17 Haziran 2016 00:53

Brexit: AB’nin sihri bitecek mi?

Brexit: AB’nin sihri bitecek mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Önümüzdeki hafta perşembe günü Büyük Britanya’da (İngiltere ve bağlı olduğu özerk bölgeler) yapılacak AB referandumu öncesinde, Avrupa’da nefesler tutulmuş durumda. Çünkü, çıkacak sonuç kıta Avrupa’sının siyasi geleceği için büyük bir önem taşıyor. Dolayısıyla sandıktan çıkacak kararı etkilemek için her ülke, her akım kendi cephesinden bir şeyler yapıyor.

Örneğin, Almanya’da yayımlanan Der Spiegel dergisi bu hafta hazırladığı “Lütfen Gitme!” (Bitte geht nicht/Please don’t go!) başlıklı kapağından Büyük Britanyalı seçmenlere İngilizce seslendi. Der Spiegel’in Almanca-İngilizce kapak sayfalarında baştan sonra Büyük Britanya’nın AB’den ayrılması durumunda her iki tarafında kaybedeceği fikri işleniyor. Bu nedenle, “Herkesin çıkarına olan Büyük Britanya’nın AB’de kalmasıdır” deniliyor.  Ayrılma kararının (Brexit) çıkması durumunda ise “felaket senaryosu” çiziliyor. 

Örneğin derginin başyazısında, “Büyük Britanya, AB ile ABD arasında köprü görevi görüyor. Atlantik’in bu yakasında İngiltere’nin AB’den ayrılması, diğer yakasında Donald Trump’un başkan olması durumunda, ebedi ittifak sallantıya girecek ve zayıflayan Avrupa dünya krizinin ortasında yapayalnız kalacak” deniliyor. Referanduma bir hafta kala yapılan kamuoyu araştırmalarında AB’den ayrılmaya “Evet” diyenlerin oranının önde olması, özellikle “AB’nin motoru” durumundaki Almanya’yı düşündürüyor. Şimdiden borsanın nasıl tepki vereceği kestirilmeye çalışılıyor.

Gerçi bu ilk referandum değil. 1973’te AET’ye üye olduktan iki yıl sonra, 1975’te de benzer bir referandum yapılmış. O zaman sandıktan “devam” kararı çıkmış. 

Der Spiegel, İngiltere’de havanın AB’ye karşı dönmesinin tarihini 8 Eylül 1988’e kadar götürüyor. İngiliz Sendikalar Konfederasyonunun kongresine katılan dönemin AB Komisyonu Başkanı Jaques Delors, işçilere daha fazla hak talebinde bulunmuş ve bu o zaman “Demir Leydi” Margret Thatcher’in “siyaseten yüzüne tükürmek” olarak değerlendirilmiş. O günden bu yana Muhafazakar Partide AB karşıtlığını güçlendirmeye başlamış. Parti bugün AB konusunda gerçekten ikiye bölünmüş.

Aslında AB, İngiliz burjuvazisi için başından beri “ortak serbest ticaret bölgesi”nden başka bir şey değildi. Avrupa pazarına sorunsuz şekilde girmenin yarattığı avantajlardan yararlanan İngiliz burjuvazisi, iş Almanya ve Fransa’nın talep ettiği “siyasi ve ekonomik entegrasyona” gelince hep yan çizdi. Bu konuda, taraflar arasında derin bir “felsefe farkı” olduğu yıllardır biliniyor. Almanya-Fransa ekseni, İngiltere Eski Başbakanı Winston Churchill’in 1946’ta Zürih Üniversitesinde yaptığı konuşmada önerdiği “Birleşik Avrupa Devletleri”ne gidişi savunurken, İngiltere sadece “ortak pazar”la yetinmek istiyor.

Bu “felsefe farkı”ndandır ki, İngiltere “Birleşik Avrupa”nın en önemli sembolleri olan avro ve Schengen’in dışında kaldı. Ayrıca ortak dış ve askeri politikalar da İngiltere’ye ayrıcalıklar tanımıştı. Fiilen “çekirdek Avrupa”nın dışında kalan İngiltere’nin AB dışında kalma yönünde karar vermesi, en çok AB’yi “serbest ticaret bölgesi” olarak kullanan İngiliz tekellerinin etkileneceği bugünden görülüyor. Örneğin halen İngiltere’de üretilen her üç arabadan birisi AB’ye satılıyor. Bugün sorunsuz şekilde İngiltere’de yatırım yapan diğer AB ülkelerinin tekelleri de süreçten etkilenecek. Bu nedenle “AB’den çıktığımızda serbest bölgede kalalım” diye tutturanlar var.

Almanya Maliye Bakanı Schaeuble, AB’den ayrılmanın aynı zamanda “serbest ticaret bölgesi”nden ayrılma anlamına geleceğini söyleyerek buna izin vermeyeceklerini şimdiden açıklamış oldu.

Denilebilir ki; Almanya referandum nedeniyle çok da “panik havası”nda değil. “Ne hali varsa görsün” yaklaşımı egemen. Büyük Britanya’nın “hayır” demesinin AB’nin sonu olmayacağı özellikle vurgulanıyor.

Çünkü, referandumdan çıkacak her iki sonuç da Almanya’nın AB üzerindeki egemenliğini güçlendirecek gibi görünüyor.  AB’de kalma yönünde bir karar, İngiliz siyasetçilerin yıllardır koz olarak kullandığı “referandum” tehdidini uzun bir süre gündemden düşürecek. Sürekli ayrıcalıklar koparmak için referandumu gündeme getiren İngiltere, önemli bir kozunu kaybetmiş olacak. 

Bu da “referandum” kartını kullanarak ayrıcalıkları koparmaya çalışan İngiliz hükümetlerinin manevra alanının daralacağı anlamına geliyor. Dolayısıyla Almanya/AB’nin İngiltere üzerindeki baskısı artacak.

Referandumdan AB’den ayrılma kararı (Brexit) çıkması durumunda ise bu kez iç dengeler bakımından Alman-Fransız eksenine sürekli engeller çıkaran önemli bir rakip saha dışında kalacak. Böylece, Alman-Fransız ekseni tarafından istenen “politik entegrasyon” süreci hızlanmış olacak. En azından bunun olması için İngiltere’nin ayrılmasını açıktan savunanlar var.

Ama bu aynı zamanda AB’nin boyunduruğundan kurtulmak isteyen diğer ülkeleri de cesaretlendirebilir. Ve bu kuvvetle muhtemeldir. Çünkü, Avrupa’nın her yerinde Brüksel’den yapılan dayatmalarına halklar, emekçiler arasında tepkiler gün geçtikçe artıyor. Önemli olan bu tepkilerin her türden ulusal-milliyetçiliğe ve tekellerin çıkarlarına karşı, sınırların olmadığı enternasyonalist temelde birleşmesidir.

AB, sihrini çoktan kaybetti. “Brexit” vazonun kırılması, her şeyin ortaya saçılması anlamına gelecek.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...