02 Eylül 2016 00:53

Balık hafızasıyla yüzmeye devam

Balık hafızasıyla yüzmeye devam

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kayıp Balık Nemo, 2000’lerin başında çizgi film dünyasının en etkili filmlerinden biri olmuştu. Oğlu Nemo’yu bulmak için okyanusu aşan babanın ve arkadaşı Dori’nin yaşadığı maceralar, karşılaştığı karakterler her yaştan seyirci tarafından beğenilmişti. O yılların Oyuncak Hikayesi, Sevimli Canavarlar gibi başka Disney Pixar filmleriyle birlikte anılır, arkadan gelen animasyonlara örnek oldukları söylenir (Ötekiler yeni bir bakış açısı öneren filmler olduklarının farkındadır aslında, o başka konu). Karmaşık ve bütünlüklü bir dünyanın kurulması ve görsel olarak sergilenmesi, birinci adım, onunla birlikte de hem küçük hem yetişkin izleyicilere hitap edecek katmanlı denen olay örgüsü. 

Dori, o ilk filmin başından sonuna yer alan eğlenceli karakterdi. Şimdi kendi filmi oldu: Kayıp Balık Dori. Nemo’nun babası Marlin’le ilişkileri, yetişkinler için romantik, çocuklar için dostane yoruma müsaitti herhalde. Hafızası ilk filmde de epey esprinin konusuydu, bu kez bütün filmi esasen balık hafızası üzerine kurmayı denemişler. Yapısı, başlangıcında annesini kaybeden, sonra da insanlar tarafından kaçırılan Nemo’ya oldukça benziyor. Dori de küçükken, elbette unuttuğu için anne babasını bulamaz ve uzaklara yüzer, arada Marlin’e rastlar ve Nemo’yu arama macerasına katılır. Şimdi, Nemo bulunduktan sonra birden hatırına eviyle, anne babasıyla ilgili bir şeyler gelince, Marlin ve Nemo’yla birlikte yola koyulur. Dori’nin memleketi, California kıyılarında deniz canlılarının tedavi edildiği ve dev akvaryumlarda sergilendiği büyük bir deniz hayatı enstitüsüdür. Eski arkadaşlar bulur, yeni arkadaşlar edinir ve hep bir arada olabilmek için ellerinden geleni artlarına koymazlar. 

Yukarıda da sözü edilen animasyonlarda, kendi içinde tutarlılığı olan bir evren kurulduğunda, buradaki okyanus misali, insanlarla ilişkileri en belirleyici unsurlardan biri olur. Kayıp Balık Nemo, kahramanını insanların yakalamasıyla başlar, dolayısıyla okyanusun güvenli bir yer olmadığı tezinin başlıca sebebi insanlardır ve her göründüklerinde ya balık tutar, ya akvaryuma hapseder ya da daha fenasını yaparlar. Kayıp Balık Dori’de ise, balıkları yakalayıp akvaryumlara koysalar da insanlar onları tedavi eden, yardım eden, iyiliklerini isteyenlerdir hep. Ne var bunda denilebilir, insanların kötü olması şart değil elbette. Ama ilk filmde tutarsız da olsa “Balıklar dosttur” mesajı verirken, balıkların yaşam alanlarını daraltan en büyük canavarın insan olduğunun en azından farkında bir anlatım vardı ve bütün balıklar denize dönmek istiyordu, oysa bu filmde akvaryum neredeyse sevinilecek bir şey. Fark, insandan bağımsız hayatları, ilişkileri, dünyaları olan kahramanlarla, insana tabi, onun çizdiği sınırlar içinde, onun lütfuyla yaşayan canlılar arasındaki fark gibi, bir detaydan fazlası. İnsanlar kötü olmak zorunda değiller, ama insan türünü temize çekmek için filmi gerçeklerle değil sadece insanın iyi yüzüyle dolduran, ilk filmin işleyen bütün unsurlarını tekrarlayıp hiç riske girmeyen, sevilen kahramanları yenilik ve özgünlükten uzak bir filmde para basma makinesi olarak değerlendirenler, iyi olsa ne olur. 

Filmi yürüten duygu, sevdiklerini kaybetmedeki hüzün ve onları aramadaki umut, hatırlayanlar için ilk filmdeki kadar kuvvetli. İnsanların çoğuna göre, özdeşleşmesi daha kolay kahramanlarla bir kavuşma hikayesi daha, izleyiciyi yakalayıp saracaktır mutlaka. Dori, hafızasının zayıflığını iyimserliği, saflığı ve vazgeçmeyişiyle yani her koşulda yüzmeye devam edişiyle telafi eden bir pozitif arkadaş. Balık hafızasına sahip olsa da, hislerini takip eden yolunu bulur, diyorlar. Doğruysa. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...