06 Ekim 2016 00:08

Darbeci mantık

Darbeci mantık

Fotoğraf: Envato

Paylaş

15 Temmuz darbe süreci sonrasında ilan edilen OHAL sonrasında “darbecilerle mücadele” adı altında çıkarılan KHK’ler iktidarın potansiyel tehdit olarak gördüğü kişi ve kurumları birer birer hedef haline getirmeye başladı. Bu durumun son örneği on yıla yakın süredir işçi ve emekçilerin gözü kulağı olan, Hayatın Sesi Televizyonu ile birlikte çok sayıda muhalif TV ve radyonun yayını Başbakanlık tarafından OHAL gerekçesiyle durduruldu ve kapılarına mühür vuruldu. 
Herhangi bir ülkede iktidar gücünü önceden belirlenen kurallar ve yasalardan alır. Ancak yasaların, kuralların olması, temel hak ve özgürlüklerin yasalarda yazılı olması tek başına yeterli değildir. Yasalara ya da kurallara uyulması ve onların çizdiği sınırlar içinde hareket edilmesi başta iktidar olmak üzere, herkesin üzerinde en azından teorik olarak ortaklaştığı bir mesele. 
15 Temmuz sonrasında her türlü ulusal ve uluslararası hukuk kurallarını yok sayarak hareket eden, hukuku fiilen askıya alanlar, özellikle OHAL’in arkasına sığınarak attıkları tehlikeli adımlarla asıl niyetlerini gizleme ihtiyacı bile hissetmeden hareket etmeye başladılar. 
Kamuda yaşanan ihraçlar ve açığa almaların yarattığı olumsuzluklar sürerken, düşünceyi ifade ve örgütlenme özgürlüğü başta olmak üzere, emekçilerin sendikal haklarını kullanması bile suç sayılarak öğretmenler gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor. Yetmiyor, iktidarın yıllarca yok saydığı kesimlerin sesi soluğu olan, aralarında Hayatın Sesi TV, imc TV gibi yandaş medyaya en ciddi alternatif olarak görülen kanallar, haber ve türkü ağırlıklı yayın yapan radyolar kapatılıyor. Yıllardır iktidardan bağımsız çizgide yayın yapan basın organlarının Başbakanlık tarafından hukuksuz bir şekilde aniden susturulması “Gerçek darbeci kim?” sorusunu akla getiriyor.
Türkiye’de son birkaç ay içinde özellikle iktidar cephesinde karmaşık ve çelişkili ilişkilerin yaşandığı ve darbe karşıtı gibi görünenlerin darbeciler gibi hareket ettiği bir dönemde, sadece görüneni değil, görünenin ardındaki gerçekleri yansıtan basın organlarının susturulmasını tipik bir faşist diktatörlük uygulaması olarak değerlendirmek abartı olmayacaktır. 
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yaşandığı gibi tamamen hukuk dışı gerekçelerle kamuda çalışan on binlerce insanı işten atmak, en temel sendikal, demokratik eylemleri suç olarak değerlendirmek, gazete, televizyon ve radyoları istekleri gibi yayın yapmıyor diye kapatmak darbeci mantığın kesintisiz işlediğini gösteriyor. OHAL’in ilk üç ayında yaşananlara bakıldığında darbecilerin yarım bıraktığı işin AKP tarafından tamamlamaya çalışıldığını söylemek için yeterince neden var.
Tamamına yakını sınırlı olanaklarla varlığını sürdüren, işçilerin, emekçilerin, ezilen halklar ve inanç gruplarının sorunlarını işleyen, sermayeden ve hükümetten bağımsız yayın çizgileriyle geçmişten bugüne iktidarın hedefinde olan basın organlarını güçlü bir şekilde sahiplenmek, darbeci mantıkla hareket edenlere verilecek en güzel cevap olacaktır. 
Hükümetin yasa ya da hukuk tanımadan kendisinden emin hareket ediyor gibi bir görüntü vermeye çalışsalar da, özellikle darbe girişiminin siyasal ayağı ile ilgili tartışmalardan büyük endişe duyuyor ve işin ucunun er ya da geç kendilerine dokunacağını biliyorlar. Bu açıdan bakıldığında attıkları her adımda güçlü görünmeye çalışırken, aslında içine düştükleri çaresizlik, acizlik ve korku ile hareket ediyorlar. OHAL’in verdiği olağanüstü yetkilerle kendinden geçmiş bir şekilde hareket eden hükümetin, önümüzdeki süreçte bugüne kadar yaptıklarından daha kapsamlı ve tehlikeli adımlar atması, tüm ülkenin açık cezaevine dönüşmesine, kendileri gibi düşünmeyen ve yaşamayanlar için nefes alınamaz hale gelmesine neden olabilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...