20 Ağustos 2016 00:55

Mülkiyet değişimi

Mülkiyet değişimi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ülkemizin maliye tarihinde vergi faciası olarak anılan bir Varlık Vergisi meselesi vardır. 1942 yılında çıkarılan bu vergi, teorik esası makul olmakla beraber, uygulamanın tam bir fecaat şeklinde tezahür etmesi nedeniyle, tarihimizden silemediğimiz bir lekedir. Tartışmaya açık olmakla beraber, teorik esası ünlü Keynes’e dayanan bu vergi, öyle iddia edilir ki uygulama tekniği ile toplumun mülkiyet yapısını Müslümanlaştırmak amacıyla kullanılmıştır. Aradan yetmiş yıla yakın bir süre geçmiş olan günümüzde FETÖ operasyonlarıyla benzer bir amacın güdülüyor olduğu ileri sürülebilir; bu kez mülkiyetin el değiştirmesinin Müslümanlaştırma şeklinde değil, karşıtlardan yandaşlara geçirmek şeklinde olduğu düşünülebilir.

Şu gerçek artık çok netleşmiştir ki, FETÖ operasyonu, işbirliğinden birinci derecede yararlananlar, yani bugün siyaset katlarında oturanlar tarafından, ikinci derece yararlananlar, hatta gerçekten aldanmış olanlar üzerinde uygulanmaktadır. Bu meseleyi haklılık açısından tartışmaya olanak yoktur; çünkü güçlü daima haklıdır. Haklı olmamakla beraber güçlü olanın güçsüz üzerinde kurduğu baskının sorumluluğu sadece güçlüde değil, güçlüye güç katarcasına dalkavukluk yapanların da üzerindedir. Bu konu kafalarda zamanla netleşip, vicdani muhakeme anı geldiğinde, umarım bugün dalkavukluk konumunda olanlar, o anda da idrakten aciz olur da fazla ıstırap çekmez, tabii eğer vicdanları varsa!

FETÖ operasyonu ile, toplumda örgütle şöyle veya böyle her türlü ilişkide olanların kapsanmasına ve cezalandırılmasına çalışılmaktadır. Bu operasyon iki koşulda haklı olurdu. Birincisi, FETÖ’ye aldandığını söyleyenlerin bugün iktidarda olmamaları gerekirdi. İkincisi de, yargı, istihbarat ya da emniyet gibi çok önemli kamu makamlarında bulunup da kararlarını örgütten emir alarak ve örgüte yarar sağlayacak şekilde kullananlar ile abla ve abi evlerinin yöneticileri olup örgüte doğrudan hizmet sunanlar saptanıp uygulama bunlarla sınırlı tutulsa sorun olmazdı. Buna karşın, bir şekilde ferdi yarar sağlamak amacıyla örgütle ilişkiye girmiş olanlar veya örgüt tarafından avlanmış olanlar da kapsandığı zaman, bu insanların da, siyasilerin pişkince yaptığı gibi, aldanmış olduklarını ileri sürme hakkı (!) yok mu? Görülen o ki, böyle bir ayırım yapılmadan yolun üzerine kim ya da hangi firma çıkarsa kenara itilmeye çalışılmaktadır. İşte bu süreç firmalar üzerinde uygulandığı durumda, aynen varlık vergisininkine benzer şekilde, onların aktif değerlerini düşürerek ya da sahipleri üzerinde haklı veya haksız korku salarak mülkiyet değişimine yol açabilir. Bu süreç adil bir idarenin direktifi ile ve haklı yönde uygulanacak bir mülkiyet değiştirme ya da ruhumuza inşirah salacak bir sosyalizasyon olsa can feda. Ne yazık ki, AKP’nin OHAL yönetiminde, herkesin sindirilip köşesine itildiği, sivil milis güçlerinin pusuda bekletildiği bir ortamda, böylesi ucu bucağı belli olmayan bir uygulama kabul edilebilir politika olarak görülemez. 

Bugün böylesi bir senaryoya uygun mülkiyet değişimi yaşanıyor ise, zaten mülkiyetin kökeni hırsızlık olduğuna göre, bu politika ile uğraşmanın fazla anlamı görülmeyebilir düşüncesinde olanlar bulunabilir. Her ne kadar bu görüş savunulabilir ve yandaş buluyor olsa da, arkadaki sorunun devasa boyutunu kavramayıp, “mülkiyet hırsızlıktır” anlayışı ile böylesi tehlikeli gelişen süreci görmezden gelemeyiz. Burada dikkati çekmek istediğim tehlike konusu, salt mülkiyet değişimi meselesi olmayıp, mülkiyet değişimi ile somutlamaya çalıştığım, AKP iktidarının hiçbir şekilde hukuk tanımayan uygulaması ve hatta tehdit ya da şantaj yolu ile toplumda tüm karşı çıkış yapabilecek tehdit unsurlarını sindirmeye ve mutlak tek adam gücünü egemen kılmaya çalışmasıdır. Kısacası, mülkiyet siyaset karşısında bir tür güç olduğuna göre, aynen silahlı kuvvetlere, güvenlik güçlerine, yargıya, basına ve üniversiteye uygulanan baskı gibi mülkiyete karşı da düşmanca davranmanın siyasi-psikolojik yapısını çözümlemek zorundayız. Şu halde, konuyu salt mülkiyet ilişkisinden çıkarıp, mülkiyet-siyaset ilişkisi bağlamında, siyasete karşı tehdit oluşturmayacak şekilde, denetimli ve tercihen yandaş dokuda yapılandırılmasının altındaki ana dokuyu anlamak ve ona göre çare üretmek zorundayız.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...