27 Temmuz 2016 00:53

Edison’dan Erdoğan'a, propaganda aracı olarak idam

Edison’dan Erdoğan'a, propaganda aracı olarak idam

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir "insanlık suçu” olarak idam cezası yeniden boy gösteriyor miting alanlarında. Hal böyle olunca 18 Aralık 2012’de bu köşeden yazdığım yazıyı yeniden paylaşmak istedim sizlerle. Yazımın başlığı “Edison’dan Erdoğan’a Propaganda Aracı Olarak İdam Cezası” idi o gün de. Birlikte yeniden okuyalım:

“Biri ip atarken diğeri idamın yeniden getirilebileceğini propaganda eyledi miting alanlarında. Her ikisi de birer mikrofon sever: R. Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli. Propaganda için mikrofon, onun için elektrik vazgeçilmez değil mi? Ne ilginçtir elektriğin ve doğru akımın mucidi Edison ile alternatif akımcı Tesla da “idam”  başlığında rekabetlerini test etmişlerdi yıllar öncesinde.
Ama yakın zamana kadar idam severler ile anıla gelen elektrik 2000 yılından bu yana idam karşıtlığı için de bir sembol. Dünyada bir idam cezası hafifletildiğinde ya da herhangi bir ülkede idam cezası kaldırıldığında İtalya Roma’da geçmişin kanlı arenası Colosseum’un gece ışıklandırılması beyazdan altın sarısına dönüşüyor; ne güzel!
İdamın tarihi elbette Bahçeli, Erdoğan, Edison ve Tesla ile başlamıyor. Onlardan önce Dr. Giyotin’i anmamak olmaz.
İdam öyle bir lanettir ki ananın adı ile de anılır, bir elbise misali yapışır kalır. Tanığı olduğu işkence seanslarında mağdura gizliden ağrı kesici vermeyi işkenceye edilgen katılım değil de  “insancıl” bakış olarak belletmeye çalışan o kirli hekim yanılgısı Fransa’da Dr. Giyotin’in de başına gelmişti yıllar öncesinde.  Seyre daldığı iple idam törenleri onu ‘idama karşı çıkmak varken’ eziyeti azaltmak adına ölümü hızlandıran bir icada yöneltmişti ne yazık ki: “Giyotin”  
Ama dedik ya idam bir yapışkan gibi kullananın üzerinde kalır. Nihayetinde Dr. Giyotin de kendi geliştirdiği idam aygıtının soyadı “Giyotin” ile anılmasına dayanamayarak intihar etmiş yani ölümü bir anlamda idamdan olmuştu. Üstelik ailesi ölümünden sonra soyadlarını değiştirmek zorunda kalmıştı. İdamı “oyuncak” kılanlar için ibretlik bir öykü; değil mi?
Edison ve Tesla’ya isimleri ise bizi idamda giyotinden sonraki yeni yöntem olan elektrikli sandalyeye götürür. Aynen giyotinde olduğu gibi elektrikli sandalye ile idam da yıllar boyunca kullanılan ilk jeneratörün sahibinin adı ile anılmaya başlar: Westinghaouse. Bu isim Tesla’dan alternatif akım patentini satın alan firmanın isim babasından başka bir şey değildir.
Evet, idamın kürsüden propaganda yönü Bahçeli ve Erdoğan ile başlamıyor. Bahçeli kürsüden kitlelere “ip” Erdoğan “söz” atadursun; günümüzden 130 yıl önce Edison’un şirketi rakip Tesla’nın alternatif akımını kötülemek ve “tehlikeli olduğunu akıllara yer etmek adına” işi halk toplantılarında sahnede rakibinin geliştirdiği alternatif elektrik akım ile canlıları vahşice öldürmeye kadar vardırabiliyordu.
Denebilir ki Amerika’da elektrikli sandalyenin ilk uygulanışı Edison’cuların rekabet ve kâr hırsı uğruna sahnede elektrikle evcil hayvan öldürmesini bir propaganda yöntemi olarak kullanmasına dayanır. Yani geçmişin kanlı arenası kolozyumlar bir anlamda Edison’un elektrikle sahnede canlı öldürmesi ile yeni çağın kapitalist imparatorluğu ABD’ye taşınmıştı. Nihayetinde ilk elektrikle idamda Tesla’nın geliştirdiği doğru akımın kullanıldığı yine onlar tarafından basına servis edilmişti.
Evet; bugün idam, elektrik ve propagandanın bir arada izini sürdük tarihe yolculukta. İdamdan söz açınca TTB Başkanlarından Nusret Fişek hoca ve arkadaşlarını anmamak olmaz. 12 Eylül sonrasında idam cezasına karşı çıkan dönemin hekim meslek örgütü yöneticileri yargılanmışlardı.  İşte oradan bakarak diyebiliriz ki bugün bir taraftan idam cezasını geri getirmekten söz edenler o günlerde idam cezasına karşı çıkan hekimleri yargılayanları yani Kenan Evren ve şürekasını bugün yargılatamazlar.
Sözü hekimlerden açınca şairin dediği üzere “beş parmağın beşi bir değil” elbet.  Her idam cezasında nice hekim hem olur vermek hem kontrol görevi yapmak zorunda bırakıldı, değil mi? Cellat idama götürüyor hekim ölümü kontrol ediyor: “Olmadı cellat, bir daha!” Bu sözün yasa koyucularca hekimlere reva görülmesi ne acı? Bugün geçmişin idamlarında kontrol memuru kılınmış hekimler ile toplumu idam başlığında yüzleştirmek gerekiyor. Belgesel sinema ne kadar da gerekli!
İdam bir insanlık suçudur. Başta sağlıkçılar, tüm emek ve demokrasi güçleri bu konuda diri olmalıdır. Başbakan diyor ki “halk idam istiyor”. Sormak lazım hangi halk? Yakın yıllarda “asmayalım da besleyelim mi” diyenler, 17 yaşında Erdal Eren’in yaşını büyültüp idam edenler için bugün halk ne diyor sahi?
Dün tarihte inşa ettikleri kolozyumlarda esir ve suçluları ölesiye dövüştüren, üzerlerine vahşi hayvan salan yönetenler de halkı bahane ediyordu, değil mi? Üstelik ölümü halk için “eğlenceli bir seyir” haline getirmişlerdi; öyle ya!
İdamı tartışmak biz sağlıkçılar açısından bir “insanlık suçudur”. Bu suça ortak olmamak, karşı durmak yetmez aktif tutum almak gerekir. Hele hekimler dünün idam cezalarındaki rollerini bugün tekrarlamak istemiyorlarsa önlüklerinin beyazını barışa inanan annelerin beyaz baş örtüleri ile buluşturmalı, gereğinde yere sermesini bilmelidirler.
Üstelik bugün ülkede idamı tartışmak bireysel bir cezalandırmanın ötesinde bir anlam taşıyor: Halklar arasında çatışma ya da barış!
Öyle ise haydi barışa, sağlığa, sağ kalmaya!”

 İşte böyle yazmışım Aralık 2012’de bu köşeden.
 Sağlıcakla kalın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...