05 Eylül 2016 01:00

Türkiye'nin Suriye harekatının anlamı: Güvenlik mi düşmanlık mı? -1

Türkiye'nin Suriye harekatının anlamı: Güvenlik mi düşmanlık mı? -1

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başlıktaki sorular, sanki yanıtlanmış hatta cevabı eskimiş gibi duruyor.
Öyle ya...
‘Güvenlik’ diyenler tezlerini öne sürmüştü: Operasyonla Türkiye, PYD ve IŞİD tehlikesini püskürtüyordu.
Hem başka amacı olsa bile... Türkiye’nin Suriye’ye dönük “Neo-Osmanlıcı” yayılmacı heveslerini kışkırttığı dış politikası çökmüştü. Ve Türkiye artık ‘ulusal güvenlik’ öncelikli bir politikaya geçmişti.  
Bu kesindi.
Soruyu, ‘Kürt düşmanlığı’ diye tanımlayanlar da gayet net tezler öne sürmüşlerdi: Minbîç, IŞİD’in elindeyken sorun yoktu. Ama Kürtler IŞİD’i oradan süpürünce telaş başladı. Amacın, Kürtlerin olası bütünlüğünün engellenmesi olduğu çok açık. ‘Fırat Kalkanı’ ismi bile, kalkanın Kürt’ün önüne konduğunun itirafıdır.
Zaten...
“Kürt koridoruna müsaade etmeyiz” diyen resmi söylem de bunun kanıtı değil mi?
“PYD, PKK” demiyor. Açıkça, ‘Kürt Koridoru” diyor devlet!
Bu tezlerin netliğine...
Konunun yazılı ve görsel basında çokça tartışılmışlığına...
Başkaca sıralanabilecek somutluklara rağmen cevaplanması gereken yanlar var. Tartışılmaya açılmış olmasına rağmen ya hiç cevaplanmamış ya da yarım cevaplamış yanlar.
Örneğin...
Türkiye neden Irak Kürdistanı’na “evet” diyor da Suriye Kürtlerinin statüsüne tahammül edemiyor.

KÜRT'Ü SEVİYOR MU SEVMİYOR MU?

Cevaplanması gereken sorulardan biri bu.
Türkiye Irak Kürdistanı’nda kurulmuş olan federe yapılanmayı kendisine yakın görürken...
Neden Suriye’deki Kürt oluşumuna mesafeli?
İki bölge de Kürt bölgesi değil mi?
Irak Kürtleri ile Suriye Kürtleri arasında ne fark var?
Bu soruların meseleyi netleştirecek sorular olduğu kesin!
Nitekim bu sorular gündeme geldi ve bazı cevaplar verildi.
Denildi ki...
Türkiye’nin, Kürtleri kendisine “düşman” olarak görme işi eskide kaldı.
Türkiye, Kürtlerin de diğer milletler gibi “hakları” olduğunu kabul ediyor. Haklarını demokratik yollarla dillendirmesini meşru görüyor.
Hatta, Kürtlerin yaşadığı mağduriyette kendisinin payını da kabul edip politika geliştirmek istiyor.
Türkiye’nin paradigması değişti!
Öyleyse soralım.
15 Temmuz önce kentlerin ve sivillerin hedef alınıp bombalandığı, kentlerin yerle bir edildiği ülkenin doğusunda kimler yaşıyor?
15 Temmuz darbe girişimi gecesi sivillere kurşun sıkılması, bomba atılması sonrası ‘bu da yapılır mı? diye soranların kaçı aynı soruyu o dönem sordu? Yoksa Kürtlere reva mı?
Yeri geldiğinde (!) devletin zor aygıtları (hukuk da dahil) Kürtlere geçmişteki gibi hunharca çevrilmedi mi?
Tabi ki hiçbir şeyin değişmediği de söylenemez.
“Kuzey Irak kırmızı çizgimizdir” söylemi yok.
Devlet Kürtçe’den eskisi kadar korkmuyor, TRT Kurdi yayını var.   
Değişen de var, değişmeyen şiddet de!
Eee şimdi devlet Kürtleri seviyor mu dövüyor mu?

