15 Temmuz 2016 01:00

Rektörlüğe adaylık ölçütü: 'Ben daha yakınım'

Rektörlüğe adaylık ölçütü: 'Ben daha yakınım'

Fotoğraf: Envato

Paylaş

12 Temmuz’da eski üniversitelerin hemen tamamında rektörlük aday belirleme seçimleri yapıldı. Adaylıkta profesörlük ve 67 yaş haddi dışında bir şart aranmıyor da pratikte YÖK Başkanına ve özellikle de Cumhurbaşkanına yakınlık birincil ölçüt özelliğine gelmiş bulunuyor. Ön seçimlerle belirlenen 6 adayın arasına zaten hükümete, YÖK Başkanına, Cumhurbaşkanına yakın olan bir adayın girebildiği, sonuçta YÖK’ün ve Cumhurbaşkanının atama yaptığı ifade ediliyor.
Tüm adaylar da bu realitenin sonuna kadar farkında, öyle ki artık utanmadan sıkılmadan “Cumhurbaşkanına en yakın kişi benim” diyor, el üstünden ve el altından “cumhurbaşkanının adayı bu” propagandası yaptırılıyor.
Hatta daha dindar AKP’lilerin çok baskın olduğu şehir ve üniversitelerde aday sayısı daha da çoğalıyor ve hepsi “ben YÖK Başkanına, ben Erdoğan’a bir diğerinden daha yakınım” propagandası için pek çok kanıt ileri sürüyor.
1- “Erdoğan’a en yakın adam olma” dışında üç faktör daha rol oynuyor: 2- Daha fazla inşaat (Müteahhitlere yakın olma), 3- Daha fazla kadro (YÖK’e, maliyeye yakın olma), 4- Daha fazla güvenlik, kapı geçeceği ve ÖGB (MİT’e, emniyete yakın olma).

ELEŞTİRİLERE RAĞMEN SAÇMASAPAN ADAY BELİRLEME İŞİ BİLE ÖNEMLİ

Sonuçta YÖK ve Cumhurbaşkanınca atama yapıldığı, üniversitelerdeki aday belirleme seçimlerinin hiçbir işlevinin olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Ancak bu eleştiriler çok yerinde olmakla birlikte hiç seçim olmaması daha ağır sonuçlar doğuracaktır. Yine de rektör aday belirleme seçimlerinin olması bir denetim işlevinde bulunuyor. Birinci sıradakinin atanmaması bile farklı görüşte kişiler olduğunu sürekli hatırlatıyor ki, bu bile akademik özgürlükler için, hiç seçim olmamasından daha anlamlı bir etki yaratıyor.
“Ehvenişer, şerlerin en kötüsüdür” denir, belki de öyle, ancak aday belirleme seçimleri olmasa YÖK Başkanı ve Cumhurbaşkanı doğrudan atama yapacak ki, hiçbir denetleyici sistem de yok. Atanan rektör zaten kral oluyor.
“Mütevelli heyetinin” görevlendirip görevden el çektirmesi ise piyasa, taşra esnafına gün doğuruyor.
Dolayısıyla bu saçma sapan rektör adayı belirleme seçimleri bile hiç olmamasından veya bize dayatılan “doğrudan atama”, “mütevelli heyetinin belirlemesi” gibi sistemlerden daha ehvenişer sayılır.
Bu saçma sapan sisteme bile “daha iyi” diyorsak, YÖK ve Türkiye’deki üniversitelerin vay haline demek de gerekiyor.
Mevcut mevzuat, gelenek ve pratiğimiz maalesef bu düzeyde.

KASABA BELEDİYELERİ OLARAK KAMPÜS TİPİ ÜNİVERSİTELER

Hiç seçim olmaması, sonuçta YÖK’ün daha tartışmalı hale gelmesini ve tümden lağvedilmesini kolaylaştırırdı ancak güncel sorunlar YÖK’ün lağvedilmesi ile de çözülmüş olmayacak. Ülkenin, Türkiye’deki bilim-felsefe-sanat anlayışının, üniversite anlayışının bizzat kendisi bozuldu. Kampüs tipi üniversiteler birer “kasaba belediyesine”, daha çok “bürokratik” bir mekanizmaya dönüştü.
Fiziğin kimyanın böyle bir ilkesi var mı bilemiyorum, sosyal olgu ve olayların fiziksel olaylar gibi düşünülmesi de ne derece doğru olur, bunlar çok tartışmalı konular. Ancak şu açık ki belli bir büyüklüğe ulaşan üniversitelerde artık bürokratikleşme kaçınılmaz hale geliyor ve üniversitelerin sahipleri neredeyse daire başkanları, ÖGB- özel güvenlik birimi ve taşradaki müteahhitler oluyor, bunlara MİT elemanları, polisler, güvenlikten ve döner sermayeden sorumlu rektör yardımcıları eşlik ediyor.

EĞİTİM SEN’İN ÖNERİSİ ANCAK ÜNİVERSİTELER BİLİM OCAKLARI OLURSA İŞE YARAR

Personel ve öğrenci temsilcilerinin de oy hakkı olduğu fakültelerin özgür iradesiyle üyelerinin belirleneceği SENATO’nun rektörü belli bilimsel ölçütler dahilinde belirlemesi ve geri çağırması daha makbul bir yol gözüküyor. Veya öğrenci, çalışan, öğretim elemanı üniversite bileşenlerinin doğrudan seçimi ile rektör belirlenebilir.
Rektörü de yapı ve işleyişini de üniversite bileşenleri belirlesin de böyle bir bileşen geriye kaldı mı diye de sormak gerekiyor.
Çok daha köklü sorun, önce yükseköğretimi üniversiteleştirmekten geçiyor. Bunun için mevcut üniversitelerin tümden tasfiye edilip yeniden oluşturulması gerekiyor.
Yargıtay, Danıştay kanunları bu toptancı tasfiyeye tersten örneklik teşkil edebilir.
Devrimler yakındır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa