17 Eylül 2016 00:09

Yakışıksız üniversite ve siyaset politikası

Yakışıksız üniversite ve siyaset politikası

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir bayramı olsun huzurlu atlatmak niçin mümkün olamıyor, neyin kavgasını yapıyoruz? Ülke içinde ve ülke dışında devamlı bir çatışma halidir sürüp gidiyor. Kapitalist toplumsal süreçlerin özünde kimi zaman örtülü kimi zaman açık sürtüşme ve çatışmaların yaşandığı bilinir ve bu hal doğaldır. Ne var ki, sermaye yandaşı olduğu açık olan kapitalist siyasi yapıların özünde de bu çatışmaları kısmen bastırıcı, çoğunluğu ile uzlaşmalı yatıştırıcı özellik ve görev olduğu düşünülür. 
OHAL sepetine ne bulunursa koyulurken, adım kadar bildiğim ve inandığım meslektaşların bu yapay sepete koyularak görevlerine ŞİMDİLİK(!) son verilmesi hiçbir hukuk sistemi ile bağdaşmayacak bir politika ürünü olsa gerek. Umalım ki, hukuk bu çarpık ve frensiz gidişin önüne makul bir set çeker, hatta geçmişte yapılan yanlışların, çok zaman geçmeden düzeltilme adımlarını atar.
Bir öğretim üyesi düşünelim ki, mesleği ve alanı itibariyle halkın sağlığı üzerine çok ciddi bir araştırma yapıyor, fakat karşılığında uzun dönemli cefa ve sonunda göreve son verilmesi cezası ile karşılaşıyor! Usulsüzce görevlerine son verilen tüm diğer meslektaşlarıma örnek olmak üzere burada salt bir meslektaştan söz ederek, yapılan işlemin kimin yararına, kimin zararına olduğunu açıklamaya çalışacağım.
Bu hocamızı tanırsınız; Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu. Onur Hocamız Marmara’nın körfez bölgesinde yeni doğan çocukların dışkılarında ve emziren annelerin ilk sütlerinde ağır metal artıkları saptayarak bölgede kanser riski olduğunu ortaya koydu. Hocamız tüm araştırmalarını resmi yoldan, hatta bizzat maliyetine katlanarak yaptı ve tıbbi alanda çok önemli bir halk sağlığı konusuna parmak bastı.
Bu durum karşısında makul ve halkının yanında bir siyasi çevreden ve bilime önem veren bir üniversite camiasından ne beklenir? Siyasi çevreden beklenen, hocanın bulguları doğrultusunda gerekli siyasi ve idari önlemlerin alınarak, halk sağlığı açısından ne gerekiyorsa onların yapılmasına çalışmaktır. Üniversiteden beklenen de, bulgulara sahip çıkarak, hatta gerekiyorsa çalışmayı daha da ileri düzeye taşıyıp, halkın aleyhine oluşan sonuçların izalesine destek vermektir.
Hayır, hadise böyle seyretmedi. Üniversite ve yerel idare el ele vererek Hamzaoğlu’ya karşı çıktılar. İdari davalar ve soruşturmalar birbirini izledi. Ve, son aşamada da, Hamzaoğlu OHAL sepetine atılarak, görevinden alındı. Aynı işlem, hiçbir gerekçe olmadan diğer birçok meslektaşımız için de uygulandı. Bu durumda iki konuyu çok ciddi düşünmek zorundayız. Birincisi üniversite nedir, nasıl bir yerdir; ikincisi de siyaset nedir, kimin lehine, kimin aleyhine çalışmakla yükümlüdür? 
Önce siyasetten başlarsak, kapitalist siyaset yapılarının sol açılım ve atılımlara karşı olduğu teorik olarak bilindiği gibi, bu durum pratikte ve ülkemizdeki örnekleri ile de çok açık görülmüştür. Ancak, Onur Hoca’nın durumu, doğrudan sağ-sol meselesi ile de ilgili olmayıp, çok kaba şekilde sermayenin hoyrat üretim süreci ile ilgilidir. Şöyle ki, bizzat Onur Hoca’nın da birçok yerde açıkça ifade etmiş olduğu gibi, konu sanayi yapılanmasına karşı çıkmak olmayıp, sanayinin çevre kirliliği oluşturmayacak şekilde yapılmasını önermektir. Bu ise, maliyet ve kârlılıkla ilgili bir konudur. Ne var ki, emeği sömüren geri bir sanayi yapısının böyle bir öneriye karşı çıkacağı açıktır. Sanayi böyle bir öneriye karşı çıkar, ancak kamusal makamların, özellikle de üniversitenin böyle bir konumda çevreyi kirleten hoyrat sanayi yapısı ve zihniyeti yanında değil, Onur Hoca’nın yanında olması, siyasi yapıların da buna göre idari ya da yasal yapılanma ve önlemler geliştirmesi gerekirdi.
Adil(!) ve kalkınmacı(!) olduğunu iddia eden bir siyasi yapı gölgesinde, bir bayram ertesi yazısı olarak hoş bir konu olsa gerek!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...