16 Eylül 2016 01:00

Dinci vesayet denetimi, yağma, kayyum ve açığa alma

Dinci vesayet denetimi, yağma, kayyum ve açığa alma

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Haftanın değil her saatin konusu çok fazla. Olaylara boğulmadan, bu olayların toplamını anlamaya çalışmak gerekiyor ki, bu görev o kadar kolay değil.
28 belediyeye vali yardımcıları, kaymakamlar kayyum olarak atanıyor.Aydınlanmacı, Eğitim Senli akademisyenler ve öğretmenler, memurlar tasfiye ediliyor. Suriye’ye müdahale ediliyor, ÖSO destekleniyor.
Devlet değil, atanmışlar değil, daha da kötüsü AKP-Parti, üniversite ve bilim kişilerini merkezden yönetmeye, seçilmiş belediyeleri AKP’ye bağlamaya, daha da kötüsü tüm devleti doğrudan dincilerin, AKP’nin kullanımına sunmaya, istediği gibi yönetmeye kalkışıyor.
15 Temmuzda bir imama bağlı bir grup, ABD ve Batı desteği ile darbe teşebbüsünde bulundu, bunun anlam ve ciddiyetini eksiltmeden not etmek ve analiz etmek durumundayız. Bu tehdit kısmen atlatıldı ama daha yakın ve zor bir tehdit daha var ve bu tehdit atlatılabilmiş değil. 15 Temmuz darbesi daha başka bir şeydi ve başarısız oldu, ama belki 15 Temmuzdan da daha ağır bir dinci darbeyi Erdoğan-AKP gerçekleştiriyor. Darbe girişimini bir siyasal dayanak haline getirip bu hukuksuzluğu muhalifleri tasfiye ve dinci ajandasını gerçekleştirme, kadrolaşma, yağmalama için dayanak haline getiriyor.
15 Temmuz darbesi başarılamadı ama AKP-Erdoğan dinci darbesi kendi ajandasının başarısı için her şeyi pervasızca OHAL’e sokuşturuyor, ajandası önünde muhalefet oluşturabilecektüm seküler görüşlere, bilime, sanata, felsefeye, KESK’e-Eğitim Sen’e, aydınlara, gazetecilere, akademisyenlere, Kemalistlere, Marksistlere, HDP’ye, Meral Akşener’e, hatta seküler liberallere karşı pervasızca bir tasfiye süreci başlatmış; yerlerine imam hatipleri, ilahiyatçıları, yandaşları, Nakşileri, Menzilcilerigeçirmek için fütursuzca operasyonlarını sürdürüyor.
Türkiye, Cumhuriyet, hatta Osmanlı’nın 1700’lü yıllardan başlayarak başarmaya çalıştığı modernite arayışları hemen tümden sıfırlanıp, Osmanlıcı değil Selefi fıkhına dayalı, dinciliğin mezhepçiliğin en koyusuna dayalı bir rejim tipi oluşturulmaya çalışılıyor.
Artık Abdülhamit döneminin de gerisindeyiz. Artık devlet de yok ortada, bürokratik askeri-seyfiye-mülkiye- tıbbiye esaslı vesayet de kalmadı, bugünkü vesayet verantiyecilik hem dincilik hem de iktisadi anlamda yapılıyor. Hem dinden rant çıkarılıyor hem de memurluk ve kamu-hazine varlıkları büyük bir yağmaya açılmış bulunuyor
Kuthan Fişek, “Vesayet Denetimi”ni,(1)Kararlar, (2)Eylem ve işlemler, (3)Organlar ve  (4) Personel üstündeuygulanan “seçimlik yerel yönetim organlarının atanmış merkez organlarınca denetlenmeleri durumu” olarak tanımlamakta idi. “Küçük mülkiyet, güçlü hükümet, güçlü ordu ve şişkin bürokrasiden özelliğini alan bonapartçı bir yönetim geleneğine sahip bütün ülkelerde, yönetimin en önemli sorunu, merkezcilikle demokrasi arasındaki çelişkiden” doğuyordu ki bugün artık bir askeriyeden, bir YÖK’ten, yargıdan veya bürokrasiden bile söz edemeyiz.
Bonapartist aydınlanmacı eğilimlerden sultancı, monarşist, skolastik yöne doğru bir kırılma ve geçiş bulunuyor ki, bunu “Yeni Osmanlıcılık” diye sunmak Osmanlıya haksızlık olur. Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş felsefesi olarak Batıya yakın “kapitalist, militarist, pozitivist (aydınlanmacı modernist), ulus-devletçi, cumhuriyetçi” sayılırsa AKP ve Erdoğan’ın ajandası “kapitalist, militarist, yayılmacı-fetihçi, dinci-şeriatçı, monarşist” bulunuyor.
Tüm bu ajandasını da sadece partiye bağlı milisler-esnaflar, memurlar-polisler ve imamlar-tarikatlar ile yürütmek istiyor ki, bu klasik veya modern anlamda bir devlet veya bürokrasiyi de yok saydığı anlamına geliyor.
K. Fişek, 150 yıl önceki Amerikan iç savaşını böyle bir bürokratik öncesi “yağma” rejimine benzetiyordu ki, bugün Türkiye için de benzer bir süreç yaşanıyor. Bürokrasinin bile olmadığı bu evre kardeş savaşlarına haleflik yapacak gibi.
Roma dağıldığında da, Ortadoğu dağıldığında da aynı manzara ile karşı karşıya kalıyoruz: Yağmacılık, çetecilik dönemi.
AKP-Erdoğan, Türkiye’de bürokratik vesayeti bile aratacak ağır bir yağma ve kamplaştırmayı sonuna kadar zorluyor. Umarım, sonumuz tarihteki örnekleriyle aynı olmaz.
Büyük altüst oluşları zaten yaşıyoruz da devrimler bize bağlı ve zorlu bulunuyor: “Kişilerin yönetimini, şeylerin ve üretim sürecinin yönetimiyle değiştirme süreci yani devletin kuruyup gitmesi katiyen basit bir proje değildir.” (Fişek, 2016:48).

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...