18 Eylül 2016 00:21

Yokluğu soyutlamak

Yokluğu soyutlamak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yıllar önceydi.
Sigara paketinin üzerindeki motiflerde orak çekiç resminin gizli olduğu iddia edilir, bu gizli mesajlaşma tekniğiyle vatandaşların bilinç altlarına tüm kötülüklerin o dönemdeki temel kaynağı olarak gösterilen komünizm övgüsünü kazımak amacı güdüldüğü ileri sürülürdü. Kaç kişi o sigaranın tiryakisi olmakla kalmayıp, sigara paketini açıkça göstere göstere başkalarına sigara ikram ettiği, böylece komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla gözaltına alındı, işkence gördü, yargılandı, mahkum edildi? Bilmiyorum. O günler bu uygulamayı yürüten emniyet güçlerinin yetkilileri, savcılar, yargıçlar kimlerdi, onları da bilmiyorum; ama varlardı ve kendilerini çok akıllı bulurlardı. Komünizm propagandası suçlusu ile somut olarak, ismen saptanmamış olsalar bile varsayımsal olarak kendilerine propaganda yapıldığı ileri sürülen  kişi/kişiler arasındaki ilişkiyi devlet tekelinde üretilen sigara paketi üzerindeki motife gizlenmiş orak çekiç görüntüsünün mutasavver iletisiyle kuran bu ‘hukuki kurgu’ mucitleri kendilerini akıllı sanırlardı ama onların adları hiç kimsenin belleğinde yer etmedi.
Çok sevilen, günün en iyi çocuk programlarının yapımcısı bir radyo sanatçısı, program sırasında piyano çalarken piyano pedalından yaydığı ses dalgalarıyla kendisini radyo başında dinleyen çocukların beynine komünizm mikrobunu yerleştirmek ve SSCB’ye gizli mesajlar gönderip casusluk yapmakla itham edilmişti. İşinden olmuş, yargılanmıştı da… mahkum oldu mu, bilmiyorum ama ‘Ayşe Abla’yı hiç unutmadım. ‘Ayşe Abla’ ile kim/kimler oldukları ismen saptanmamış olsalar bile onu radyo başında dinlerken varsayımsal olarak piyano pedalı kaynaklı özel üretim radyo dalgalarının beyinlerine komünizm mikrobu yerleştirildiği ileri sürülen çocuklar arasındaki ilişkiyi özel ve özgün radyo dalgalarının mutasavver iletisiyle kuran savcı ve yargılayan yargıç kimlerdi, onları da bilmiyorum. Ama söyledim ya, çocukluğumun Ayşe Abla’sını hala unutmuş değilim.
O zamanların hukuk uygulamasında moda idi: Evinizde arama yapılır da, üzerinde ‘Larousse’ yazılı lügat bulunursa, bu lügat komünist olduğunuzun delili sayılır, gizli örgüte üye olmakla ve evinize gelenlere lügatin adının okunuşu sırasında (larus) geçen ‘Rus’ sözcüğünün tınısıyla SSCB, yani komünizm propagandası yapmakla itham edilirdiniz. 1970’lerin başında benim evimi basıp arayan polisler de aynı lügate suç delili olduğu gerekçesiyle el koymuşlardı. Benim kendi kendimle kurduğum ilişkide (anlamını bilmediğim Fransızca sözcüğün Türkçe karşılığını bulma çabası) bile komünizmle ilgili herhangi bir suçu  Rus sözcüğünün lügatin kapağı üzerindeki görüntüsünün  ya da içten dahi olsa okunurkenki tınısının mutasavver iletisiyle kuranlara, rahmetlere vesile olsun, sonradan hiç rastlamadım.
Yıllar öncesinin üzerinden yıllar aktı, hukuk sistemi büyük çabalar ve mücadeleler sonucu yerine oturur gibi oldu; inanması zor da gelse, ‘büyük hukuk alimlerimizin’ suçluları köşeye sıkıştırmak için icat ettikleri “tevil yoluyla ikrar’ gerekçesi bile savunma hakkının ihlali olarak görüldü, büyük hukuk alimlerimizin manevi varlıklarına saygı gösterilerek sessiz sedasız uygulamadan kaldırıldı.
Derken, yıllar öncesinin üzerinden akan yılların birkaç yıl öncesi hukuk bütünsel bir sistematik çerçevesinde evrende somut olarak var olan varlıklar arasındaki somut ilişkileri somut davranışlar temelinde ve önceden bilinir ilkeler ışığında düzenleyen güçler dengesinin nesnel ölçütü olmaktan çıktı; ilişkileri düzenleyen ölçüt güç oldu, gücün ilkeleri de güçlü olanın gücü oranında güç ve güçlü yararına belirlendi.
Ve ben hukuktan istifa ettim.
Yıllar öncesinin üzerinden akan yılların birkaç yıl öncesinin üzerinden de birkaç yıldan fazla yıl aktı, günümüze geldik.
Bir televizyon programındaki konuşmalarında kullandıkları ‘subliminal mesaj’ tekniğiyle vatandaşların beynine bir gün sonraki darbenin olumlu olacağı algısını işledikleri gerekçesiyle Ahmet ve Mehmet Altan kardeşler tutuklandılar, yargılanacaklar.
Geçmiş yıllardaki iktidarlar yokluğun soyutluğundan somut davranışlara ulaşan kurallar düzenini hukuk diye kurgulamakta başarısız kaldılar; İstiklal Mahkemeleri, Yassıada Mahkemeleri, DGM’ler kendilerini kalıcı kılamadılar. Akan yıllar geri sarılmış, o günkü iktidarların kurgusuna şiddetle karşı çıktığı ve bu kurguyu reddettiği için iktidar olabilen bugünkü iktidar, geçmiş gün iktidarlarının kalıcı kılamadıkları uygulamaların altın çağını yaşatabilme hayaliyle ve üstelik yaşatıyorum sanarak bizlere tepeden, kibirle yaklaşıyor.
Yokluğun soyutluğunda kaybolmayı göze almış iktidar mensupları, uygulattırıcıları, uygulayıcıları, yazarları, çizerleri, konuşucuları, konuşturucuları tek sesli koroyu oluşturmuşlar, yokluğun soyutluğunu soyut kurallarla somuta dönüştürmeye çalışıyorlar.
Altan kardeşler, Aslı Erdoğan, Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay, Necmiye Alpay, Nuriye Akman, Ahmet Turan Alkan, Lale Kemal ve tutuklu olsun, olmasın somutun soyutunda başlarını dik tutmaya çalışan tüm gazeteciler, akademisyenler, sanatçılar, kendini mücadeleye adamış herkes: Selam sizlere…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...