosunun kararını “küstahlık”la suçladı; Irak Parlamentosunun öyle bir karar alma hakkı olmadığını ilan ettiler. Çünkü Irak, “Devlet bütünlüğü olamayan”, bu yüzden de kendi toprakları üstünde hangi ülkelerin askerlerinin olup olmayacağına karar veremeyecek bir ülke”ymiş! Bu tezlerini güçlendirmek için de “Irak’ta ABD, İngiliz; İtalyan... birçok ülkeden asker var. Irak parlamentosu onlara neden ‘işgalci’ demiyor da bize diyor?” diye akıllarına ilk geleni söylüyor, yazıyorlar.

IRAK’LA İLİŞKİLER HIZLA SURİYELEŞİYOR

Resmi tepkiler ve gayriresmi (medyanın ağzından) suçlamalara bakarsanız; bugün yarın Irak Meclisini de Suriye Meclisi gibi “tanımadığımızı” ilan edeceğiz, ki gidişat Irak-Türkiye ilişkilerinin hızla Türkiye-Suriye “ilişkisizliği”ne, başka bir söyleyişle sadece karşılıklı suçlama, aşağılama, kara propaganda ilişkisine dönüşeceği doğrultusundadır.
Peki Irak hükümeti ve parlamentosu topraklarında onca yabancı askeri kuvvet varken, neden TSK askerlerinin Irak’ta bunmasına karşı çıkıyor. Sıralayalım:
1- Bir ülkeye yabancı askeri bir güç gönderilmesi için ya BM Güvenlik Konseyinin kararı gerekiyor ya da o ülkenin hükümetinin yabancı askeri gücü kendisinin çağırması gerekiyor. Bunun dışında bir ülkeye asker göndermek, uluslararası hukukun ihlali, işgalcilik, ülkenin egemenlik haklarının ihlali olarak görülüyor. Irak’ta, ABD, İngiltere, İtalya, İran... gibi ülkelerin askerleri “Irak Hükümetinin çağrısı”yla bu ülkede bulunuyorlar. Irak’ta Hükümetin çağrısıyla bulunmayan tek güç Türkiye’nin askeri gücü! Suriye’de ise Suriye Hükümetinin çağrısıyla bulunan güçler İran, Rusya ve Hizbullah’ın güçleri. Batılı ülkelerin ve Türkiye’nin asker bulundurması ise fiili, uluslararası hukuka aykırı bir durum!

TÜRKİYE Şİİ-SÜNNİ ÇATIŞMASINDA TARAF OLDU

2- Türkiye Irak’ta uzunca bir zamandan beri, Sünni Arapların ve Sünni Türkmenlerin “koruyucusu” rolünü üsleniyor. Bu da Şii ağırlıklı merkezi hükümeti rahatsız ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son gülerde açıkça Musul’un IŞİD’den kurtarılmasından sonra oluşacak yönetimin içinde Şii Araplara rol vermeyen açıklamaları, Musul’un kaderinin belirlenmesinde Türkiye’nin belirleyici konumda olmak istediğini açık açık ilan etmesi Şii ağırlıklı Irak merkezi hükümetini rahatsız etmektedir.
3- Musul’un IŞİD’den kurtarılmasının pratik bir eyleme dönüşmek üzere olduğu bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Lozan tartışması”nı açması ve Musul ve Kerkük’ün aslında “Türk toprağı” olduğu eski ama büyük sorunlu tezini yeniden gündeme getirmesi Irak hükümetinin görmezden gelebileceği bir durum değildir. Erdoğan’ın da zaten Lozan tartışmasını bu nedenle açmış olması en kuvvetli ihtimaldir! 
4- Türkiye-Barzani ilişkilerinde Türkiye’nin Irak hükümetini dışlayarak, hatta ona rağmen, petrol ticareti gibi temel bir konuda iş birliği, Türkiye’nin Barzani’yi merkezi Hükümete karşı kışkırtması olarak görülmektedir. Musul sorunu, IŞİD’in yenilmesinden sonra merkezi hükümet için, Sünni Araplar gibi Kürtlerle de yeni bir çatışmanın konusu olmaya adaydır. Bu yüzden de Irak Hükümeti, Türkiye’yi Barzani’nin de ittifak gücü görmektedir.

BU YOL MACERACILIĞA ÇIKAR 

Bu nedenlerledir ki; Irak Hükümeti Türkiye’yi Musul’un kurtuluş girişimleri başlamadan Irak’ın dışına çıkararak etkisini azaltmayı amaçlamaktadır.
Ancak Musul sorunu etrafındaki tartışma, giderek tartışmayı aşarak bir “çatışma”ya, “kriz”e dönüşeceğine dair kuvvetli işaretler olan gelişme, Türkiye ile Irak hükümeti arasındaki bir mücadeleyi aşacak, uluslararası bir krize dönüşecek bütün işaretleri de göstermektedir.
Üç gün önce bu sütunlarda yazıldığı gibi, söz konusu olan Irak’ın haritasını çizmek” olduğunda sadece Türkiye değil ABD, Rusya, İran gibi büyük güçler de sahneye çıkacaktır; çıkmaktadır da. 
Nitekim IŞİD’e karşı koalisyonun Irak’taki sözcüsü ABD’li Albay John Dorrian, Irak hükümetiyle eş zamanlı olarak, “Türk askerinin Irak topraklarında bulunması illegaldir” diyerek, Irak Parlamentosunun kararına destek verirken, ABD ve batılı koalisyonun da görüşlerini açıkça ortaya koymuştur.
Irak söz konusu oluğunda İran’ın da tartışmasız biçimde Irak’ın arkasında olacağı herkesin bildiği bir gerçektir. İran’ın bir adım arkasında ise Rusya’nın durduğunu söylemek için kahin olmaya gerek yok. Unutmayalım ki, Musul’un işgali ve Suriye krizinin başından beri Rusya-İran-Irak-Suriye bir blok olarak hareket etmektedir.
Hal böyle olunca Türkiye, girdiği “Musul yolu”yla, Irak hükümetiyle olduğu kadar, bölgeye müdahale eden tüm büyük güçlerle çatışan bir konuma sürüklenen bir yola girmiş olmaktadır.
Bu yüzden de bugün hamasi bir üslupla da desteklenen Musul’da belirleyici güç olmak için Irak hükümetiyle girilen çatışma yolu, “Lozan’ı bize zafer diye yutturdular, ama Musul’u bir biçimde kendimize ‘bağlayarak’, asıl zaferi biz kazanacağız” iddiası, “macera yolu” olarak ortaya çıkmaktadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...