15 Temmuz 2016 01:00

İktidarın manevra alanı ve bazı eğilimler (2)

İktidarın manevra alanı ve bazı eğilimler (2)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Son dönemlerde sokaklarda, evlerde, işyerlerinde seslendirilen “Bu ülkede artık yaşanmaz” anlayışı önemli oranda iktidarın militarist baskıyı yoğunlaştırması ve IŞİD terörizmiyle işbirliği içinde yarattığı korku ortamıyla bağlıdır.  Ancak toplum yaşamında her yön ve gelişme tüm ötekilerle ve iç-dış etkenlerle bağlı değişime mahkumdur ve bugünkü “ortam”ın değişimi de kaçınılmazdır.
Ne mevcut ekonomik durum ömrü-bilâh “idare etme”ye uygun bir seyir izleyecek ne de sınıf-güç ilişkilerinin günümüzdeki durumu olduğu haliyle kalabilecektir. Değişim ve kitlelerin artan oranda mücadeleye atılması sadece hareketin genel mantığının gereği olarak değil, somut durumda artan ve ağırlaşan sosyal-iktisadi ve politik sorunlar nedeniyle de kaçınılmazdır.
Hükümet sözcülerinin “dışarıda ve içeride dostları artırmak” demagojisi göstergelerden biridir. Bir diğeri “yeni yatırım teşvik paketi”nin açılmasıdır. Dış politika açmazı dönüş manevralarıyla sözüm ona düzeltilmeye, ve içeride de kitle muhalefetini önlemeye ya da yönünü değiştirmek üzere kullanılmaya çalışılmaktadır. Erdoğan’ın “Yeni kabine” Müdürü‘nün yerli ve yabancı sermaye için açıkladığı “Ekonomik Müjdeler Paketi”, ekonomideki sıkıntıları “aşma”ya yöneliktir. Kara para aklama tümüyle serbest bırakıldı. Ülkeye transfer edilecek para sermayenin kaynağı sorulmayacak ve ondan herhanği vergi vs. alınmayacak, aksine daha çok devlet destekli teşvik edilecek. İşçilere yönelik saldırıların yoğunlaşması buna eşlik edecek. Paket, tekelci sermayeye için gerçekten müjde sayılır.
Vesayet edebiyatı, uydurulmuş kişi kültü sarmalında tekelci-militarist (kontrgerillacı kuvvetlerle holdingleşmiş ‘siyasal İslam‘) gücün yeniden “inşaası”nı bir süreliğine perdelese de, yığınsal manipülasyonlarla güçlendirilmiş “Tek”ler yönetiminin gaddarlıkta sınır tanımazlığı; kentlerin yıkımı ve binlerin katli, süreklileşen yasal yenilemelerle aygıtın zorba ve vurucu niteliğinin güçlendirilmesi, liberal aydın çevreleri dahil geniş kesimler içinde, ülkenin giderek büyüyen bir terörist yönetim tehdidiyle karşıkarşıya olduğu görüşünün yaygınlaşmasına yol açmış; durumun farkında olan ileri kesimler arasında birlikte mücadele eğilimi güç bulmaya başlamıştır.
Buna karşın, içeride bir “yumuşama” beklentisi aldatıcı olacaktır. Burjuva muhalefeti dahil olmak üzere iktidar kastının çıkar politikalarına ve yönetme yöntemlerine karşı mücadeleye yönelen her kesimi “ezerek susturma” politikasındaki kararlılık sürekli yinelenmektedir.
Buna rağmen, ister yıldırılmışlığın, isterse manipülatif yöntemlerle sağlanmış yedeklemelerin devamı kolay olmayacaktır. Ne işçi ve emekçilerin ileri kesimleri ne Kürt halk kitleleri ne de “sıranın ne zaman kendilerine geleceği” kaygısı taşıyan Alevi emekçileri edilgin kalabilecek bir durumdadırlar. “Normalleşme” söylemiyle çatışma etkenleri arasındaki uçurum kolay kapatılacak cinsten değildir.  
İstikrarsız, parçalı ve aynı nedenle de düzeyi geri ve zayıf olmasına karşın işçi-emekçi mücadelesi çeşitli eylem biçimleriyle devam ediyor. Tam bir suskunluk ortamından sözedilemez. Kürt direnişi kırılmış değildir. Gençliğin öğrenci kesimi, eğitim sisteminin dini ideolojinin etkisini güçlendirecek şekilde bütün kademelerinde daha fazla gericileştirilmesine karşı öfke biriktirmeye devam ediyor. Kadın kitleleri içinde, Erdoğan yönetiminin kadın cinsine yönelik politikalarına karşı küçümsenemez bir tepki var. Kendilerini tehdit altında gören Alevi emekçileri arayış içindedirler.
Bütün bunların bir “ırmakta” birleşebilir-birleştirilebilir özellik göstermeleri, bunun için gösterilecek çabayı daha da önemli kılmaktadır. Mücadele olanak, güç ve etkisi aynı zamanda buna bağlıdır. Zorba iktidar gücüne ve onun vahşi saldırılarına karşı mücadelenin daha ileriden yürütülmesi için yığınsal aydınlatma, gerçeklerin daha yaygın açıklanması, siyasal teşhirin yoğunlaştırılması, ve bununla birleşen bir örgütlenmenin güçlendirilip büyütülmesi asıl ve acil ihtiyaç durumundadır. Uluslararası saygınlığa sahip bilim insanı ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı, gazetemiz yazarı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın deyişiyle “Dayanışma, korkunun panzehiri, yeni bir güne açılan pencere”dir! İşçi ve emekçilerin;  Kürtlerin, Alevilerin ve tüm öteki ezilenlerin hakları ve özgürlükleri için “Ayrımsız, amasız yan yana durmalı!” anlayışıyla hareket edildiğinde, bu eğilim daha da güç kazanacak, kitlelerin ileri kesimleri başta olmak üzere yığınsal destek görecek ve Türkiye tarihinin bu en saldırgan, en zorba iktidarının püskürtülmesi için gereken güç sağlanmış olacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...