28 Ağustos 2016 00:14

Altın çocuk Göksel Arsoy

Altın çocuk Göksel Arsoy

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yönetmen Sırrı Gültekin hocamızın Türk sinemasına oyuncu kazandırma konusunda azımsanmayacak bir katkısı vardır. Bu da neredeyse Bakırköylü olmakla özdeşleşmiştir. Bakırköylü olmanın Yeşilçam’da ayrı bir yeri vardır. Birçok sinemacı Bakırköylüdür ve öncüleri, onları sinemaya kazandıran da Sırrı Gültekin’dir. Göksel Arsoy’un da sinema oyuncusu olmasında önemli pay yine Sırrı Gültekin’indir. 
15 Mart 1936’da doğan Göksel Arsoy’un çocukluğu Kayseri’de geçer. Babası Kayseri Hava Üssü’nde görevlidir.  “Çocukluk yıllarım neşeli, zevkli ve hep spor içinde geçti. Çünkü Kayseri Hava Üssü bir spor cennetiydi. Ayrıca Amerikalı pilotlar da olduğu için, onlara gelen son yılın filmlerini de biz Türkiye’de beş sene önce seyrediyorduk. O tabii çok büyük avantajdı. O sıralar içimde bir pilotluk aşkı vardı. Dayanılmaz bir arzuydu bu. Liseyi Haydarpaşa Lisesi’nde okudum. Bitirdikten sonra Hava Harp Okulu’na girmek istedim. Maalesef ailem buna itiraz etti ve engel oldu. İktisat Fakültesi’ne girdim. Orada okurken hiç değilse uçaklara yakın olayım diye havaalanında bir İngiliz şirketinde çalışmaya başladım.”
1960’lı yılların “Altın Çocuk”u Göksel Arsoy, üniversite yıllarında havaalanında çalışırken Halk Film’in sahibi Fuat Rutkay’ın dikkatini çeker. Aynı günlerde kendisini Bakırköy’den tanıyan Sırrı Gültekin’in de dikkatini çekmiştir. Fuat Rutkay, Sırrı Bey’e “Havaalanında bir genç var, harika bir çocuk” der. Sırrı Bey de Fuat Rutkay’a Bakırköy’de bir genç var, o da harika” der. İkisinin de sözünü ettiği “harika çocuk” Göksel Arsoy’dur. Yeşilçam’a gelir. İlk filmi Kara Günlerim’dir. 
“Sonra Yaprak Dökümü, Kelepçe, Ham Meyve ve Taş Bebek’de oynadım. Bu filmler büyük ilgi gördü. Pesen Film’e, rejisörlüğünü Nevzat Pesen’in yaptığı Samanyolu’nu çektik. İşte benim patlayışım Samanyolu’yla oldu. Yıldız oldum.”
Samanyolu filmi büyük iş yapar. Belgin Doruk’la ikili oluştururlar ve birlikte başka filmlerde de oynarlar. 1961 yılında yapımcılık yapmaya başlar. Kızgın Delikanlı, Şehirdeki Yabancı, Şafak Bekçileri gibi önemli filmlerin de olduğu 12 filmin yapımcılığını da yapar Göksel Arsoy, Göksel Film olarak. 1966 yılında yine Göksel Film adına Altın Çocuk’u çekerler.
“Dönemin zevklerinin, dünyadaki sinema olayının değiştiğinin ilk farkına varanlardanım. O yıllarda James Bond, Sean Connery bütün dünya sinemalarını altüst etti. Güzel kadınlar, güzel mekânlar, hareket... Ben ilk Altın Çocuk Londra’da filmini çektim James Bond tarzı. Çok büyük ilgi gördü, büyük sükse yaptı. Arap ülkelerine sattık o filmi. Oralarda da büyük ilgi görünce co-production teklifleri geldi. Altın Çocuk Beyrut’ta, Orta Şark Yanıyor, Altın Avcıları filmlerini yaptım. Bunlar Altın Çocuk serisiydi. Döneme uygun, enteresan