22 Eylül 2016 00:56

Açmazın ateş topu!

Açmazın ateş topu!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye bir ateş topudur; orta büyüklüğüne karşın, biriktirdiği açmaz “kütle”sinin muazzam ağırlığı ve patlamalı karakteriyle içeride kendini tutuşturacak, dışarıda sadece etrafını değil, bölge ve dünya üzerine çıkar dalaşındaki tüm güçleri, ateşine çekecek potansiyeliyle salkım bombalarını andıran bir ateş topu! 

Erdoğan’ın siyasi-ideolojik, sosyal-iktisadi ve askeri politikasında en belirgin şekliyle simgelenen yönetim anlayışının giderek daha da ağırlaştırdığı ve büyüttüğü toplumsal sorunlar, Türkiye’yi, bizzat devlet ve hükümetleri aracıyla daha derin açmaza sürüklerken, açmazın patlama öğeleri birbirlerini de tutuşturarak kendini ve her türden muhataplarını ateşe çekmeye; yangına yakınlaşmaya zorluyor. 

Türkiye’yi yönetenler bir yandan, içeride baskı ve zorbalığa daha çok sarılarak demokratik siyasal-sosyal muhalefeti tümüyle susturmayı; işçi ve emekçileri “rıza” kültürüne zorunlu tutmayı, Kürtleri teslim almayı, Alevi emekçilerini istemlerinden vazgeçirerek sindirmeyi, gençlik yığınlarını Ortaçağcıl hurafelerin tuzağına mahkum etmedeki ısrarlarıyla ateş topunu büyütüyor; diğer yandan, Ortadoğu’da “at koşturmuş ecdat!” iç çekişleriyle, ve Rusya ve ABD’nin ‘anlaşmalı-çatışmalı‘ etki alanları mücadelesini istismarla petrol ve doğalgaz yataklarının büyük yangınına tank dalışı yapıyorlar. 

Bu, herkes için büyük bir tehdittir ve örnek olsun, Erdoğan’ın, “Nereye kadar gitmemiz gerekirse, oraya kadar gidilecek!” buyurması, Osmanlı yayılmacılğını çağrıştıran içeriğiyle sadece Arapları değil, İran’ı da, Rusya ve ABD’ni de, ve bölge politikalarında daha geriden gelen AB’nin tekel çakallarını da “çileden çıkarmakta”dır. Cerablus-El Bab macerasının,  moralsiz orduya “moral buldurmak!” türünden trajedik gerekçeleri bir yana, bütün bu güçlerle ilişkilerde, sınırları zorlayacı unsurlarıyla tehdidi artırdığı oldukça açıktır. İslami terörist gruplarla ilişkileri ayyuka çıkmış; başından aşan sorunlarına karşın, Suriye ve Irak’ı kimlerin yöneteceğini “belirleme”ye ve Arap topraklarında askeri harekâtlar yaparak “tampon bölgeler” oluşturmaya soyunan bir gücün politikası, ülke ve bölge halkları için kan, yıkım ve imha demektir. Bu politika, bölgeyi kendi çıkarları doğrultusunda “yeniden şekillendirmek” isteyen büyük emperyalist güçler açısından da, en azından provokatif ve şantajçı karakteriyle tehdit unsurudur. Aynı nedenle de, tersinden ülkenin ve bölgenin tüm uluslardan işçi ve emekçileri açısından daha kapsamlı savaşlarda kırılma tehdidi içermektedir.