KÜRTLERİN YEDİĞİ DAYAK PKK YÜZÜNDEN Mİ?

Kürdü dövme işi hatırlatıldığında genelde gelen cevap şöyle oluyor: Suriyeli, Türkiyeli ya da Iraklı fark etmez. Türkiye Kürtler’e düşman değil. Fırat’ın batısının PYD’ye yasaklanmasının sebebi Kürt olmaları değil.
Peki ne?
Verilen cevap şöyle: Suriye’de Kürtlerin oluşturduğu kantonlar PKK’nin kontrolünde. O kantonlar, PKK’nin Türkiye’de gerçekleştiremediği ‘devrimin’ hayat bulduğu ‘seradır’. PKK’nin gözünde ‘devrim ihraç merkezleri’dir oralar. Bu yüzden engel olunan şey Kürtlüğü ideolojisine manivela yapmış militan bir terör örgütünün Türkiye’nin toprakları üzerindeki egemenlik haklarını tehdit etmesidir.
Harekatı savunanlar böyle diyor ama hükümet, ‘Kürt Koridoruna izin vermeyiz’ diyor.
‘Kürt Koridoru’ndan kast edilen ne?
Suriye’nin kuzeyinde Irak sınırından Hatay’a kadar uzanan hatta bir Kürt kuşağı. Başka bir deyişle Irak’taki Kürt özerk bölgesini Akdeniz’e bağlayacak hat.
Türkiye’nin yapmak istediği şey “Kürt Koridoru”nun Akdeniz’e bağlama ihtimalini Suriye parselinde tıkamak.
Suriye’de, ‘Apocu’ olmayan bir hareket de olsa Türkiye’nin, bugünkü denklemde, tıkama işinden vazgeçme ihtimali yok!
Irak Kürdistanı ile ilişki geliştirmenin de Kürt koridorunu engellemenin de sadece politik sebepleri yok. Mesele aynı zamanda ekonomik.
İşin ekonomi politiğini yarınki yazıda tartışacağız.

MESELE TEK AYAKLI DEĞİL

AKP dümeni otoriter bir siyasal ve toplumsal nizama kırmışken...
Tek parti, tek adam, tek millet inşa süreci...
Anayasa hiçe sayılarak, Saray tarafından  rıza oluştura oluştura ilerlerken...
Süreç kanun hükmünde kararnamelerle hızlandırılırken...
Her şey tekleştirilip merkezileştirilirken...
Haliyle Kürtlerin, siyasal ve idari bir var oluşla kabul edilmesi beklenemez.
Çünkü siyasal ve idari bir var oluş yetkilere ve iktidara ortaklığı getirir.
Kürtlerin TRT Kurdi, Kürtçe yer adları gibi bazı ‘makul’ ihtiyaçları, ancak iktidara destek ve
müşteri oldukları oranda giderilebilir.
Yani bazı haklar olur ama ortaklık olmaz.
(Gerek uluslararası haklar mücadelesinin, gerekse de ülkedeki Kürt siyasi mücadelesinin onca bedel ve birikiminden sonra... Kimsenin çıkıp ‘Kürtlerin hakları yoktur’ gibi bir laf edebilmesi mümkün değil! Gelinen nokta bir lütuf değil bir mücadelenin sonucu! Hükümetin yaptığı sürecin geldiği noktayı, bireysel haklar vererek, iktidara desteğin aracına dönüştürme girişimidir.)
Suriye’deki statüye tahammülsüzlük, o statünün içeriye yansıma ihtimalinden de kaynaklanıyor. İçeride inşa edilen teklik sürecinin, o statüyü (ortaklığı) kabul etmesi... İktidarı paylaşması (belediyelerin yetkilerine bile tahammül edemediği bir süreçte) imkansız.
Ne var ki iş bununla sınırlı değil.
Yarın kaldığımız yerden devam!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...