06 Haziran 2016 00:50

Zorla doğurtmada yeni aşama

Zorla doğurtmada yeni aşama

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Her kürtaj bir Uludere’dir” cümlesini Erdoğan’ın ağzından 2012 yılında duyduk. Hemen ardından Hükümet, halihazırda 10 hafta olan isteğe bağlı kürtaj süresinin sekiz haftaya indirilmesini, evli kadınlar için kürtajın koca iznine bağlanmasını getiren bir yasa değişikliği yapacağını açıkladı.
Son dönemlerin en büyük, en kitlesel eylemleri bu yasaya karşı yapıldı kadınlarca. Kanunlaştırılamadı kürtaj yasağı. Ama hiç olmayan, mecliste onaylanmamış o kanun aslında varmış gibi uygulanıyor o günden bugüne!  
Farklı illerdeki 12 kadın örgütünün tek tek bütün devlet hastanelerini arayıp öğrendiği bilgilere göre hastanelerde “fazla alet olmaması”, “doktorun dini inançları”,  kadın-doğum bölümlerinin yetersizliği ya da taşınmış olması gibi bahanelerle kürtaj yapılmıyor. Hatta çoğu zaman hastane görevlileri kürtajı gerçekleştirmemek için bahaneye bile gerek duymadan  kürtajın “yasak” olduğu için yapılamayacağı şeklinde yanlış bilgi veriyor. Olmayan yasayı uyguluyor!
Kimi hastanelerde kürtaj yapılıyor ama yasalarda olmayan ceberrut engeller aşılabilirse! Kürtaj olmak isteyen kadına katil muamelesi yapıldığını, devlet hastanelerinde hijyenik olmayan koşullarda narkozsuz kürtaj uygulandığını; özel hastanelerde kürtaj için talep edilen ücretlerin ulaşılamayacak oranlara vardığını biliyoruz.
Tıpkı hayatımızın diğer alanlarında olduğu gibi hükümet yapmak istediklerini açıktan kanunla değil, el altından hayatı düzenleyerek yapıyor!
Kadınların hayatıyla oynuyor.
El altından yaptıkları düzenlemelerle evli kadınların bırakalım kürtaj olmasını, boşanmasını dahi imkânsız hale getirmiş durumdalar. Boşanma Komisyonu önerilerinde de yapılan, kürtaj tartışmasında yapıların aynısı aslında; yasal düzenleme olmasa da fiili olarak iktidar ne istiyorsa onu yapmak. Boşanmak isteyen karılarını ya da “sevgisine karşılık vermeyen” kadınları sokak ortasında, çocuklarının gözü önünde öldüren erkeklerin haksız tahrik indirimleriyle ödüllendirildiği bir ülkede kürtajın kocanın iznine bağlanması, erkeklerin boşanmak isteyen karılarını zorla hamile bırakmasının ya da “çocuğu doğurmak istemedi,  öldürdüm” diye ceza indirimi talep etmesinin de önünün açılması demek.
Kürtaj bir “hak”. Ama kadınların kazandığı haklar içinde geri alınması en olası, en kırılgan haklardan biri. Bütün muhafazakâr hükümetlerin ilk hedefi. Kürtajın bir hak olması, yasal olması, ulaşılabilir ve ücretsiz olması elbette ki kürtajın bir doğum kontrol yöntemi olarak kullanılması anlamına gelmiyor. Kadınların istediği ve söylediği de bu değil zaten. Kürtaj bütün diğer seçenekler tükendikten sonra başvurulabilecek bir son çare. Kürtajın yasal olması anne olmaya çeşitli nedenlerle (ekonomik, ailevi, ahlaki, dinsel vs) kendini hazır hissetmeyen kadınların, istemedikleri koşullar altında, istemedikleri ilişkiler içinde zorla ya da kaza ile gebe kalan kadınların son çare olarak başvurabilecekleri bir imkânın varlığı anlamına geliyor. Aynı koşullar geçerliyken, kimi kadınlar, din, aile, inanç ya da herhangi bir başka nedenle kürtaj olmamayı tercih ederlerse kürtaj olmama hakkına hiç tartışmasız bir biçimde sahipler. Kimse kadınları kürtaj yasal diye kürtaj olmaya zorlamıyor bir diğer deyişle. Peki aksi neden yapılıyor? Bir kadına devlet, koca ya da baba  “doğur” buyruğunu nasıl verebiliyor?  
Kürtaj ve kadınların doğum yapmaları üzerine koparılan bu vaveyla birincil bir kaygıdan, nüfusu güvence altına alma, işgücünü yeniden üretme, eşitsiz toplumsal ilişkiler biçimini sürdürme, kısacası ekonomik olarak yararlı siyasal olarak muhafazakâr bir cinsel rejim kurma amacıyla birlikte düşünülmeli. Bu “cinsel rejim”  kadının yaşam hakkını ipotek altına alacak her türlü uygulamayı meşru görür. Tam da bu nedenle kürtaj yasağı, kadınlarla devlet arasındaki vatandaşlık bağına ilişkin bir müdahale. Tartışmanın bireysel ve sosyal haklara, yani devlet-vatandaş ilişkisine dair kısımlarını yok etmenin bir yolu olarak konu inanç ve din alanının bir tartışmasıymış gibi sunulunca bu konu da hızla, iktidarın istediği biçimde “çözüldü”. Yani fiili yasaklar, gündelik kısıtlamalar ve bunların yavaş yavaş “sorgulanmaz” oluşu beraberinde geldi.
Şimdi bir adım öteye geçerek sadece kürtajın değil, bütün doğum kontrol yöntemlerinin “din” kıstasıyla “uygunsuz” bulunduğu bir aşamaya getirdi iktidar konuyu.
Kürtaj ve doğum kontrol yöntemlerinin bu biçimde ele alınması iktidarın sadece erkek egemen zihniyetinin bir ürünü değil. Gerici ve neoliberal zihniyetinin de bir tasarrufu. Kürtajı ve doğurup doğurmama hakkımızı gericiliğin ve neoliberal tahayyülün de ipliğini pazara çıkararak tartışmazsak, eksik kalırız.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...