07 Ekim 2016 01:00

Musul Musulluların, Diyarbakır Diyarbakırlılarındır!

Musul Musulluların, Diyarbakır Diyarbakırlılarındır!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Anlaşılan Erdoğan iktidarı, ‘yeni Osmanlı’cı yayılmacı politikanın 5 yıldır başımıza açtığı belalardan ders almıyor. Erdoğan, Suriye ve Irak’ta egemenlik mücadelesinin kızıştığı bugünlerde savaş bölgesine Türk askerini sürerek bu mücadelede pay sahibi olmaya çalışıyor. Ancak Musul konusunda patlak veren ‘Başika krizi’, bu işin öyle muhtarlara Lozan ile ilgili nutuk çekmeye benzemediğini bir kez daha gösterdi.
Musul’da olup biteni anlamak için en başından başlayalım.
Musul ve Kerkük’ün yüz yıldır Türk burjuvazisinin hayallerini süslediği biliniyor. Zaten Erdoğan’ın “Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştılar” çıkışının nedeni de buraların Lozan’da alınamamış olması. Ancak azıcık tarih bilgisi olan herkes, o dönem Irak’ta manda yönetimi kuran İngiliz emperyalizminin en önemli petrol yataklarının olduğu Musul ve Kerkük’ü öyle masa başında Türkiye’ye bırakmasının mümkün olmadığını bilir.
Bugüne gelirsek, Saddam’ın devrilmesinden sonra Irak’ta çoğunluğu oluşturan Şiiler yönetimde belirleyici konuma geldiler. Bilindiği gibi Irak’ta başbakan Şii Araplardan, cumhurbaşkanı Kürtlerden ve meclis başkanı da Sünni Araplardan seçiliyor. Erdoğan iktidarı, Bölge ülkelerine mezhepçilik üzerinden müdahale politikasını, Suriye’den önce Irak’ta uygulamaya koymuştu. Irak’ta dönemin Başbakanı Maliki’ye karşı Sünni Cumhurbaşkanı Yardımcısı Haşimi’yi ve Meclis Başkanı Usame Nuceyfi’yi-ki Musul’u IŞİD’e terk eden Esil Nuceyfi’nin abisidir- destekledi. Haşimi, Irak’ta istikrarsızlık yaratmaya yönelik birçok bombalı saldırıdan mahkum olunca Türkiye’ye sığınmıştı. Irak’ta mezhepsel gerilimin tırmanması (Elbette bu gerilimin arka planında iktidarın ve petrol gelirlerinin paylaşımı vardı) sonucunda IŞİD, Sünniler içinde etkinlik kazanmaya başladı ve ardından Musul’u çatışmadan aldı. ABD’nin “IŞİD’le mücadele stratejisi”ni benimsemesinden sonra Irak’taki gerilimin düşürülmesi için Maliki’nin yerine İbadi başbakan ve Nuceyfi’nin yerine de Selim el Cuburi de meclis başkanı oldu.
