22 Eylül 2016 00:54

Hitler’in izinde

Hitler’in izinde

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İktidarın iç ve dış politikada artan sorunlara rağmen giderek sertleşen, darbecileri bile gölgede bırakan adımları ve tehlikeli uygulamaları devam ediyor. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında iktidar cephesinde oluşan korku ve panik ortamında atılan her adımda yeni sorunlar yaratılırken, OHAL kararı ve ardından çıkarılan kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile tüm ülkede olağanüstü rejim uygulamalarının giderek yerleşik hale geldiğini görüyoruz.

OHAL dayanak yapılarak çıkarılan ancak, OHAL kapsamının dışına çıkılarak hazırlanan KHK’lerle işten atılan ve/veya tutuklanan on binlerce kamu görevlisinin ”suçlu” sayılması için hiçbir somut kanıt arayışına girilmemesi, tamamen siyasi tasarruf ve şüphe üzerine hareket edilmesi dikkat çekici. İktidarın kendisini mahkemelerin yerine koyarak ihraç edilen ya da açığa alınan kamu görevlileri için “Bir daha geri dönmemek üzere” kamu görevinden çıkarma kararı vermesi, işletilmeyen bir hukuk süreci üzerinden ihraç edilenlerin “yaşam hakkı” ve “çalışma hakkı”nın bizzat iktidar tarafından tehdit edilmesi söz konusu. 

Hükümetin, ister kamu düzeni isterse güvenlik gerekçesiyle olsun ülke içinde, toplumsal, ekonomik, siyasal hareketleri ve kurumları baskı altına almak için yasa dışı yöntemlere başvurması OHAL’e dayanan “olağanüstü rejim” anlayışının, iktidarın elinde tüm ülke açısından tehlikeli bir silaha dönüşmeye başladığını, sanılanın aksine bu durumun hiç de geçici olmadığını gösteriyor. 

Hükümet, kamuda yaşanan açığa alma ve ihraçlar ile Anayasa ve diğer hukuk kuralları ile uluslararası sözleşmeler ile sınırlanan yetkilerini kasıtlı olarak aşarak, bu süreçte yanlarında durmayanları “temizlemek” için fırsata çevirdi. Geçmişte her başları sıkıştığında sarıldıkları “terör” söylemini devreye sokarak, toplumdaki kutuplaşmayı da kullanarak ilerlemek istiyorlar. Geçmişten bu yana kendileri için tehdit olarak gördükleri, tüm baskı politikalarına rağmen teslim alamadıkları kişi ve kurumları bertaraf etmek, en azından sonrası için etkisiz hale getirmek için iftira ve yalan propaganda eşliğinde büyük bir kampanya yürütüyorlar. 

8 Eylül’de iktidar ve yandaşlarının yalan propagandası üzerinden “terör örgütü bağlantılı” olduğu iddia edilen 11 bin 301 öğretmen açığa alındı. Tıpkı ihraçlarda olduğu gibi, eğitimcilerin açığa alınması sürecinde de siyasi bir kararla “yargısız infaz” yapıldığı, söz konusu açığa almaların temel nedeninin sendikal eylemler olduğu bilindiği halde, kamuoyu desteği almak için en iyi kullandıkları “yalan makinesini” çalıştırmaya başladılar. 

Normal koşullarda sendikal eylemler için disiplin soruşturması bile açılması mümkün değilken, ülkede oluşturdukları olağanüstü koşullardan cesaret alarak “açığa alma” işlemi yaparak bile bile suç işleyenler, bugün attıkları adımların yarın ayaklarına dolaşacağını çok iyi biliyorlar. Asıl amaçları bugüne kadar hayata geçirmek istedikleri emek düşmanı politikalar karşısında durabilecek tüm örgütlü yapıları dağıtmak, en azından bu süreçten zayıflayarak çıkmalarını sağlamak. Bu nedenle 15 Temmuz darbesi başarılı olsaydı ne yaşanacaksa, aradan sadece iki ay geçmesine rağmen çok daha fazlasının hayata geçirildiği dikkate alındığında, aktörler farklı olsa da darbe girişiminin amacına şimdiden ulaştığını söylemek mümkün. 

15 Temmuz’dan bugüne yaşadıklarımız, Türkiye’de uzun bir süredir devam eden faşizmin kurumsallaşması sürecinin tamamlanmak üzere olduğunu gösteriyor. Hukuku askıya alan, kamuda yaşanan ihraçlar ve açığa almalarla yüz binlerce insanı fiilen cezalandıran, kendisi gibi düşünmeyen herkesi “hain” ya da “terörist” olarak suçlayarak kendi suçlarının üzerini örtmeye çalışanlar, attıkları her adımda Hitler’in izinde olduklarını gösteriyorlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa