13 Temmuz 2016 00:51

Metne sadık bir son

Metne sadık bir son

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Büyük turnuvalar, karakter sahibidir. Grup aşamasındaki ilk birkaç maç bu karakteri belirlemek için yeterlidir ve bu karakter kimi zaman “sıkıcı” olarak değerlendirilebilir. 

Varsın öyle olsun, o “sıkıcı”lık da gökten inmemiştir, zamanın futbolunun bir yansımasıdır. Dolayısıyla büyük resmin kompozisyonuna uygundur. 

Final maçları ise bu kompozisyonun kapanışıdır ve sanatın hangi dalı olursa olsun finalin -çok büyük sürprizler içerse de- genel hatla uyumlu olmasını bekleriz. 

Film boyu hakkında ipucu verilmeyen, bahsedilmeyen bir şeyin sırf “sürpriz olsun” diye son sahnede karşımıza çıkarılması ucuz bir numaradır. Ayıplanır.

İtalya ’90 için sıkıcı derler mesela, o zaman, finalin tam da Almanya-Arjantin maçı gibi olmasında beis yoktur. ’86 finali gibi olsa “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” derdik.

Spor, “spontane, tekrarı asla olamayacak özgün anlara olan açlığımızı gideren” bir nevi sanatsa, inandırıcılık önemli.

Fransa-Portekiz, inandırıcı bir finaldi. Euro 2016 gibiydi. Öyleyse bu finale Pogba ya da Payet’in yaratıcılığının damga vurmasını beklemek iyimserlik olurdu.

Portekiz, turnuva boyunca savunma ve orta saha hattında biriken geniş oyuncu havuzunu kullanarak, dinç geldiği finalde özellikle Ronaldo’nun çıkması sonrası oyunu istediği kıvama getirdi.

Yetenekli ve aynı zamanda mücadeleci orta sahası, Pepe’nin kaptanlık ettiği sağlam savunması Fransa’yı uzun süre etkisiz kıldı. Ta ki Coman’ın oyuna girmesi ve sol kanada sağladığı hareketlilikle Fransa’da maçın öne çıkan ismi Sissoko’nun sağ taraftaki tehdidine eşlik etmeye başlamasına kadar. Gignac’ın da taze güç olarak Giroud ile yer değiştirmesi Fransa’ya beklediği fırsatları yarattı ama aynı dakikalarda Fernando Santos’un tek gerçek merkez santrforu Eder’i oyuna dahil etmesi beklenmedik bir hamleydi. En azından Nani ve Quaresma’yı oyunda tutarken bunu yapması şaşırtıcıydı. 

Portekiz, Eder’in 9 numarada kapladığı alan, sırtı dönük oyunu ve top tutma becerisiyle ibreyi yeniden kendine çevirdi. Biz, “Turnuva boyunca Eder ve arkasında onu destekleyen Ronaldo ve Nani ile oynasa eğlenceli bir Portekiz izler miydik” diye düşünürken, Gine-Bissau kökenli oyuncu nefis bir golle şampiyonu belirledi.

“Hiç düşünülmeyen Eder’in bir anda sahneye sürülmesi inandırıcı oldu mu, bu mu genel kompozisyona uygun final” diye soracak olursanız…

İtalya’nın Graziano Pelle ile yaptıklarını, Almanya’nın Mario Gomez olmadan yapamadıklarını, İrlanda maçının gerçek yıldızı Olivier Giroud’yu hatta Macaristan’da Bundesliga’nın Umut Bulut’u Adam Szalai’nin oynadığı rolü hatırlayın derim.

Bu turnuva, yaratıcı ve bitirici yıldız eksikliğinin bir hayli hissedildiği bir turnuva oldu ve takımlar -kabullenmek istemeseler de- en çok ‘klasik’ bir merkez santrfora ihtiyaç duydu. İngiltere’de hiç gol atamayınca Lille’e kiralanan Eder, kapanış performansıyla eserin mesaj kaygısını tamamlamış oldu. 

***

Gelelim başrole.

Cristiano Ronaldo’nun, maçın ilk bölümünde sakatlanarak oyun dışında kalması acıydı ama bu turnuvanın bireysellikten çok takım oyununu, yaratıcılık ve bitiricilikten çok direnci, sabrı, uyumu öne çıkartan yapısı Ronaldo’nun yokluğunu da önemsizleştirdi. Hatta Portekiz, Ronaldo’nun yokluğunda -ceza sahası içerisinde etkisizleşse de- akın akın üzerine gelen Fransa’yı dizginleyip ipleri eline geçirmeyi başardı. 

Metne sadık bir final unsuru daha!

***

Turnuvanın başında biraz da “endişe” ile bahsetmiştik… Leicester City’nin futbol tarihinin en büyük sürprizine imza attığı, Atletico Madrid’in Şampiyonlar Ligi performansıyla parmak ısırttığı bir sezona, futbol ortamına uygun bir Euro 2016 geride kaldı. Leicester ve Atleti, reaktif taktiklerin bir sonucu olsa da izlerken zevk veriyor çünkü bunlar organizasyonu, yıldızları, bir aradalığı kuvvetli kulüp takımları. Oysa milli takımlar bu uyumu kazanabilecek zamana, istikrara sahip değiller. Bu yüzden turnuvaya bu karakter damga vurursa göze çok da hoş gelmeyen bir futbol izleyebilirdik.

Aynen öyle oldu.

2015/16 futbol sezonunu böyle hatırlayacağız. 

Taktiksel evrimde savunma öncelikli planların direksiyona geçtiği, hücum futbolunun henüz kendi yanıtını geliştiremediği, yaratıcı ve bitirici bireyselliğin düzeyinin, defansif takım oyununa yanıt verecek seviyede olmadığı bir sezon…

Yeni sezon ola hayrola!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...