03 Haziran 2016 01:00

Soykırımda 'Alman sorumluluğu' bu kadar basit mi?

Soykırımda 'Alman sorumluluğu' bu kadar basit mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Alman Federal Parlamentosu (Bundestag), dün 1915-16 yıllarında Osmanlı topraklarında Ermeni halkına yapılanları, tarihinde ilk kez, “soykırım” olarak tanımlayan bir tasarıyı kabul etti. Türkiye tarafından tepkiyle karşılanan dört sayfalık “18/8613” sayılı tasarı hükümet partileri CDU/CSU, SPD ve muhalefetteki Yeşiller tarafından hazırlandı.
Hal böyle olunca, metinde ifade edilen görüşlerin genel olarak Alman devletinin güncel çıkarları ve görüşlerine göre hazırlandığı söylenebilir.
Bu nedenle karar, sembolik önemin dışında, aslında çok fazla bir anlam taşımıyor.
Bunu hem Almanya hem de Türkiye yönetenleri de iyi biliyor.
Bu nedenle bir kaç gündür, Türkiye tarafından yapılan tehdit ve protestoları daha çok iç politikaya yönelik atraksiyonlar olarak okumak gerekiyor. Daha önce benzer atraksiyonlar “soykırım” diyen Fransa, İsviçre... gibi ülkelere karşı da yapılmıştı. Ancak bir süre sonra sular duruldu, her şeye kalındığı yerden devam edildi.
Bugün Ankara-Berlin hattındaki gerilim de zamanla dinecek.
Açıktır ki; Almanya çok geç “soykırım” diyen bir ülke. Bütün komşuları daha önce bu yönde kararlar almasına rağmen Almanya’nın gecikmeli hareket etmesinin arkasında elbette önemli tarihsel ve güncel nedenler bulunuyor.
Bu nedenlerin başında Ermeni halkına yönelik yapılan soykırımda Alman sorumluluğunun çok fazla olmasıdır. Hatta, soykırım emrinin Osmanlı ordusunda görev yapan Alman komutanlar tarafından verildiğine dair güçlü kanıtlar var.
Belgeler ve dönemin siyasal gelişmeleri, Ermeni Soykırımı’nda Alman ordusu ve sermayesinin öyle basit, sıradan bir sorumluluğunun olmadığını ortaya koyuyor.
Dün mecliste kabul edilen kararda Alman sorumluluğu tam olarak şöyle tanımlanıyor: “Alman Meclisi, Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri baş müttefiki Alman İmparatorluğu’nun Alman diplomatları ve misyonerlerinin Ermenilerin organize şekilde yerinden sürme ve imha edildikleri konusunda verdiği net bilgilere rağmen, insanlığa karşı yapılan bu katliamı durdurmamasından üzüntü duyuyor. Federal Meclisindeki bu anma aynı zamanda yeryüzünün en eski Hristiyan ulusuna özel saygının ifadesidir.”
Önergenin sonunda 9 madde halinde meclis önümüzdeki dönem hükümetin yapması gerekenler sıralanıyor. Bu maddeler arasında Almanya’nın işlediği suç ortaklığı nedeniyle neler yapılması gerekenler yok. Mesele bütünüyle Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi ve buna yardımcı olmaya sıkıştırılmış.
Bu aynı zamanda, dolaylı olarak Almanya’nın soykırımda suçunun olmadığını, dolayısıyla tarihi ağır bir yükten kolayca kurtulma anlamına geliyor.
Peki gerçek bu mu?
Az çok tarih bilenler Ermeni Soykırımı’nın Almanya’nın Osmanlı üzerinde kurduğu egemenliğin pekişmesi, Rusya diğer ülkelerle girdiği paylaşım savaşıyla bağlantılı olduğunu biliyordur.
Dönemin Alman Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İşleri Başdanışmanı A. M. von Schwarzenstein’in hazırlandığı 12 sayfalık rapordaki şu cümle o dönem Alman devletinin görüşünü özetliyor: “Türkiye’deki çok sayıdaki Alman’ın ekonomik çıkarları düşünülürse, ne kadar üzücü olursa olsun, Ermenistan’daki kıyımlar genel tablo içinde küçük kötülükler olarak görülmelidir.”
Keza dönemin Alman Başbakanı Bethmann-Hollweg de şunları söylüyor: “Yegane gayemiz, sonuç olarak Ermenilerin mahvolup olmadıklarına bakmadan, Türkiye’yi harbin sonuna kadar yanımızda tutmaktır.” (Alıntılar, Erdoğan Aydın, Onur ve Utanç, Evrensel Basım Yayın, sf. 25)
Osmanlı’daki “Almanların ekonomik çıkarları” ve “savaşın sonuna kadar yanımızda tutuma” adına izlenen politikanın sonucu “küçük kötülükler”e değil 1.5 milyon insanın katledilmesine neden oldu.
Bu durum uzunca bir süre Alman sermayesi tarafından “tarihteki bir ayrıntı” olarak görüldü. Keza Alman sorumluluğu sadece “bilip de durdurmamak” olmadığını gösteren bir diğer önemli kanıt da Osmanlı ordusunun aslında Alman ya da Almanların etkisindeki generaller tarafından yönetilmesiydi. Çünkü başta Osmanlı Genelkurmay Başkanı (Friedrich Bronsart von Schellendorf)  dahil olmak üzere komuta kademesinin bir bölümü Alman generallerden oluşuyordu... Bu, Alman generaller, Ermenilerin yerinden sürülmesi ve katledilmesi konusundaki kararların altına imza attı. Dönemin en güçlü ismi Talat Paşa bir Alman iş birlikçiydi ve savaş bittikten sonra kaçıp Almanya’ya sığındı. Sonra bir Ermeni tarafından öldürüldü.
Almanya’nın sorumluluğu elbette bunlarla bitmiyor. Sol Parti tarafından geçen yıl verilen önergede (18/4335) Alman sermayesinin Ermeni soykırımdaki rolünü şu şekilde ifade ediyordu: “Bağdat Demiryolu’nu yapan Philipp Holzmann AG on binlerce Ermeni’yi Osmanlı ordusundan ‘ödünç’ alarak parasız, köle gibi çalıştırdı, sonra da ölüme gönderdi. Deutsche Bankve Victoria Sigorta, Ermeni halkının mal varlığından ve sigorta poliçelerinden çıkar sağladı.”
Bütün bunlar, dönemin Alman İmparatorluğu’nun Ermeni soykırımındaki rolünüm basit bir şekilde “bilip de önlemek” değil, doğrudan suç ortağı olduğunu, siyasi ve ekonomik sonuçlarından nemalandığını gösteriyor.
Bu nedenle, Almanya’nın tarihsel yükü bu kadar ağır olan bir soykırımdan, basit şekilde kurtulması kabullenmemeli, tam anlamıyla sorumluluğunu üstlenmesi, yaptıklarının karşılığında gerekli tazminatları ödemesi gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...