27 Temmuz 2016 00:54

Sessizlik suikastına ortak olma

Sessizlik suikastına ortak olma

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Darbe dönemleri pek çok kesim gibi gazete ve gazetecilerin de duruşlarının test edildiği dönemlerdir. 12 Eylül Cuntasının Lideri Kenan Evren, darbenin sıcak yıllarının aşıldığı ve görece daha demokratik bir döneme geçildiği bir zamanda, kendisini eleştiren gazeteciler için “12 Eylül olduğunda bize teşekkür etmiştiniz” demişti mealen.
Gazetecilerin ve daha pek çok kesimin korku içinde eğilip bükülmesine neden olan bir darbe liderinin bu söylemi kendisi açısından meşru bir dayanak oluşturamaz. Ancak bunun böyle olması, bu açıklamasının ifade ettiği gerçeği de değiştirmiyor.
Darbe olana kadar sosyalist olduğunu öne süren anlı şanlı köşe yazarları, darbenin hemen ardından, “12 Eylül kardeş kavgasını önledi” biçiminde destek yazıları yazdılar.
Ve içinden geçtiğimiz günler de, bir darbe girişiminin bastırılmasının ardından, darbe ile mücadele adı altında devreye sokulan OHAL sürecinin de benzer bir iklimi beslediğini ortaya koyuyor.
Yürütülen operasyonlar sonucu darbe girişiminde bulunmuş askerlerin yanı sıra çok sayıda yüksek yargı mensubu, kamu çalışanı, bilim insanı ve gazeteci bir cadı avının hedefi oldu, oluyor. Burada kritik olan noktanın darbe girişimine gerçekten katılmış olanlarla, katılmadığı halde farklı nedenlerle iktidar tarafından ‘potansiyel tehdit’ olarak görüldüğü için, bu fırsatla arada tasfiye edilmek istenenlerin ayrıştırılması olduğu açıktır. Bu elbette, bu operasyonlara dışardan bakanlar için çok kolay yapılabilecek bir ayrım değil. Ama en azından bu sürecin şeffaf bir biçimde sürdürülmesini talep etmek ve suçsuz olduğuna emin olduklarımız için ses yükseltmek, basın ve ifade özgürlüğüne sahip çıkmak anlamlı bir ölçü olabilir. Ve elbette işkencenin bir insanlık suçu olduğunu da açık bir dille ifade etmek.
Bu sürecin gazeteciler açısından nasıl işlediğini de, bir gazeteci olarak ayrıca tartışmak istiyorum. Nazlı Ilıcak önceki gün aranırken Hürriyet, ‘Nazlı Ilıcak MOBESE’de görüldü, o ilçede aranıyor’ diye tweet attı. Haberi sitesinde, gayrimeşru bir durumda olan ve suçu sabit olduğu için aranan biri gibi sundu. Merkez medyanın başka bazı sitelerinde de haber benzer ifadelerle yer aldı.
Nazlı Ilıcak, çocukluğumda babamın eve düzenli olarak getirdiği Tercüman’da bana yüksek sesle okutarak dinlediği yazarların başında geliyordu. Fikri bir olgunluğa eriştikten sonra farklı kulvarlarda gazetecilik yaptığımız ve Ahmet Şık ile Nedim Şener’in tutuklanması süreci gibi noktalarda yanlış değerlendirmeler yaptığına da şahit olduğum, diğer yandan devletin zirvesinden hedef haline getirilen Barış için Akademisyenler’e destek için oluşturduğumuz Barış İçin Gazeteciler’in metnine de imza aldığım bir isimdir.
Ve dün kendisini ekranlarından eksik etmeyen, ona gazetelerinin sayfalarını açanlar bugün, iktidara hoş görünmek için adeta kendisine taş atmak için yarışıyor. Devletin baskısını hep üzerinde hissetmiş ve basın özgürlüğü mücadelesinde tutarlı tavır almış olanlar açısından da, Nazılı Ilıcak ya da benzer isimlere yaklaşımda ölçü, görüşlerine katılmadığımız için, ya da geçmiş pratiğinde hatalı gördüğümüz tutumları nedeniyle sessizlik suikastının ortağı olmamaktır.
17-25 Aralık yolsuzluk sürecinde yaptığı haberler nedeniyle hedef haline getirilen Fatih Yağmur ya da yine iktidarın sevmediği gazeteci haline geldiği için hedef olmuş Bülent Mumay gibi isimlerin, bugün ‘fırsat bu fırsat’ denilerek ‘darbe sepetine’ atılmak istenmesine asla sessiz kalınamaz, kalınmamalı.
Bu arada ünlü olmadığı için kolaylıkla göz ardı edilebilecek tüm meslektaşlarımıza da aynı biçimde sahip çıkmak gerekiyor.
Hakkında yakalama kararı çıkartılan ve Gülen Cemaatine yakınlığı ile anılan gazeteciler açısından da farklı bir psikolojik bariyer var. Bu gazetecilerin kendilerinin ya da çalıştıkları kurumların, gerek KCK Basın Davası gerekse Ahmet Şık ve Nedim Şener’in gözaltına alınıp tutuklanmaları sürecinde açıktan destek veren tavırları, bugün pek çok gazeteci de ‘Bunları nasıl savunacağız şimdi,’ gibi bir endişeye neden oluyor. Bu tür endişelerin anlaşılabilir bir bağlamı olduğu açıktır, ancak yine de, hakkında darbe girişimine katıldığına dair ortaya somut olgular konulmayan gazetecilerin tutuklanması basın ve ifade özgürlüğünün ihlali anlamına gelir.
Başkalarının günahları bugün bizim doğru tutum almamızı engellememeli.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...