10 Haziran 2016 01:00

Başlıyor...

Başlıyor...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Futbolda, milli takımlar düzeyinde Dünya Kupası’ndan sonra en büyük organizasyon olan Avrupa Futbol Şampiyonası’nın 15’incisi bugün başlıyor. Fransa’nın ev sahipliği yapacağı turnuvada Türkiye grup maçlarında Hırvatistan, İspanya ve Çek Cumhuriyeti ile kozlarını paylaşacak...
Bu, Türkiye’nin Avrupa Futbol Şampiyonası tarihindeki 4. macerası. Milli takım bundan önce 1996, 2000 ve 2008 yıllarında Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılma başarısını göstermişti.
1996 yılında İngiltere’de düzenlenen turnuvada Fatih Terim yönetiminde mücadele eden Türkiye, grup maçlarını gol atamadan, üç maçta üç yenilgiyle tamamlayarak evine dönmüştü.
2000 yılında Hollanda ve Belçika’nın ortaklaşa düzenlediği şampiyonada ise Mustafa Denizli yönetiminde ter döken milliler, gruptan çıkmayı başarsa da çeyrek finalde Portekiz’e yenilerek turnuvaya veda etmekten kurtulamamıştı.
2008 yılında Avusturya ile İsviçre’nin ortaklaşa ev sahipliğinde gerçekleştirilen organizasyonda yine Fatih Terim yönetiminde boy gösteren Türkiye, yarı finale kadar yükselerek tarihinin en başarılı derecesine imza atmıştı. Milli takımın final oynama ve kupa hayali, yarı finaldeki Almanya yenilgisiyle son bulmuştu...
4. macera öncesinde milli takımdan umutlu olan insanların sayısı bir hayli fazla. Ne var ki görünüşe bakılırsa milli takım bugüne kadar olduğu gibi yine takım oyunundan çok, yetenekli oyuncuların bireysel çabalarıyla sonuç almaya çalışacak. Futbolun temel ilkeleri üzerine oturtulmuş, kolektif anlayışın biçim verdiği bir oyun sistemine sahip olamadığımız için kaderimizin, yıldız kabul edilen oyuncuların maç günündeki formuna ve performansına bağlı kalmasından bir türlü kurtulamıyoruz.
İstikrarlı gidişatın ve kalıcı başarıların ancak kolektif anlayış çerçevesinde kurgulanmış bir oyun sistemine sahip olmakla elde edilebileceğini algılamakta zorlanıyoruz. Ya da bu doğrultuda, bilimsel esaslar rehberliğinde sabırla, azimle çalışmak bize zor geliyor. Oysaki bunu gerçekleştirebilmek, yıldız oyunculara bel bağlama alışkanlığının üstesinden gelmenin yanı sıra, sakatlık, ceza, hastalık, vb. gibi nedenlerle sahaya çıkamayacak durumda olan oyuncuların eksikliğinin daha az hissedilmesini, dolayısıyla takımın bundan daha az etkilenmesini de sağlar.
Bu gerçeğe karşın, takım oyununu dert edinen pek kimse yok. Bütün beklentiler, yıldız kabul edilen oyuncuların göz kamaştıracak kadar parlak performans sergilemesi umudu üzerine kurulu.
Kurtarıcılara düşkün, kahraman yaratmaya hevesli, dayanışmayı küçümseyen, ortak çabayla neler başarılabileceğinden habersiz bir toplum olarak aslında bireysel çabanın ön planda olduğu bir oyun tarzının karakterimize, kültürümüze çok daha uygun düştüğü söylenebilir...
Üstelik şimdi yeni bir kahraman adayımız daha var: Emre Mor... Henüz 18 yaşında olan bu genç insandaki olağanüstü(!) cevheri keşfeder keşfetmez, taşıyıp taşıyamayacağını hiç düşünmeden omuzlarına ağır yükleri bindirmeye başladık. İki hafta öncesine kadar ismini çok az kişinin bildiği Emre Mor medyanın da işe el atmasıyla bir anda en büyük kozlarımızdan birisi haline geliverdi. Benzetmek ya da kıyaslamak anlamında Emre Mor’u Messi ile yan yana anacak kadar ileri gidenler bile oldu. Anketlerde Emre Mor’un ilk on birde sahaya sürülmesi gerektiğini söyleyenlerin oranı % 50 civarında. Kurtarıcılarla, kahramanlarla yol almaya alışmış bir toplum için hiç de şaşırtıcı değil...
Medyanın da gazıyla yaratılan hava şu:  “Zaten müthiş bir takımdık, bunun üzerine Emre Mor gibi harika yeteneklere sahip genç bir yıldız adayını da kadromuza kattık ki artık hiçbir takım kolay kolay önümüzde duramaz!”
Öz güven kuşkusuz önemli ve gerekli ancak gerçeklerden kopmamak şartıyla. Yoksa başarıdan çok hüsrana yakınlaşmak kaçınılmazlaşır.
Diğer ciddi(!) bir kozumuz da belli ki yine duygusal yoğunluğumuz/motivasyonumuz olacak. Fatih Terim’in, “Çıkıp aslanlar gibi mücadele edeceğiz”, “70 milyonun duasına ihtiyacımız var” şeklindeki geleneksel maneviyatçı söylemlerini yabana atmak mümkün mü?
Özetlersek, milli takımın ağırlıklı olarak bireysel çaba ve dolduruş yöntemleriyle ne kadar yol alabileceğini bu turnuvada bir kez daha göreceğiz...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...