filmlerdi. Benim karşımda hep Lübnan, Irak, Mısır, Kuveyt artistleri oynuyorlardı. Beyrut’a, Kahire’ye, Bağdat’a gittiğim zaman çok büyük ilgi görüyordum, herkes tanıyordu. En büyük projeyi 1968 yılında yapmaya kalktığımızda, Türk, İtalyan ve Arap ortaklığı olacaktı, maalesef Lübnan harbi çıktı. Arap âlemi karıştı, olay gecikti ve çöktü. Sinemada da büyük bir sıkıntı başlamıştı. Bunu da gördüğüm için 1968 yılında sahneye de çıktım. Sahnede 14 yıl kaldım, dile kolay.”
Sahneye hazırlanmak için dersler alır, gece gündüz çalışır Göksel Arsoy. Bu konuda da şanslıdır. Türk Müziği’nin önemli bestecilerinden Yesari Asım Arsoy’un yeğenidir. Aileden gelen bir gelenek de vardır. “Amcam bana çok emek verdi. Onu hep yâd ediyorum. Ayrıca benim hayatımı değiştiren önemli iki insana bu vesileyle bir kere daha teşekkür etmek isterim. Beni sinemaya getiren rejisör Sırrı Gültekin’e ve beni müzik âlemine takdim eden Fahrettin Aslan’a. Ben vefalı insanım, hayatta vefasız insanları da sevmem. Sonra sinema ve sahnedeki krizin başlayacağını hissettiğim için ve yaşadığım çizgiyi kaybetmemek için, sorumluluklarımı da idrak ettiğimden oturup ciddi olarak düşünmem gerekiyordu. Sinema ve sahnedeki krizin beni zor durumda bırakabileceği ve bir şeyler gerektiği düşüncesi her geçen gün çoğaldı. Sahnede çok para kazanıyordum, buna rağmen 1981 Ocak ayında ‘sinemayı da sahneyi de bırakıyorum’ dedim. Kendi adıma şirketlerimi kurdum. Göktaş Şirketler Grubu olarak reklamcılık ve sigortacılık alanlarında çalışmaya başladım. Bundan sonra bana gelen film ve dizi tekliflerini de, beni bugünlere getiren esas işim olduğu için saygıyla karşılayıp bütün davetlere icabet ettim. Ama ince eleyip sık dokuduğum için, ‘uymadı bana’ dedim. Böyle yıllar geçti. Bütün zamanımı ticari işlerime ayırdım. 1996 yılında Osman Seden’le görüşmelerimiz olmuştu. Bir dizi çekeceğini, olayın tamamen bana göre ayarlandığını söyledi. Senaryo da hoşuma gitmişti. 96 Eylül’ünde Mirasyediler adlı diziyi çektik. İnsan böyle yıllar geçip tekrar bir teklif geldiğinde iyi şeyler yapmak istiyor. Ben oynamış olmak için kabul edebilecek yapıda değilim. Benim bu güne kadar halka bir takdimim var, bu pozisyonu kaybedemem. İşlerimi de yoluna koyduğum için para problemim yok. O yüzden çok hassas davranıyorum.” 
Göksel Arsoy 1961 yılında evlenmiş, İktisat Fakültesinden tanıdığı eşiyle. “Armut dibine düşermiş. Oğlum Gökhan Arsoy da dizilerde oynuyor.” Sinemanın krize girme nedenini, 70’lerden itibaren televizyona karşı koyamamak olarak açıklıyor Göksel Arsoy. “Karşı koyamayınca en kolay yolu seçtiler. En kolay yol da seks filmleriydi. Seks filmlerine dönünce de aileyi kaybetti. Çöküntü oradan oldu.” Kendi dönemlerinde daha amatör bir ruh olduğunu, o yılların güzel yıllar olduğunu söylüyordu Göksel Arsoy.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...