Musul’un IŞİD’den kurtarılmasının gündeme gelmesinden sonra Eski Musul Valisi Esil Nuceyfi, Haşd el Vatani (Vatan milisleri) adlı Sünni milislerden oluşan askeri bir birlik kurarak Musul’a 13 kilometre uzaklıkta bulunan Başika’da kamp kurdu. Bu milislerin Türkiye tarafından eğitilmesine Irak hükümeti de karşı çıkmadı. Ancak ilk kriz geçtiğimiz yılın aralık ayında Türkiye’nin eğitim adı altında Başika’ya 25 zırhlı araç ve yüzlerce askerden oluşan askeri bir birlik göndermesiyle patlak verdi. Gelen tepkiler sonucu Türkiye bu askeri birliğini Barzani yönetiminin olduğu Kürdistan Federe Bölgesi’ne çekmek zorunda kalmıştı. İşte Musul’a operasyonun artık an meselesi olduğu bugünlerde Türkiye’nin Başika’daki askeri varlığını sürdürmek yönündeki girişimleri son krizin yaşanmasına yol açtı. Türkiye’nin askeri güç bulundurma ısrarının nedenini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Arapların Rotana televizyonuna yaptığı açıklamalar ortaya koyuyor: “Musul Musulluların, Telafer Telaferlilerindir. Hiç kimsenin buralara gelip girmeye hakkı yok. Musul’un DEAŞ’tan kurtarılmasından sonra da burada sadece Sünni Araplar, Türkmenler ve Sünni Kürtler kalmalıdır.” Yani Erdoğan, Musul operasyonuna Irak ordusunun ve Şii milislerin (Haşd el Şabi-halk milisleri) katılmasını istemiyor. Çünkü “Musul’u sadece Sünni Araplar ve Barzani’ye bağlı Peşmergeler alsın ki ben de Musul’da söz sahibi olayım” diyor. Ancak Sünni Cuburi’nin başkanlık yaptığı oturumda Irak Meclisi, Türkiye’nin Irak’taki askeri varlığını “işgalci güç” olarak tanımladı ve Erdoğan’ı kınadı. Meclis, ayrıca Türkiye’ye yaptırıma yönelik bir dizi karar aldı.
Burada Irak’ta kimin nereyi alması gerektiği konusunda açıklamalar yapan Erdoğan ve AKP Hükümetinin ABD ve AB’nin Türkiye’ye yönelik açıklamaları karşısında  “İç işlerimize karışamazlar”, “müstemleke (sömürge) değiliz”, “ABD’nin 53’üncü eyaleti değiliz” gibi efelenmelerini hatırlatmadan da geçmeyelim.
Sadece Irak Meclisi değil, ABD’nin Irak’taki Askeri Gücünün Sözcüsü Yarbay John Dorrian da “Irak topraklarında bulunan Türk Ordusu Irak Hükümeti tarafından ve resmi izinle gelmemiştir ve illegaldir” açıklamasını yaptı. Elbette Suriye’de Türk askerini kullanma pazarlığı yapan ABD ikiyüzlü bir tutum takınıyor. Ancak bugün Türk askerinin varlığı Suriye’de ABD’nin elini güçlendirirken, Irak’ta çıkarlarını tehlikeye atıyor. Çünkü Irak’ta Şii-Sünni geriliminin tırmanıp parçalanma noktasına varması, Irak’ın Şii çoğunluğunun tamamen Rusya-İran blokuna kaymasına yol açar ki bu da ABD’nin Irak’ın büyük bölümünü Suriye’de de egemenlik mücadelesi halinde olduğu güçlere kaptırması anlamına geliyor.
Sonuç olarak bölgede egemenlik mücadelesi öyle desteksiz atmalarla, efelenmelerle olmuyor. Emperyalistler arsındaki çelişkiler zaman zaman pazarlık konusu yapılabilse de Türkiye’nin Musul ya da Rakka’daki askeri varlığı ancak emperyalistlerin izin verdiği koşullarda ve onların çıkarlarına hizmet etmek üzere mümkün olabiliyor. Erdoğan ve burjuva gericilik, ABD ile asker pazarlığı yaparak bölgedeki paylaşım pastasından pay kapmak peşinde koşabilir. Ancak şurası kesindir ki, bu politikanın ülkede yaşayan halklara, her milliyetten işçi-emekçilere kazandıracağı bir şey olmadığı gibi başımıza yeni belalar sarıp çok şey kaybettirecektir.
Aslında Erdoğan doğru söylüyor: “Musul Musulluların, Telafer Telaferlilerindir. Hiç kimsenin buralara gelip girmeye hakkı yok!” Ama o zaman belediyelere el koymak için müfettiş üstüne müfettiş gönderip gerekçeler uydurmaya çalışanlara bizim de bir çift söz söylememiz gerekiyor: Diyarbakır Diyarbakırlıların, Mardin Mardinlilerin, Van Vanlılarındır. Hiç kimsenin buralarda halkın seçilmişlerinin yerine kendi memurlarını kayyım olarak atamaya hakkı yok!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...