12 Ağustos 2016 11:08

Gazeteciye tesadüf yasak

Gazeteciye tesadüf yasak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hayat tesdüfleri sever diye bir söz vardır. Kim nerde ne zaman nasıl bir tesadüfle karşılaşır belli olmaz. Belli olan ise bazı tesadüflerde gazetecilerin öldürülmesi, darp edilmesi veya gözaltına alınmalarıdır. 

Misal verelim,: 15 Temmuz 1983 yılında Paris Orly havaalanında patlama olmuş ve Gazeteci Ergun Çağatay yaralanmıştı. Olayı yaşamak zorunda kalarak dünyaya duyurmuştu. 

Yine misal verelim; Evrensel Muhabiri Metin Göktepe  1996 yılında iki  devrimci tutuklunun cenaze törenini izlerken bine yakın kişiyle birlikte gözaltına alınmış ve  diğer gazetelerden gözaltına alınanlar olmasına rağmen “Metin’e özel muamele” denilerek işkence yapılarak öldürülmüştür. 

Bu alanda bir çok misal daha verebiliriz. Ama kendimden de bir tanıklık not düşeyim. 10 Ekim 2015 Ankara Katliamı’nda tam da patlamanın ortasında kalmış, birkaç gazeteciden biriyim. ‘Ölmedim o halde göreve devam’ dedim. Bir çok arkadaşım gibi hem ağladık hem lanet ettik hem de görevimizi yaptık. Ne patlamayı bekliyorduk, ne olayın göbeğinde olmayı istiyorduk. Bize göre tesadüf (!) olsa da birilerine göre planlı bir eylemdi. Alanın uzağında da olabilirdik ama patlamanın göbeğinde yakalanmıştık. Beş dakika önce konuşup şakalaştığımız arkadaşlarımız katledilmişti. Ve bizler görev başındaydık. Bazı arkadaşlarımız çantalarından fotoğraf makinalarını çıkaramamışlardı bile. Sahi devlet ve güvenlik kuvvetleri neredeydi?

Gelelim bu yazıya konu dört gazeteciye. Gazetemizin üç muhabiri ile Gazeteci Sertaç Kayar Diyarbakır’ın on gözlü köprüsüne yakın nefes alınacak bir yerde, normalmiş gibi giden günün sonunda buluşup biraz dinlenmek isterler. Sonrasında selfie çektirirler. Çaylar kahveler derken bomba patlar. Olay mahallinden ilk refleks tepkilerini Twitter’dan verirler. Kısa birkaç cümle ve 3-4 fotoğraf paylaşırlar. Sonra gözaltına alınırlar. (Görevi gazetecilik olan dört arkadaşımız bu yazı yazıldığında hala gözaltındaydı.) Neden gazeteciler bu baskıya uğrarlar? İktidar özellikle muhalif gazetecileri neden baskı altında tutar? Polisin bir çok olayda yandaş medya gazetecilerine itibar gösterip, ayrıcalıklı davrandığına şahit olduk. Muhalif medya gazetecilerine ise hem sert davrandığını, hem de tehdit ettiğini biliyoruz. Son sorumuzu da şöyle bitirelim: Velev ki bizim arkadaşlarımızın yerinde yandaş medyanın gazetecileri olsaydı... Velev ki onlar ilk haberleri geçseydi, aynı yaklaşımı emniyet gösterecek miydi? Pardon demokrasi mi demiştiniz? Sözün kısası Hasan Akbaş, Serpil Berk, Fırat Topal ve Sertaç Kayar gazetecidirler ve derhal serbest bırakılmalılar. Gazeteciler olay yerinde olur. Bazen de olay gazetecileri bulur... 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa