22 Haziran 2016 00:54

Biz kazanacağız, dayanışma kazanacak!

Biz kazanacağız, dayanışma kazanacak!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bugün aslında demokrasi cephesi ihtiyacına dair girişim, açıklama ve tartışmaları yazmayı düşünüyordum. Konuyu da kafamda epey evirip, çevirmiştim. Ama Şebnem Korur Fincancı, Erol Önderoğlu ve Ahmet Nesin’in tutuklanması yazı konumu değiştirdi. Ama bu da bu ülkede demokrasi parantezi içindeki basın özgürlüğü başlığı altındaki bir konu sonuçta. 

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Evrensel’in 13 yıllık yazarı. Ve bir gazete yöneticisinin, yazarı ile ilişkisinin ötesinde dostum diyecek kadar kendimi yakın hissettiğim biri. Benim için bir özel isim. 

Üniversitedeki odasına birçok kez gidip sohbet etmişliğim vardır. Bir kısmına da Hayatın Sesi Televizyonunun genel koordinatörü İskender Bayhan ile birlikte gitmiştik.

Şebnem Hoca, Barış için Akademisyenler metninde de imzası olan isimlerden birisi. O ara, odasında yaptığımız sohbette, bırakalım bir soruşturmayı, bu ülkede barışa katkı adına tutuklanmayı bile serinkanlı bir biçimde göze almış olduğuna tanığım. 

Cizre’de yüzlerce kişinin yaşamını yitirmesinin ardından oraya giden sınırlı sayıdaki kurum temsilcisinden biri de yine oydu. Onun ilk gözlemlerinden yola çıkarak raporlaştırdıkları çok önemli kimi bulgulara işaret ediyordu. O süreçten sonra da Şebnem Hoca ile odasında konuştum. 

Şebnem Hoca ile bir kez de İstanbul Üniversitesinde bir panelde birlikte konuşmacıydık. Kadri Gürsel, Mehmet Altan ve Bülent Somay da vardı. 40. İktisatçılar Haftası kapsamındaki bir etkinlikti ve başlığı, “Demokrasimiz, Fay Hatlarımız, Travmalarımız”dı. Şebnem Hoca orada, Türkiye’deki herhalde çok az üniversite çatısının tanık olduğu bir biçimde hem 1915 Ermeni Soykırımı’nı hem de şu anda Cizre’de, Sur’da yaşananları anlattı. Onun bu konuşması üzerine, ülkücü oldukları belli olan bazı öğrenciler kendilerince çemkirme içeren sorular sordular. Biz salondan çıktığımızda da kendisini bekliyorlardı. Orada da sorularını tekrarladılar ve Şebnem Hoca soğukkanlı bir biçimde onlara tane tane anlattı. 

Onunla ilgili düşüncelerimi anlatmaya birkaç köşe yazısı yetmez. Burada bir es vererek Erol Önderoğlu’ya geçeyim. Erol ile yaşıtız. İkimiz de 1969 doğumluyuz. Ve onun saçlarındaki kırlıkların 20 yıldır, basın özgürlüğü ve dayanışma amacıyla adliye koridorlarında oluştuğuna birebir tanığım. Henüz orta yaşlarda sayılırız sanırım. Ama o yaşlara gelirken o aşamaların adliye koridorları ve basın özgürlüğü mücadele alanını birlikte yaşadık. Tanımaktan keyif aldığım ve bu meslekte varlığını şans saydığım az sayıdaki insandan biridir. Bileğine takılan kelepçe onun bilincini örseleyemez. ‘Şeref madalyasıdır’ lafı çok edildiği için ben de demeyeyim, ama onun öyle şeylerle ürkütülemeyeceğinden eminim. 

İktidardakiler onun Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türkiye Temsilcisi olması gerçeğine rağmen yine ‘Gazetecilikten tutuklanmadı’ diyebilir. Belki Erol meslekte bilinen bir isim olduğu ve uluslararası saygınlığı olan bir meslek örgütünün Türkiye temsilcisi olduğu için Bülent Arınç, onun gazeteci kimliğini kabul edip, diğer onlarca yayın yönetmeninden onu ayırarak sahiplenme “yüce gönüllülüğünü” gösterebilir. 

Ama gerçekten, epey zamandır ömrü bu ülkenin adliye koridorlarında geçen bizim gibi gazeteciler için bunlar analiz ve espri konusu olmanın ötesinde bir anlam ifade etmiyor. Onlar bizim mesleğimize, dünyamıza, duygularımıza, değerlerimize nizam veremez çünkü.

Aziz Nesin’in oğlu Ahmet Nesin ile ise ilk kez tutuklanma istemiyle mahkemeye sevk edilmesinden sonra yüz yüze geldim. Babasına ilk gençlik yıllarımda kitabını imzalatmışlığım vardır. Bu ülkedeki birçok genç gibi. 

Ahmet Nesin ile de adliye koridorunda, duruşmaya ilişkin ve sonrasında da tutuklanmalarına ilişkin konuştuğumda sanki uzun yıllardır tanıyormuşum gibiydi. Öylesine samimi biri yani. 

Ve bence de, üçünü de Ahmet Nesin’in dediği gibi seçerek tutuklandılar. Hiçbir şey tesadüfi olmadı. Komplo teorilerine prim vermeyen biri olarak hissiyatım böyle. Biri TİHV’nin başkanı, diğeri uluslararası bir meslek örgütünün Türkiye temsilcisi, diğeri de bu ülkede devletin muhasebesini bitiremediği bir Nesin.

Ama ardından bir sürü başka gazeteci ve aydın Özgür Gündem ile dayanışma nöbetini almak için gönüllü olduklarını açıkladılar. 

Bu da bir kez daha gösteriyor ki, bizim cesaretimiz onların baskı mekanizmalarından, korku imparatorluklarından daha güçlü. Ve çok daha sağlam.

Tam da o nedenle, biz kazanacağız. Dayanışma kazanacak!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...