16 Eylül 2016 01:00

Abartma ve keramet arama hastalığı

Abartma ve keramet arama hastalığı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Beşiktaş’ın Şampiyonlar Ligi’ne deplasmanda Benfica beraberliğiyle başlaması medyayı coşturdu. Abartılı başlıklar ve yorumlarla daha ilk maçın ve ilk puanın ardından beklentileri yükselttiler.
Beşiktaş karşılaşmada zaman zaman iyi şeyler yapsa da oyunun geneline bakıldığında aşırı umutlu olmak için neden bulmak o kadar da kolay değil. Çünkü siyah-beyazlı ekip takım olarak en fazla 20 dakika kadar etkili olabildi. Ama tabii futbol anlayışımızda takımın değil, oyuncuların parlaması daha çok önemsendiği için “iyi oynamak” konusunda görüşler, algılar farklı...
Bütün yorumlara ve değerlendirmelere skor odaklı bakış açısı yön veriyor. Son saniyelerdeki frikik golü olmasa şimdi bambaşka şeyler okuyacak ve dinleyecektik kuşkusuz.  
Evet, başlangıç skor olarak iyi ancak şunu da unutmamak lazım ki, Beşiktaş 28 Eylül’de İstanbul’daki Dinamo Kiev maçından 3 puan çıkaramazsa Benfica deplasmanından alınan 1 puanın pek bir anlamı kalmaz...  
Takımları doğru şekilde değerlendirebilmek ve kıyaslayabilmek için skordan önce, oyuncuların sahaya yayılımına diğer bir deyişle alan paylaşımına, rakibe göre konum/pozisyon alışlarına, pas alış verişlerindeki rahatlık ve akıcılığa ve de hücum varyasyonlarının çeşitliliğine bakmak lazım. Maça bu verilerle baktığımızda Benfica’nın bariz üstünlüğü görülüyor. Benficalı oyuncular topu gol pozisyonundan bir önceki aşamaya kadar çok iyi getirdiler ancak ortaya gol pozisyonu çıkaracak son hamleyi/paslaşmayı yaparken genelde topu kaybettiler. Doğru yöntemden, uygulama sırasında yaptıkları hatalar nedeniyle bekledikleri sonucu alamadılar.
Benfica’nın her durumda bilinçli atak düzenleme çabasına karşın Beşiktaş ise çoğunlukla Caner’in şişirme ortalarıyla lotarya usulü gol aradı. Caner’in bu maçta tek başına yaptığı orta ve attığı uzun pas sayısı herhalde Barcelona’nın herhangi bir maçtaki toplam orta ve uzun pas sayısından fazladır!.. Rakip kale önüne gönderilen şişirme topların oluşturduğu karambollerde topun bir şekilde Beşiktaşlı oyuncuların önüne düşmesi ve dolayısıyla gol pozisyonu oluşması, bu gol arama yönteminin doğru olduğunu göstermez...
Günümüzde topa sahip olmanın değeri çok daha iyi anlaşılmış ve topu kaybetmeme uğruna kaleciler bile neredeyse degaj ve kale vuruşu yapmaktan vazgeçmişken, böyle şişirme, rastgele paslarla gol pozisyonu yaratmaya çalışmak tam bir ilkellik göstergesi... Artık, kaleciler genellikle bir oyun kurucu gibi topu oyuna sokuyor. Degaj ya da kale atışı, yüksek ihtimalle topu rakibe vermek anlamına geliyor çünkü. Bu bile bir takım hakkında fikir edinmek için başlı başına önemli bir kıstas aslında. Yani kalecisi sürekli olarak degaj ya da kale atışıyla topu oyuna sokan bir takımın öz güven ve oyun planı konusunda sıkıntı çektiği söylenebilir...
İyi sonuçların ardından kahraman bulma/yaratma hastalığına çare olabilecek bir oyuncu vardı neyse ki: Talisca...  Talisca’nın devre arasında oyuna dahil olması, oyuncu değişikliklerinde keramet arama/bulma meraklısı medyaya istediği fırsatı da sundu aynı zamanda. Şenol Güneş, Oğuzhan’ın yerine Talisca’yı oyuna alarak son dakikada gelecek golün tohumlarını ekmişti onlara göre!.. Kimileri, Olcay’ın 80. dakikada oyuna girişine bile büyük anlam yükledi. Oysa Olcay o dakikadan sonra maç bitene dek yalnızca 4 kez topa temas etme fırsatı bulabildi. Sonuç iyi olunca medya her hamlede kolaylıkla bir keramet keşfediyor...
1 puan iyi olarak kabul edilse de galip gelemedi Beşiktaş, dolayısıyla azıcık eleştiri de lazım tabii... Eleştiriler ise elbette teknik direktörün oyuncu tercihleri üzerinden ve “şu niye oynamadı”, “şu niye oynadı” türünden zırvalarla sınırlı... Kapasite bu kadar ne yazık ki... Oyuncularla ilgili ahkam kesmek varken, “Beşiktaş nasıl bir oyun planına sahipti”, “bu oyun planını uygulamak için neler yapması gerekiyordu”, “neleri yapabildi, neleri yapamadı, yapamadıklarını niye yapamadı” gibi soruların ne önemi vardı ki?
Tabii kahraman yaratmak kadar olumsuzluklara sorumlu bulma hastalığı da var. Yenilen golde savunma oyuncularının yaptığı hataları görmezden gelip önce kaleci Tolga’ya, ardından da diğer kaleci Fabricio’yu oynatmadığı için Şenol Güneş’e yükleniyorlar. Sanki hafta boyunca idmanlarda kalecilerin form ve performans durumunu izleyen, gören Şenol Güneş değil de kendileriymiş gibi... Bir teknik direktörün kendi kendisini baltalama pahasına kayırmayla forma dağıtabileceğine inanacak kadar bönleşmişler.
Futbolun kolektif bir oyun olduğunu, çok bariz ve olağanüstü hatalar dışında maçın skorunu takımın genel performansının belirlediğini bir türlü algılayamıyoruz... Dolayısıyla iyi sonuçların ardından kahraman, kötü sonuçların ardından sorumlu ilan edeceğimiz oyuncu arama, ayrıca oyuncu tercihlerinde ve değişikliklerinde de keramet keşfetme hastalığından bir türlü kurtulamıyoruz...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa