07 Eylül 2016 01:00

Demokrasiyi ve barışı kazanmak için

Demokrasiyi ve barışı kazanmak için

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu yazı yazılırken Mersin Muhabirlerimiz Cemil Uğur ile Halil İbrahim Polat 15 gündür gözaltındaydı.
Son birkaç günün büyük skandallarından biri de Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar’ın pasaportunun iptal edilmiş olmasıydı. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında “torbaya” dahil edilmek istenen isimlerden biri olan Bülent Mumay, dün BirGün’deki köşesinde, AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’nin darbeci kardeşi Mehmet Dişli’ye atıfla yazdığı yazıya “Darbeciysen ‘suç bireysel’, gazeteciysen ‘gel hele gel’” diyordu. Mumay yazısını dün twitter’de şu cümle ile paylaştı: “Mesele Dişli’nin kardeşi olunca bireysel, @candundaradasi’nin eşi olunca ‘gel hele gel.’”

672 sayılı KHK ile 2 bin 346 akademisyenin kamu görevinden ihraç edilmesi ise, son günlerin Türkiye tarihine geçecek en büyük kıyımıydı. Barış için Akademisyenler grubu, ihraç edilenlerden 41’nin barış imzacısı akademisyenler olduğunu açıkladı. Çeşitli üniversitelerdeki hocalarla yaptığımız görüşmelerden bu ihraçların daha da süreceğine dair endişe verici haberler alıyoruz.

Aslı Erdoğan’dan sonra Özgür Gündem Gazetesi’nin Yayın Danışma Kurulu Üyesi Necmiye Alpay’ın da tutuklanması bu boğucu ortamın kasvetini daha da artırdı. Her ikisinin de cezaevinden gönderdikleri mektuplardaki direnç ve umut dolu mesajlar ise, darbe girişimini fırsata çevirerek bu ülkedeki barış inancını adeta betona gömmek için harekete geçenlerin başarılı olamadıklarını gösteriyor.

Ben bu yazıyı yazarken Bolu’dan muhabir arkadaşımız Çağlar Kazak arayarak, bu cadı avının devamı olan bir haber verdi. Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesinde Kültür Edebiyat Sanat Ve İletişim Topluluğu da (KESİT) ‘darbecilik’ ile suçlanarak kapatılmış. Çok açık ki siyasal iktidar ve onların üniversitedeki yöneticileri, kendi kafalarından olmayan bilim insanlarına yönelik büyük bir kıyım başlatırken, yine kendi ‘yerli ve milli’ ölçülerine uymayan öğrenci topluluklarını da hedef alıyor, alacak.

Tüm bunlar olup biterken bu topraklardaki tarihi eski olan ‘Demokrasiyi kazanmak için ne yapmalı?” sorusu yeniden önümüze düşüyor.

Türkiye’de burjuva devrimin üst tabaka karakteri ve zayıflıkları, Türkiye’yi onlarca yıldır darbeler ya da OHAL, ‘sivil dikta’ uygulamalarının zorlanmadan hayat bulabildiği kırılgan bir demokrasiye mahkum etti.

Göran Therborn Sermaye Egemenliği ve Demokrasinin Doğuşu (Verso, 1989, çev. Şirin Tekeli) adlı kitabında kapitalizmin kendi iç dinamikleriyle doğrusal bir biçimde demokrasiye yol açmadığını anlatır ve demokrasinin merkezi olarak kabul edilen birçok ülkede, demokratik kazanımların sermayeye karşı verilen mücadelelerle ve başka bir dizi etmenlerle yaşam bulduğunu örnekleriyle gösterir.

Örneğin 1842 yılında İngiltere’de gerçekleştirilen ilk örgütlü genel grev, işçi ve emekçilerin 10 bin imzalı hak ve özgürlükler bildirgesi, mecliste reddedilince gündeme gelmişti. İngiltere’de 500 bin işçiyi kapsayan bir genel grev başladı ve işçi maaşlarında düzelme, 10 saatlik çalışma hakkı elde edildi.

Demokrasinin beşiği olarak kabul edilen ülkelerden İsviçre’de kadınlar ülke çapında bir seçim hakkı için 2 Şubat 1971 tarihine kadar beklemek zorunda kalmışlardı.

Bugün de demokrasiyi bir yandan geçmiş deneyimleri ile inceleyip anlamaya çalışırken, bir yandan da onu kurmak, kazanmak için çabalamak gerekiyor.

Örneğin Kocaeli Üniversitesinden barış imzacısı 19 akademisyenin rektörün isimlerini bildirmesi sonucu bir tulum halinde ihraç edilmesi sonrası öğrencilerin hocalarına sahip çıkarak ses vermesi, yine Ankara Üniversitesi SBF ve İletişim Fakültelerinde öğretim üyelerinin, ihraç edilen akademisyenlere sahip çıkan açıklamaları önemliydi.

Günlerdir gözaltında tutulan Mersin Muhabirlerimiz Cemil Uğur ve Halil Polat için, direnişlerini, eylemlerini haberleştirdikleri işçilerin “Sesimiz soluğumuz gözaltında” diyerek gösterdikleri sahiplenme, bu topraklardan demokrasinin kazanılabileceğine dair inancımızı güçlendiren örneklerdendir.

Bu yazıyı Barış Meclisinde ve Barış Vakfında birlikte mücadele etmekten onur duyduğum Necmiye Alpay’ın cezaevinden dışarıya gönderdiği mektuptan bir bölümle noktalamak istyorum: “Bölge ve Türkiye bir ateşe dönüşmüş durumda ve söndürmek için ateşe yaklaşmak zorundasınız. Gazeteler, gazeteciler ve barışçılar, ateşe yaklaşmaya cesaret edenlerdir. Tüm barışçılara selamlar, sevgiler, teşekkürler.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...