19 Ağustos 2016 01:00

Tehlike Güney'de değil devletin kalbinde!

Tehlike Güney'de değil devletin kalbinde!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Yeni saldırı Güney’den gelecek, Türkiye’yi işgalden kurtaralım” diyordu Yenişafak’ta önceki günkü yazısında İbrahim Karagül. “On beş yıldır yoğun bir şekilde devam eden bağımsızlaşma, özgürleşme harekatını” yok etmek isteyenler bu kez Güney’den saldıracakmış. Gezi, 17 Aralık, 7 Haziran seçimleri ve son 15 Temmuz darbe girişimi hepsi aynı iç işgal projesinin parçalarıymış. PKK-FETÖ önce Cizre ve Silopi’de iç işgali denemiş, orada başarılı olamayınca şimdi de Kuzey Suriye Koridoru’ndan saldıracakmış. Zaten bugüne kadar Suriye sınırında görev yapan askerler FETÖ’cüymüş. Tabi bütün bunların arkasında da ABD var. O yüzden artık dikkatler Suriye sınırına çevrilmeliymiş. Yenişafak Albayrak-Erdoğanların aile gazetesi. Karagül de gazetenin genel yayın yönetmeni. Ciddiye almak lazım! Üstelik toplumun geniş kesimlerinin bu iddiaların doğruluğuna inandığı da bir gerçek.
Okuduğumuz her gazetede, izlediğimiz her televizyonda haber, yorum, bilgi, belge, fotoğraf, görüntü adı altında öylesine yoğun bir propaganda yapılıyor ki, söylenene dair en basit soru işareti oluşmasına bile izin verilmiyor.
Mesela eğer Cizre, Silopi, Sur’daki hendekler ve “işgal girişimi” PKK-FETÖ işbirliğiyle yapıldıysa, nasıl oluyor da bu kentlerdeki “başarılı” operasyonların arkasında FETÖ’cü-darbeci olduğu için tutuklanan generaller oluyor? İktidara yakın bütün medya organları 15 Temmuz darbe girişiminden sonra tutuklanan 2. Ordu Komutanı Adem Huduti’yi daha önce “İşte Cizre ve Sur’u temizleyen komutan” diye manşetlere çıkrmamışlar mıydı?
Birinci gerçek şudur: FETÖ denen yapılanma, 11 yıl AKP-Erdoğan’la iktidar ortağı olarak devleti adım adım ele geçirmiştir. FETÖ’cülerin devletin önemli kademelerine yerleştirilmesinde bugün ardı sıra günah çıkaran Erdoğan’dan Cemil Çiçek’ine kadar hepsinin imzası vardır. Dolayısıyla AKP- Erdoğan ve FETÖ arasındaki mücadele devleti kimin yöneteceği yani iktidar mücadelesidir.
Bakalım, FETÖ’ye yönelik operasyonlar nerede yoğunlaşıyor?
Ordu, polis, yargı ve sermaye çevereleri. Yani devletin en kritik noktaları ve bunların arkasındaki burjuva güçler.
Erdoğan rejimi, bunlara karşı ne yapıyor?
Ordu, polis, yargıyı yeniden kuruyor, kendi arkasındaki sermaye güçlerine kaynak üstüne kaynak yaratıyor.
Bütün bu tablodan işçi-emekçilere, geniş halk kesimlerine akşamları meydanlarda  “nöbet tutmak”; gündüzleri de kimisi için geçim, kimisi içinse iş bulma derdi düşüyor.
PKK-PYD meselesine gelince…Türkiye’nin PKK meselesi olduğu için PYD meselesi vardır.
Bu ne demek?
Şu demek; önce PKK, Kürt sorununun çözümsüz bırakılmasının bir sonucudur. Kürt sorununu çözmezseniz PKK’yi yok etseniz de başka örgütler çıkar. Üstelik sadece Türkiye’de değil, Kürt sorununun yaşandığı her ülkede farklı adlar altında örgütler var.  
Yani ikinci gerçek şudur: Türkiye, kendi Kürt sorununu çözmediği için başka bir ülkedeki Kürt oluşumunu (PYD/Rojava kantonlarını) tehdit olarak görmektedir. Yoksa bırakın işgali, Türkiye’nin defalarca bombalamasına rağmen PYD’den Türkiye’ye yönelik hiçbir saldırı söz konusu olmamıştır.
Bir de ABD meselesi var.  Öncelikle şunu hatırlatmak gerekiyor, 1800’lülerin müstemleke (sömürge) yönetimleri döneminde değiliz. Sadece Türkiye değil; hemen hiçbir ülke bağımlılık ilişkisi içinde olduğu emperyalist ülkelerle koşulsuz itaat ilişkisi içinde değildir.
Üçüncü gerçek de şudur: Bugün emperyalizme bağımlılık meselesi öyle bir iki açıklamaya, ortaya çıkan gerilime bakmaz. Siz emperyalistlerin askeri üslerine el mi koydunuz? Yoksa bankalarını, ülkedeki yatırımlarını mı millileştirdiniz? Aksine AKP-Erdoğan iktidarı en önemli kamu kuruluşlarının özelleştirildiği, tekellere peşkeş çekildiği bir dönem oldu. Daha on gün önce YASED (Uluslararası Yatırımcılar Derneği) toplantısında ülkede yatırım yapan 200 büyük yabancı tekele “Tükiye’de kalın. Sizi üzecek hiçbirşeye kalkışmayız” diyen Erdoğan değil miydi? Yani eğer ekonomik olarak AB’li emperyalistlere-ki Türkiye’nin yıllık 300 miyar dolarlık dış ticaretinin yaklaşık yarısı AB ile yapılıyor- ve askeri olarak da ABD-NATO’ya göbekten bağlıysanız, lafta ne derseniz deyin bal gibi emperyalizme bağımlısınız.
Ne demiş atalarımız; ainesi iştir kişinin, lafa bakılmaz!
Sonuç olarak, tehlikeyi öyle uzakta aramaya gerek yok. Tehlike devletin kalbinde, devleti yönetenlerin uyguladığı politikalarda. Gerçek kurtuluş ise, halk demokrasisinde ve halkçı ekonomide. Oysa Erdoğan rejiminde halk, sadece bu emperyalizme bağımlı burjuva rejimin korunması için sokaklara ihtiyaç duyulduğu yerde var!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...