01 Temmuz 2016 00:37

Bundan sonra nasıl bir AB olacak?

Bundan sonra nasıl bir AB olacak?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

1951’de kurulan Demir-Çelik Birliği’ni bir yana bırakırsak, AB tarihi açısından 1957’de imzalanan Roma Anlaşması başlangıç kabul ediliyor. O günden bu yana geçirilen aşamalara baktığımızda, İngiltere’nin ayrılma kararıyla (Brexit) AB’nin üçüncü evreye girdiği anlaşılıyor.
Birinci aşama, Roma Anlaşması’yla Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun (AET) kurulmasıdır. Batı Avrupa ülkelerini SSCB’ye karşı ekonomik ve siyasi açıdan bir arada tutuma anlamına gelen bu dönem, aynı zamanda yükselen ABD’nin kanatları altında yaşamayı kabul etme süreci olarak da okunabilir. Soğuk Savaş nedeniyle “olağanüstü” sayılan bu dönemde, Batı Avrupa’lı kapitalist devletler yüzyılar boyunca aralarında süren savaşları ve çelişkileri bir yana bırakarak SSCB’ye karşı bir arada görünme gayreti içinde oldular. Başardılar da...
İkinci evre, SSCB’nin dağılmasıyla ABD’nin kanatları altından çıkmaya çalışma, bölgesel bir güç olma iddiasıdır. 1992’de imzalanan Maastrich Anlaşması’yla AET’nin adını AB olarak değiştirmesi aynı zamanda, “Avrupa Birleşik Devletleri”ne giden yolda siyasi ve ekonomik entegrasyonu hızlandırma anlamına geliyor. Bu aşama aynı zamanda SSCB’den boşalan bölgeleri kontrol etmek için “Doğu’ya genişleme” sürecidir. SSCB dağıldığında 12 üyesi olan AB, Doğru Avrupa, Balkanlar ve Akdeniz’den aldığı ülkelerle üye sayısını 28’e çıkarmakla kalmadı, aynı zamanda gözleri kamaştıran bir merkeze dönüştü. Zira; artan rekabet, paylaşım mücadelesi AB’nin dünya üzerinde bir aktör olmasını gerektiriyordu. Ama ikinci evre aynı zamanda, birlik içinde egemen olmak isteyen ülkeler arasında tartışma ve çelişkileri de derinleştirdi. Güçler arası rekabette tam olarak bir ülkenin ya da ittifakın belirleyici olmasını engelledi. Çoğu zirveler didişmeyle geçti. Uzlaşma yerine restleşme önce çıktı. Çünkü, birleşme yönünde atılan her adım yeni çelişkilere neden oluyordu.
23 Haziran’da yapılan Brexit referandumuyla girdiğimiz üçüncü evre ise küçülme dönemi olarak görülebilir. Bundan sonra ülke sayısı artsa bile gücü ve parıltısı eskisi gibi olmayacak gibi görünüyor. Dahası gelişmeler Brexit kararının domino etkisi yaratacağı ve başka ülkelerin de ayrılmak için adımlar atabileceği yönünde.
Bir haftadır Berlin-Brüksel-Paris üçgeninde yapılan ve söylenenlere bakıldığında, bir taraftan “derinden üzüntüler” dile getirilirken, diğer taraftan bir an önce ayrılma başvurusu yapılması talep ediliyor Birleşik Krallık’tan.
Eğer bu referandum ezeli güçlü rakip İngiltere’de değil de başka küçük bir ülkede yapılmış olsaydı, mutlaka her fırsatta referandumun tekrarlanması, ayrılma sürecinin mümkün olduğu kadar uzatılması gerektiğine dair sayısız açıklama yapılırdı.
AB daha önce buna tanık oldu. İrlanda’da yapılan ilk AB Konvansiyonu referandumundan “Hayır” çıkınca AB bastırdı ve ikinci bir referandum yaptırdı. Yunanistan’da Temmuz 2015’te yapılan referandumda AB’nin dayatmalarına yüzde 62 ile “Hayır” denilmesine rağmen, SYRIZA Hükümeti’ne diz çöktürülerek sonuç tanınmadı. O zaman halkın demokratik kararına saygı gösterilmedi.
Bütün bunlar Berlin-Brüksel-Paris eksenin Birleşik Krallık’ın AB’de kalmasından çok ayrılmasını istediğini gösteriyor.
Brexit’i fırsata çevirmek isteyen Almanya-Fransa ekseni bundan sonraki AB’nin nasıl olacağına çoktan karar vermiş görünüyor.
Bu konuda bir hafta içinde arka arkaya iki yeni önemli belge yayınlandı.
Birincisi, Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier ile Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Marc Ayrault’in ortak imzasını taşıyan 10 sayfalık açıklama, ikincisi de AB Dışişleri Komiseri Federica Mogherini’nin üye ülkelere gönderdiği 32 sayfalık “genelge”.
Her iki belgede asıl olarak İngiltere’siz AB’nin izleyeceği yeni dış ve güvenlik politikasının çerçevesi çiziliyor.
“Küresel AB stratejisi” olarak tanımlanan Mogherini’nin belgesinde dünyanın durumu anlatıldıktan sonra, bu sorunların aşılması için AB’nin güçlü bir aktör olabilmesi için silahlanmayı artırması ve savaşa hazır olmasından söz ediliyor. Her ne kadar AB ile NATO arasında yakın işbirliğinden söz edilse de AB’nin kendi savunma gücünün oluşturulması isteniyor.
Zaten Die Welt gazetesi, Mogherini’nin “genelge”sini, “AB ve Almanya askeri birliği ilerletiyor” başlığıyla duyurdu.
Steinmeier-Ayrault açıklamasında da bu yönde vurgular var: “Bir AB ülkesine yapılan tehdit bütün AB ülkelerine yapılmış bir tehdittir. Bu nedenle güvenliğimiz bir bütündür. AB ve Avrupa güvenlik düzeni bizim temel stratejik çıkarımızdır. Bütün koşullarda bunu koruyacağız.” (www.auswaertiges-amt.de)
Bu cümleler neredeyse NATO’nun 5. Maddesi’den kopyalanmış.
Öyle görünüyor ki, bu üçüncü evrede AB bugünkünden daha fazla gerici, militarist ve dayatmacı bir karekter kazanacak.
Bu da Avrupa halkları arasında AB’ye karşı biriken tepkiyi daha da büyütecek. Bu nedenle, Avrupa’da AB’ye karşı mücadele bu dönemde öncesine göre çok daha büyük bir önem taşıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...