İç ve dış düşman göstererek ve “ulus ve ülke çıkarı” görünümü vererek kitlelerin desteğine soyunmak tüm burjuva iktidarlarının baş vurduğu bir politika olmakla birlikte, bu politikanın en bağnaz yalan ve ikiyüzlülükler eşliğinde ve emperyalistlerle açık işbirliğine karşın, onlara karşı söylevlerle örtülerek kitlelerin yedeklenmesi için başarıyla kullanıldığı ükelerden biri de, hatta denebilir ki başta geleni Türkiye’dir! AKP yönetimi, bu konuda tüm öncellerini yaya bırakacak bir performansa sahip olmuştur. “Hainler, işbirlikçiler, bizi bölmeye çalışıyorlar, Türkiye’nin büyümesini, kalkınmasını, ilerlemesini istemiyorlar, onlara izin vermeyiz, bu millet herşeye muktedirdir!” söylemiyle; mücadeleci işçi ve emekçilere, Kürtlerin eşit haklar direnişine ve Alevilerin istemlerine karşı yığınsal destek sağlanmış; ve yine Batı ve ABD karşıtı şovlarla şoven-milliyetçi hezeyan yükseltilmiştir. Bu politika emekçi dayanışmasına karşı düşmanlık temelinde ve başka uluslarla dinlere karşıtlık olarak şekillenmektedir; antiemperyalizm ve vatanseverlikle alakasızdır ve aynı nedenle de tehdit unsuru oluşturmaktadır. 

Açmazın ateş topu, sadece bölgede ve uluslararası dış politikayla şişip patlamaya yol almıyor. Temelini inkar ve eritmenin oluşturduğu Kürt sorunu, devlet ve tarikatların mülkiyetindeki din ve devlet mezhebi dayatmasında toplumsal yaşamın esir alınması; sosyal-iktisadi ve politik taleplerle yaşamlarının iyileştirilmesini isteyen işçi, emekçi, genç ve kadın kitlelerine karşı askeri-polisiye zorbalık, yalan ve aldatma destekli kültürel ve psikolojik kuşatma; patlamalara yol alan açmazı derinleştiriyor.

“Ya herro ya merro!”lar;  “ölüm-kalım savaşı” açıklamaları, “Son terorist yok edilene kadar temizlik sürdürülecek” söyleviyle “Taaruzdayız!” komutları bu politikanın ‘köşe taşları’nı oluşturuyor. Ötesi, yalan, çarpıtma, aldatma, ikiyüzlülük, yağma ve suskudur!

Devlet ve hükümet kurullarının, onların en üst, en kastlaşmış, en ayrıcalıklı ve “korunaklı” işleticilerinin “tavizsiz savaş”; “yok edici taarruz”; “ölüm-kalım harekâtı” olarak belirleyip tanımladıkları bu politikanın, sömürülüp-ezilen on milyonlarca işçi, emekçi, yoksul, ezilen ve horlanan her kim varsa, onlar tarafından, bu aynı açıklıkta görülüp anlaşılması, içerdiği tenditlerin bertaraf edilmesi için zorunlu ve gerekli mücadelenin geliştirilmesi için koşullardan birini oluşturuyor. Türkiye’nin, yönetim sisteminin, modern burjuva bir devletin yönetim sistemiyle benzerliği laftadır: hiçbir hukuki, yasal-anayasal işlerlik söz konusu değildir. Devlete egemen olma, iktidar iplerini ellerinde tutma ve bunun için de, buna karşı potansiyel tehdit oluşturan ya da oluşturacak olan kim varsa, yok etmeyi esas alan kuralsız-fiili ve güce dayalı siyasal-polisiye ve dini bir yönetimdir söz konusu olan. Bu durumu gözden kaçıran, ve Kendi içinde de bölünmüş, çatışmalı bir süreçten geçen, aynı nedenle de daha saldırganlaşmış siyasal-askeri iktidar, önüne muhaliflerini yok etmeyi hedef koyduğunu ısrarla ve kararlılıkla ilan etmiştir. Öyleyse, sömürülüp ezilen, saldırıya ve baskıya hedef olan herkes,”AKP şöyle değil de böyle yaparsa, daha iyi yapar!” liberal beklenticiliğine kapılmaksızın, baskı ve saldırıların tüm biçimlerine karşı birleşmeye, birlikte mücadeleye yönelmek; bunu başarmak durumundadır. Ateş topunun patlayarak kendilerini yakmasını istemeyenlerin önünde, olanca yaratıcılık ve birleştirici yaklaşımla mücadeleyi kitleselleştirecek biçim ve yöntemlerle çalışma tarzını geliştirmek  gibi, bir zorunlu ve evet zor uğraş duruyor. Tekelci gericilik ve onun günümüzdeki en saldırgan siyasal-askeri temsilcisinin açmazlarının kurbanı olmamak için bu şarttır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa