Sihir değil yasa
Fotoğraf: Envato
Eski insanlar gündelik hayatlarına çeki düzen vermek için şimdi bize garip gelen prensipler edinirlerdi. Kem göze, belaya, kötü ruhlara karşı tılsımlar, muskalar, ritüeller icat ederler; tanrıların ihsanından yararlanabilmek veya gazabından korunabilmek için adak adarlardı. Bu, nedenini anlayamadığı doğal ve toplumsal olayların karşısında insanın doğayı ve içinde yaşadığı hayatı bir tür kontrol etme çabası, güçsüzlüğün üstesinden gelme yoluydu. Henüz nasıl döndüğü bilinemeyen, son derece anlaşılmaz, gizemli bir dünyayla baş etmenin yolları kuşaktan kuşağa aktarıldıkça geçmişle şimdi, şimdi ile gelecek bir biçimde birbirine bağlanabilir; zaman, mekân ve insanlar arasındaki ilişkiler denetlenebilirdi.
Sonra insan doğanın sırrını çözmeye başladı, maddenin elementlerini, madeni işlemeyi keşfettiği gibi başına gelenlerden gizemli güçlerin değil kendisinin sorumlu olduğunu öğrendi ve toplumsal ilişkilerini rasyonel kurallar koyarak düzenlenebileceğini fark etti. Bu kurallar toplumsal mücadelelerin, bilimsel gelişmenin biriktirdiği deneyimin; bunlar olurken, gelişen aklının ürünüydü.
Aynı toplumda oldukları halde çıkarları çelişerek birbirinden ayrılan toplumsal kesimler için bir arada yaşayabilmenin imkânı artık açıkça, maddeler halinde yazılmış; bunlara uymayanın yaptırıma tabi tutulduğu hukuk metinleriydi. Hukuk alt sınıfları iktidar sürenlerin keyfiyetinden, yönetici sınıfları da alt sınıfların tekinsiz hareketlerinden koruyabilirdi.
Metinler durağan değildi elbette. Bunlar birbirini alt etmek için uğraşan alt ve üst sınıflar arasındaki ilişkinin mahiyetine göre değişen ve ancak yazıldığı zamanın güç ilişkilerini yansıtan sözleşmelerdi. Hem siyasi iktidar hem de halk, kendi hareket alanlarının sınırlarının hukuki çerçevesini genişletmekten hiçbir zaman vazgeçmediler; birbirlerini ise hukuk sınırlarında kalmaya zorlayarak denetlediler.
Ne var ki şimdi, bizim ülkemizde, bu temel ve sınırlayıcı hukuk metni ve onu belirleyen “akıl”, siyasi iktidar keyfiyetin sınırlarını tedrici olarak genişlettikçe hükmünü yitirmektedir. Fiiliyatın kanundan öne alındığı siyaset etme biçimi sayesinde, yasa maddesinin yorum aralığının kanırta kanırta zorlanmasının sonuçları eski zamanların sihirli-gizemli dünyasına geri dönüşe davetiye çıkarmayı kolaylaştırmıştır. Siyasi iktidar, kendi denetimini mümkün kılan araçlardan yurttaşı yoksun bıraktığı ölçüde boşalan yere yazılı kurallardan ipini koparmış bir tekinsizlik giderek yerleşti. Otoritesini güçlendirmek için bu tekinsizliği körüklemekten başka bir şey yapmayan liderin sözü, kesinliği olan tek kural, tek düzenleyici ilke haline gelsin diye her şey yapıldı.
Daha fenası, yurttaşın iradesini kıran ve yasayı hükümsüzleştiren hamlenin, sadece, söylemi ve icraatı dini referanslardan beslenen iktidardaki partiden gelmemesidir. Erdoğan’ın, partili cumhurbaşkanlığını bir rejim değişikliğinin kriteri olarak işlerken, “yasamanın da yargının da yürütmenin de cumhurbaşkanıyım... Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum” diyebildiği ortamda ana muhalefet partisi lideri de “anayasaya uygun değil ama dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet diyeceğiz” lafını edebilme cüretini, bu akıl dışılığın normalleştiği zeminden bulmuştur. Öteden beri evrensel normları temsil ettiğini iddia eden bir parti, bu norm yıkan ortamdan beslenir hale gelmiştir. Nihayet Devlet Bahçeli’ye bayrak açarak genel başkanlığa aday olan Meral Akşener kurultay yapma talebi için partiler yasasına değil de töreye başvurarak bu tabloyu tamamladı: “kurultay töredir. Töre konuşunca han da susar hakan da susar” diyebildi. Kanunun değil törenin emrettiği, yasanın değil buyruğun yönettiği, kuralın değil keyfiyetin yerleştiği bir siyaset iklimi Saraydakilerin de, bayrağını Saray’a dikeceğine ant içenlerin de, lafta bunları hiç de “çağdaş” ve “batılı” bulmayan partinin de ekmeği olmuştur.
İnsan bir zamanlar kendi dünyalarını sihirden ve belirsizlikten arındırdığı için insan olabilmiş, ayaklarının üzerine dikilmişti. Bunun için bir hayli acılar çekildi. Gözlerinin önüne gerili perdeyi indirebilme yeteneğini bir kez kanıtladığına göre… yine yapabilir; ‘Yasa’ yeniden yazılabilir.
- Vatan millet ıstakoz 19 Nisan 2024 06:05
- Kürt’e yasaklı, kavgalı gürültülü Türk demokrasisi! 05 Nisan 2024 05:53
- Bu daha başlangıç 01 Nisan 2024 05:40
- Yol boyu Kürtler 29 Mart 2024 05:00
- Hatay’da geliyorum diyen deprem! 22 Mart 2024 04:58
- Yoksullaştır ve yardıma muhtaç et! 17 Mart 2024 05:07
- Ama şu ama bu… 15 Mart 2024 04:46
- Ölümle yaşam tertibi arasında kadın 08 Mart 2024 05:10
- Kalkınma planları ve programlarında kadın: Bir beşeri sermaye 03 Mart 2024 05:20
- TOKİ’zedeler ve istismar 01 Mart 2024 04:58
- Şeriat mı? 23 Şubat 2024 05:08
- Altında kan, aslında yağma var 16 Şubat 2024 05:10