24 Haziran 2016 00:51

Halksız AB nereye kadar?

Halksız AB nereye kadar?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İngiltere’de beklenen referandum dün yapıldı. Bu nedenle bütün dikkatler ada ülkesi üzerinde. Bu satırlar yazılırken sonucun “kıl payı”yla İngiltere’nin AB’de kalmasından mı yoksa ayrılmasından (Brexit) yana mı olduğu belli değildi.
Ama sonucun “kıl payı”yla belirleneceği kesin gibiydi. “Açık fark” büyük sürpriz olurdu.
Nereden bakılırsa bakılsın; 23 Haziran referandumu, Büyük Britanya için bugüne kadar bıçak sırtında sürdürülen ilişkilerde “kıl payıyla” da olsa bir yana düşme anlamına geliyor. Her iki durumda da bundan sonraki süreçte bazı önemli değişikliklerin olması kuvvetle muhtemel...
Ama asıl sonuç bugünden itibaren asıl sorgulanması, üzerinde düşünülmesi gereken AB ile halklar, emekçiler arasındaki ilişkidir.
Daha doğrusu, halkların AB’ye nasıl baktığıdır.
Referandumdan “kıl payı”yla AB’de kalma yönünde bir sonucun çıkması durumunda da sorunun kendisi ortadan kalkmıyor, sadece öteleniyor. Çünkü, halklar arasında AB’ye güven ve sempati yıldan yıla azalıyor.
En önemlisi de, bu sadece Büyük Britanya’ya özgü bir durum değil. Bütün Avrupa ülkelerinde son bir kaç yıl içinde AB’ye güvensizlik arttı.
Kısa bir süre önce PEW tarafından yapılan kamuoyu araştırmasına göre, AB’ye negatif bakanların oranı İsveç’te yüzde 44, Almanya’da yüzde 48, Büyük Britanya’da yüzde 48, İspanya’da yüzde 49, Fransa’da yüzde 61, Yunanistan’da yüzde 71.
Bu demektir ki AB ülkelerinde halklar, emekçiler arasında AB’ye karşı tepki ve hoşnutsuzluk ülkeden ülkeye farklılık arz etmekle birlikte, sürekli artış eğiliminde.
Bunu daha somut olarak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde de görmek mümkün. En son 2014’te yapılan AP seçimlerinde, bir çok ülkede AB karşıtı ya da eleştiricisi (Euroskeptiker) parti ve akım önemli oranda oy almıştı.
Dün referandumun yapıldığı Büyük Britanya’da, Bağımsızlık Partisi (UKIP) yüzde 27 ile ilk kez birinci olmuştu. Yani yükseliş sadece “sığınmacı karşıtlığı”nden kaynaklanmıyor.
AB’ye ilgisizlik ve güvensizliğin artmasının bir diğer önemli göstergesi de AP seçimlerine katılım oranıdır. AB’nin önemli sembollerinden birisi ve “demokratik katılımın” göstergesi olarak kabul edilen AP seçimlerine katılım sürekli azalıyor. 1979’daki AP seçimlerine katılım oranı yüzde 67 iken, son iki seçimde (2009 ve 2014) yüzde 43’e kadar düştü. Son seçimlerde Büyük Britanya’da katılım oranı yüzde 36’da kalmıştı. Bütün bunlar Avrupa hakları ve emekçileri arasında AB’nin gerçek karakteri ortaya çıktıkça, ekonomik ve siyasi entegrasyon hızlandıkça, seçimlere katılım oranın da azaldığını gösteriyor.
Azalan bu tepkiyi ne yazık ki günümüzde sağ-popülist ve ırkçı-milliyetçi hareketler yedekliyor. Çünkü ortada bu tepkiyi toplayacak ve belli bir kanalda buluşturacak bir sol güç yok. Sol partiler ve akımlar, AB’yi eleştirme ve AB’den çıkmayı “ulusal sınırlara çekilme” olarak değerlendirip, “ulusalcılığa düşmeme” adına sermayenin Avrupa’sına destek veriyorlar. Halbuki “sol”un tarihinde, sermayenin çıkarlarına göre kurulan bir AB’nin emekçilerin yararına olmadığına dair pek çok görüş var. Bugün AB’ye “evet” diyen İngiliz İşçi Partisi bile 1975’de AET’den (Avrupa Ekonomik Topluluğu) ayrılma çağrısı yapmıştı.
Gelinen aşama Lenin’in bundan 101 yıl önce, Ağustos 1915’te, “Birleşik Avrupa Devletleri Şiarı üzerine” yazdıklarını doğruluyor: “Emperyalizmin ekonomik koşulları açısından, kapitalizm altında bir Birleşik Avrupa Devletleri ya olanaksızdır ya da gericidir.”
Bugün AB’nin giderek gericileştiğini, “Birleşik Avrupa”nın en azından istenilen büyüklükte gerçekleşmesinin mümkün olmadığını gösteren pek çok veri bulunuyor.
Ortak para birimi avrodan başlayarak ülkelerin ekonomilerinin tek merkezde birleştirilmesi ve buna bağlı olarak işçi sınıfına, emekçilere ve gençliğe nasıl da acı tasarruf paketlerinin dayatıldığı Yunanistan’da, İspanya’da, Portekiz’de görüldü... Bütün bu nedenlerden ötürü, ortada tabandan halkın katılımıyla değil, tepeden kurulan, halklara ve ülkelere sermayenin çıkarlarını dayatan bir AB var.
Bu nedenle Avrupa’daki sol-ilerici hareketler gelişmeleri doğru okuyup AB’ye bakışlarını hızla gözden geçirip değiştirmediği takdirde, bundan sonra zor güç toplayabilirler.
Çünkü, Avrupa’da rüzgar Brüksel’den dayatılan politikalara karşı ses çıkaranlardan yana esiyor.
Sınırların olmadığı, tekellerin, büyük ulus devletlerin dünya üzerindeki çıkarlarına göre değil, emekçilerin çıkarlarının esas alındığı, enternasyonalist bir Avrupa elbette mümkündür.  Ancak bunun için kapitalizmle hesaplaşmak gerekiyor. Sağın, milliyetçiliğin, ulusalcılığın daha fazla güç toplamaması için de genel olarak bütün solun AB’ye bakışını gözden geçirmesi, Lenin’e kulak vermesi gerekiyor.
Umarız, Büyük Britanya referandumu buna vesile olur...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...