15 Temmuz 2016 01:00

Hücum da gelişecek

Hücum da gelişecek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Portekiz’in şampiyonluğuyla sonuçlanan Avrupa Futbol Şampiyonası’nın ardından yapılan yorumlarda, turnuvaya savunma ağırlıklı sıkıcı futbolun damga vurduğu yolundaki görüşler ön plana çıktı.
Futbolun savunma temelli bir oyun yönünde evrimleşmesi anlaşılır bir durum. Köklü futbol gelenekleri, sahip oldukları ekol ve kalburüstü oyunculardan oluşan kadroları sayesinde futbolu en üst seviyede icra edip oyuna ağırlığını koyan ve sayıları birkaçı geçmeyen takımlara karşı teknik kapasiteleri daha sınırlı ekiplerin başa baş mücadele verebilmesinin yolu öncelikle savunmayı sağlam tutabilmelerinden geçiyor çünkü. Bu hem kulüp takımları, hem de milli takımlar açısından böyle.
Futbol, en genel bakış açısıyla savunma ve hücum şeklinde bölümlendirilebilecek iki yönlü bir oyun. Teknik kapasitesi yüksek, dolayısıyla yetenek ve yaratıcılık anlamında daha üst seviyede yer alan takımlar oyunu her iki yönüyle oynamaya çalışırken, teknik kapasitesi sınırlı takımlar savunmayı ön planda tutan bir stratejiyle sahaya çıkıp rakiplerine geniş alan bırakmamaya, onlara oyun kurdurmamaya, daha yalın bir ifadeyle onları oynatmamaya çalışıyorlar.
Eski zamanlarda oynatmamaya çalışan takımların bir süre sonra nefesleri kesilir, fizik güçleri teklemeye başlardı. Günümüzde ise bilimsel gelişmelere koşut olarak yenilenen antrenman yöntemleri sayesinde artık her takım 90 dakikayı düşüş yaşamadan kaldırabilecek fiziksel güce ulaşmış durumda. Bu sayede savunma kurgusunda, topun konumuna göre pozisyon alma ve kademe oluşturma konularında da önemli gelişmeler sağlandı. Bütün bunların sonucunda da oynatmama amacıyla sahaya çıkan takımların istediklerini alabildikleri karşılaşmaların sayısı arttı.
Öyle ki futbolda artık birebir mücadele çok nadiren yaşanan bir olgu haline geldi. Topu ayağına alan her oyuncu anında ikili, üçlü sıkıştırmalara maruz kalıyor.
Gelinen noktada futbola, güç dengelerine bağlı olarak iki oyun anlayışının damga vurduğunu söylemek mümkün. Daha güçlü olduğu kabul edilen ve kağıt üzerinde favori gösterilen teknik kapasitesi yüksek takımların oyunun kontrolünü ele geçirip bol pas yaparak sabırla gol aradıkları oyun anlayışı ve buna karşılık teknik kapasitesi sınırlı takımların, rakibi oynatmamayı, bozmayı hedefleyen, topa sahip oldukları kısıtlı anlarda ise ani/hızlı karşı ataklarla gol bulmaya çalıştıkları oyun anlayışı.
Güçleri birbirine yakın seviyelerdeki takımlar arasındaki mücadelelerde ise genellikle ev sahibi ya da deplasman ekibi olma ve seyirci desteği gibi psikolojik faktörler oyun anlayışının en öncelikli belirleyicisi oluyor. Tabii skorun gelişimi de başka bir etkili faktör. Öne geçen takımın skoru koruma kaygısıyla savunmaya çekilmesi gibi...
Fiziksel gücün yükselmesine bağlı olarak savunmaların daha direngen ve zor açık verir hale gelmesine karşılık oyunun hücum kısmında yeni stratejiler geliştirmek gerekiyor. Bol pas yapmak oyunun kontrolünü ele geçirmeyi sağlasa da bu, rakip savunmada gedik bulmaya yetmeyebiliyor. Savunmalar düzgün bir yerleşim planı ve disiplinli kademe anlayışı ile ceza sahaları civarında paslaşıp duran rakiplerine gol pozisyonu yaratma imkanı vermiyorlar.
Bu durumda savunmayı çözebilmenin yolu paslaşmaları çok daha hızlı ve seri yapabilmekten geçiyor. Artık oyalanmak, daha iyisini aramak için zaman yok. Rakip savunmanın dengesini bozabilmek ve orada gedik yaratabilmek için hızlı ve seri paslaşmalar şart... Mesela dünyanın en güçlü iki takımı Almanya ve ispanya bol pas yaparak topa uzun süre sahip oluyor ancak yeterince hızlı paslaş(a)madıkları zaman, topa sahip olmaları gol pozisyonu yaratmak anlamında pek bir işe yaramıyor...
Düşük tempoyla gerçekleştirilen yavaş paslaşmalar ve sabırla garanti gol pozisyonu arayışı savunmaların işine geliyor. Kapanacak ve kendilerini toparlayacak zaman buluyorlar.
Bol pasla oynayan takımlar tempoyu yükseltemedikleri zaman şut pozisyonu bulmakta bile sıkıntı çekiyorlar. Gerçi şutu pek öncelikli gol girişimi olarak gördükleri de söylenemez. Israrla ve sabırla daha garanti pozisyonlar arıyorlar. Ceza sahası civarına geldikleri ve uygun pozisyon da buldukları halde hâlâ şutu düşünmeyip daha uygun/garanti pozisyonlar aramaları anlaşılır bir durum değil. Kaleye 20-25 metrelik bir mesafe şut için gayet uygun. Şutun önemi final maçındaki golle bir kez daha görüldü oysa.
Sıfırdan yapılmadığı sürece yan ortalar konusundaki isteksizlikleri ise anlaşılabilir. Çünkü sıfırdan yapılmayan yan ortalarda, topu yüzleri dönük karşılama şansına sahip olan savunma oyuncuları daha avantajlıdır. Bu nedenle “garantici” takımların hücum seçenekleri arasında yan ortaların payının da giderek azaldığını gözlemliyoruz. Orta yaparak arkadaşını topla buluşturmak zordur ve bu nedenle orta yapmak pek de garanti bir pas sayılmaz ne de olsa...
Savunmaların iyi yapılması nedeniyle yaratılan gol pozisyonu sayısı giderek azalırken, gol kaçırma lüksü de kalmadı. Her pozisyon önemli bir fırsat niteliğinde. Burada işin beceri, yetenek ve yaratıcılık yönü ön plana çıkıyor ve sıra dışı yeteneğe sahip oyuncuların farkını da burada anlıyoruz.
Oyunun savunma kısmının gelişmesine karşılık hücum anlayışında da kaçınılmaz olarak atılım gerçekleşecektir. Bunun temeli de yüksek tempolu, hızlı ve seri paslaşmalar olacaktır. Böylece şut için de daha çok imkan yaratılıp hücum girişimleri çeşitlenecektir. Ve elbette bunu daha iyi becerebilenler sahadan istediğini alarak ayrılmaya yakın

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...