18 Temmuz 2016 00:51

Kadınların ‘ganimetleştirildiği’ bir ‘milli irade’ye rızamız yok

Kadınların ‘ganimetleştirildiği’ bir ‘milli irade’ye rızamız yok

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hem 15 Temmuz gecesinde, hem de 16 Temmuz akşamında camilerden, televizyonlardan, mesajlarla, maillerle, belediye arabalarıyla... Ellerindeki her güçle kadın-erkek herkesi sokağa çağırmış olmalarına rağmen sokaklarda yürüyenlerin büyük kısmı erkekler. Az sayıdaki kadının ise tekbirler dışında bir söze karışmadığı görülüyor. Kimi yerlerde kadınlara "Kadınlar sağ taraftan yürüsün, erkeklerin arkasından yürüsün" gibi anonslar yapıldığını, kalabalığın öfkesine nesne olacak bir durum ortaya çıktığında kadınların tümden ortadan kaybolduğu sahneler gördük. 

17 Temmuz sabahı erken saatlerde parkta bir bankta konuşan iki kadın... "Yalan değil, çok korkuyorum" diyor biri, "Nereye gidiyoruz böyle, her gün daha da kötüleşiyor sanki" . Diğeri yanıtlıyor; "Türkiye'yi çekemeyenlerin işi hep bunlar. Allahın izniyle bugünler de geçecek, Cumhurbaşkanımız işinin başında, hepimizi kurtaracak". Sokağa çıkanlardan da korktuğunu anlatıyor ilk kadın, "İzin vermedim çocuklara. Beni dinlemediler gittiler" diyor. Diğeri; ülkemize düşman güçlerden, milli irademizi hiçe sayanlara karşı birlik olmamız gerektiğinden, cumhurbaşkanına sahip çıkmamız gerektiğinden söz ediyor, "Ben de Vatan Caddesi'ne gittim çocuklarla beraber. Keşke sen de gelseydin" diyor. "Oğlum Kasım'da askere gidecek, çok endişeleniyorum onun için" diyor ilki. "Evet" diyor diğeri "Benim de oğlum gidecek. Ben de istemiyorum gitmesini." 

Biri bugüne ve geleceğe dair kaygısını hiç saklama ihtiyacı hissetmezken, diğeri ona vatan-millet-Sakarya gazı veriyordu. Ama laf çocuklara geldi, kaygısı baki olanın fikri, kaygıyı yersiz bulanın fikriyle buluştu. İşte bu ne darbenin, ne de "milli irade tesisi" adı altında tek adam diktatörlüğünü kurma hevesini taşıyanların kadınların kaygılarını ve korkularını, gelecek endişelerini gidermeyeceğini gösteren örneklerden yalnızca biri.

Askeri faşist darbeyle kurulan rejimin nasıl korkunç bir karanlık olduğunu biliyoruz. Memleketin darbeler tarihi bu deneyimlerle dolu. 

Ancak sivillik arkasına sığınıp tek adam diktatörlüğü kurma hevesinin bizi nasıl korkunç bir karanlığa sürükleyeceğini de biliyoruz. Bir süredir tek adam rejimi denemelerinin özellikle kadınlar için nasıl bir hayat öngördüğünü gösteren uygulamalara, yasal değişikliklere, hakların kağıt üzerinde bile kalmasına tahammül edilemezliğine şahit oluyoruz. 

Şimdi "darbe tehdidi devam ediyor" diyerek, "milli irade" diyerek sarayın yargıda, orduda, sokakta gerçekleştirdiği 'sivil'  darbeyle sağlamlaşacak rejimin kadınlar için nasıl sonuçlara yol açacağını bir daha düşünelim...  

İktidarın kendi silahlı ve paramiliter güçlerini devreye soktuğu, cihadist, IŞİDvari yöntemlerle "kamu düzeni" tesis ettiği, darbeci askerlerin eşlerini "savaş ganimeti" olarak görenlerin makbul sayıldığı bu süreç kadınları hiçbir yerde asla güvende olmayacakları bir hayata mahkum etme, kadınları ganimetleştirme, kadınları hayatın her alanından sürme sürecidir de aynı zamanda. 

Ne darbecilerin ne de tek adam diktatörlüğünün kadınların hak ve özgürlükleri, kadınların eşitliği için sözü birbirinden farklı değil. Biz kadınlar için "ne darbe, ne tek adam diktatörlüğü" demek ikisi de kadınların hayatına kast eden iki tarafın bizim için bir alternatif olmayacağını söylemek demek. 

İstediğimiz demokrasi, daha fazla özgürlük, güvenli bir yaşam ise, bu ancak laik ve demokratik bir Türkiye ile mümkün. Bu ancak, kadınların da söz sahibi olduğu ve  eşitlik haklarının garanti altına alındığı bir demokrasi ile mümkün.   

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa