30 Ağustos 2016 00:58

Yanlışlar ‘silah zoru’yla doğruya dönüşür mü?

Yanlışlar ‘silah zoru’yla doğruya dönüşür mü?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

‘Cerablus’un IŞİD’den kurtarılacağı” iddiasıyla başlatılan “Fırat Kalkanı” operasyonu, “Menbic’in ele geçirilmesi” ve “güvenli bölge” oluşturma operasyonuna dönüştü.

20 tank ve TSK’ye bağlı 200 özel kuvvetler personeli ile başlatılan operasyonun üstünden bir hafta geçmeden, Suriye topraklarına geçirilen kuvvet, 50 tank ve zırhlı personel taşıyıcı ile 400 askere ulaştı.

Sınıra yeni birliklerin sevk edildiği, dolayısıyla “ihtiyaç halinde” yeni kuvvetlerin Suriye topraklarına geçeceği de belirtiliyor.

Türkiye’nin havadan yaptığı bombardımanlarda 20’den fazla sivilin hayatını kaybettiği belirtiliyor. İnsan Hakları Suriye Gözlemevi ve diğer “bağımsız” kaynaklar sivil ölümlerini doğruluyor.

Batı basınında operasyonu “işgal”olarak eleştirenler, sivil kayıpları öne çıkaranlar olmasına kaşın gerek ABD ve AB, gerekse Rusya ve İran’dan, hatta Suriye rejiminden bile, operasyona yönelik dikkate alınır bir karşı tepki gelmiş değil. 

ÖSO GERÇEK BİR GÜÇ MÜ?
IŞİD’le yapılan bir uzlaşmayla boşaltılan Cerablus’a ÖSO’nun şehirler arası otobüslerle getirilip, havaya mermi sıkarak yaptığı “zafer kutlaması”ndan beri, “operasyon gazetecileri”; “ÖSO’nun dikkate alınır bir gücü var mı yok mu”, “İddia ettiği hedeflerin anlamı ne, çatışmayı nerelere taşıyor”a bakmadan ÖSO’yu pompalıyorlar. 

“ÖSO Cerablus’u ele geçirdi, şimdi de güneye doğru altı köyü ele geçirdi”, “ÖSO komutanı hedef Membic’i Suriye Demokratik Güçlerinden almak dedi” gibi haberler üstünden savaş ve fetih duygusunu, milliyetçilik ve militarizmi kışkırtıyorlar.

Kuşkusuz bu haberleri “gazeteciler” kendi başlarına yapmıyorlar. Genelkurmayın ve Hükümetin açıklamaları ve verdiği referanslar doğrultusunda yapıyorlar. Nitekim gerek Genelkurmay gerekse Hükümet cenahından yapılan resmi açıklamalarda, “Asıl harekatı ÖSO yapıyor. TSK sadece lojistik destek veriyor” tezi öne çıkarılıyor.

YABANCI TORAKLARDA SAVAŞMANIN ZORLUĞU
Ama ÖSO ile ilgili gerçekler öylesine açık ve “lojistik destek” öylesine kör gözüm parmağına ki herkes, bu askeri harekatı bütün boyutlarıyla TSK’ye bağlı birliklerin yaptığından kuşku duymuyor. ÖSO ise sadece bir örtü, bir isimden ibaret!

Bu yüzden de TSK birliklerinin Suriye’de kalış süresi uzadıkça ve Suriyeli güçlerle karşı karşıya gelmesi çoğaldıkça operasyonun gerçek faturası da gözler önüne çıkmaya başlayacak.

Son yüzyılın deneyimleri bize göstermektedir ki yabancı bir ülkenin topraklarında savaş kazanmak için; sadece tanklara, savaş uçaklarına, savaş gemilerine, iyi eğitilmiş ve donanımlı askerlere sahip olmak yetmemektedir. Tersine tarih bize bu büyük güçlerin, çoğu zaman kendi ana vatanını savunma duygusu ve yurtseverlik bilinciyle mücadele eden, askeri bakımdan çok daha zayıf güçler karşısında yenilgiye uğradığını göstermektedir. Bu yüzden de çoğu zaman karşısındaki “küçük gücün” “kökünün kazınacağı” iddiasıyla çıkılan seferler, yenilgiye dönüşmüştür!

Bu evrensel dersten Türkiye’nin de kendisine ders çıkarması gerekir. 

TÜRKİYE’NİN SURİYE’DE ASKER BULUNDURMASI KİME YARAR?
Öte yandan TSK kuvvetlerinin Suriye’ye girmesiyle “eş zamanlı” olarak, Lavrov ve Kerry arasındaki uzun görüşmelerden sonra Rusya ve ABD’nin, “Suriye krizine siyasi bir çözüm” bulma konusunda, sorunun detaylarında bile bir anlaşmaya vardıkları açıklandı. Dolayısıyla beş yıldır süren “Suriye krizi”nin böyle bir aşamaya gelmesinden, daha da önemlisi Türkiye’nin diplomasi alanında Suriye’deki bütün girişimlerinin başarısızlığa uğramasının Hükümet tarafından da kabul edilmesinden sonra Suriye bataklığına askeri olarak da girmesine göz yumulması, hatta el altından ABD ve Rusya mihrakı tarafından teşvik edilmiş olması ayrıca çok dikkat çekicidir.

Bölgedeki çıkarlarını büyük bir dikkatle savunmada “bölge kurdu” olan ABD-Batı koalisyonu ve Rusya ile onlardan aşağı kalmayan İran ve Esad rejiminin, Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi karsısındaki sessizlik ya da teşviklerini “Türkiye bastırdı, onlar da kabul etmek zorunda kaldılar” gibi gerekçelerle açıklamak elbette gerçekleri göz ardı etmektir. Türkiye’nin, IŞİD’in artık Rakka ve Musul’dan çıkarılmak için askeri planların yürürlüğe sokulduğu bir dönemde “IŞİD’le mücadele için Suriye’ye sokulmasını”, diplomatik ve siyasi bir başarı olarak göstermek aşırı zorlamadır. 

Burada daha güçlü olan ihtimal, ABD ve Rusya’nın Türkiye’yi Suriye batağında sıkıştırmak, ABD-Batı bloku ve Rusya-İran blokunun anlaştığı plana itiraz edemez bir çizgiye getirmek için Suriye’ye askeri müdahalesine izin vermiş olmalarıdır. 

Dahası ABD ve Rusya, Türkiye’nin Suriye topraklarında askeri güç bulundurmasını; YPG-PYD, Suriye rejimi ve kimi diğer Suriyeli güçlerin ABD-Rusya planına itirazlarını da “Türkiye tehdidi”ni kullanarak hizaya getirmek için bir koz olarak kullanabilecektir. 

Kısacası Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesi “Başımıza ne geldiyse Suriye politikasındaki yanlışlardan geldi” tespitinden Hükümetin yanlış sonuçlar çıkardığını ve Suriye’deki siyasi-diplomatik yanlışların askeri güçle (silah zoruyla) doğruya dönüştürülebileceğini sandığı bir yola girdiğini göstermiştir. 

Ki, bu yolun çıkmazlığı da yakında görülecektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...