30 Mayıs 2016 01:00

Robotsuz yaparsın da işçisiz yapamazsın!

Robotsuz yaparsın da işçisiz yapamazsın!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Fransa ve Belçika’da işçi sınıfının eylemleri Avrupa’yı sallayınca, eski bir hikaye bugünlerde yeniden anlatılır oldu.
Robot çalıştıralım işçi sınıfının gücünü kıralım! Bu şekilde özetleyebileceğimiz hikaye, çeşitli güncel gelişmelerle birlikte gündeme getirildi.
Başlıklardan biri şöyleydi: Foxconn, 60 bin işçinin yerine robot kullanmaya başladı.
Foxconn bir Çin firması. Çin’in en büyük ihracatçılarından.   
Elektronik cihazların üretiminde dünya devi olan Apple ve Samsung gibi firmalar için üretim yapıyor.
İşte bu Foxconn 110 bin olan işçi sayısını 50 bine indirmiş.
Bu haberi yapanlar büyük bir iştahla haberin altına şu bilgileri yerleştiriyor: Çin robot işgücü konusunda büyük yatırım yaptı. Eylül 2014’ten bu yana Guangdong eyaletindeki 505 fabrikada  binlerce işçinin yerine robotları geçirmek için milyarlarca lira harcadı.
“Dünyanın en büyük üretici ülkelerinden Çin işçiden vazgeçiyor” mesajı vermeye çalışan bu haberinin hemen ardından şu haber dolaşıma sokuldu: Dünyaca ünlü Alman spor giyim ve ekipman üreticisi Adidas 20 yıl sonra ilk kez üretimi Çin’den Almanya’ya kaydırıyor. Ancak bu kez ayakkabıları işçiler değil robotlar üretecek!
Fast Food devi McDonald’s’ın eski bir yöneticisinden ‘robot işçi’ çıkışı geldi: 15 dolarlık saatlik asgari ücret yerine robotlara yatırım yapmak daha kârlı!
Arka arkaya gelen bu haberler işçileri tehdit ediyor: Ya düşük ücret ya da işsizlik!
Peki bu haberlerin, tehdit dışında, gerçekleşme olasılığı yok mu?

ESKİDEN KAHRAMAN DEMİR ADAMDI!

Sorunun cevabına geçmeden önce...
“Bu eski bir hikaye” tezimizin altını doldurabilmek için tarihe yolculuk yapalım!
1800’lerden önce yün eğiren işçiler şöyle anlatılır...
Yün eğiren işçiler, nitelikli işçi konumundaydılar. Bu yüzden “kibirli’ ve “patrona karşı küstah”tılar. Aldıkları yüksek ücret, onları “şükran duyan bir mizaca sahip olmalarına ve zihinlerini geliştirmelerine yol açacağına”, tersine kibirlerini beslemektedir. Üstelik ücretler, dönüp dolaşıp “grevlerin itaatsiz ruhuna fon olarak katıl”maktadır.
İşçilerin bu kibri patronları harekete geçirir.
Patronlar ünlü makinistlere başvururlar. Onlardan kendi kendine çalışan bir yün eğirme makinesi yapmalarını ister.
Girişim sonuç verir ve yün eğirme makinesi yapılır.  
Patronlar bu buluşa “demir adam” adını verir.
Demir adam, çalışan sınıflar arasında düzeni yeniden kurma görevini yüklenir. ‘Kibir’ gidecek, ücretler düşecek.
O zaman hikayenin kahramanı “demir adam”dı şimdi robot.
Fakat yüklenen misyon aynı; çalışanları hizaya getirmek!
Demir adamdan sonra ne buluşlar, ne icatlar, ne makineler, ne robotlar geliştirildi. Ama işçiler iddia edildiğinin aksine artarak var oldu.
1990’lı yıllarda ‘elveda proletarya’ hikayesi anlatıldı. Anlatılışının ardından 20 yıl boyunca uluslar arası dev şirketler dünyanın her yerini yoğun emek üretiminin yapıldığı atölyelere çevirdi. Devletler ülkelerine yabancı sermaye girsin diye, “en ucuz emek bizde” yarışına girdi.
Robotların değil de işçilerin tercih edilmesinin bir hikmeti olmalı değil mi?

TEKNOLOJİ SÖMÜRÜNÜN ARACI

Yeni teknolojilerin işçi sınıfını gereksiz bir sınıf haline getirip getirmediği meselesine girmeden önce...
Teknolojideki ilerlemeyi sermaye nasıl kullanıyor ona bakalım.
Yeni teknoloji patronlar için iki avantaj sağlıyor. Maliyetleri kısmak, üretimi “verimli” yapmak (az işçiyle çok üretim).
Yoğun ve esnek üretim de sürecin doğal parçası oluyor.
Yani teknoloji sömürüyü artırmanın aracı oluyor. Renault’un Bursa fabrikasından örnek verelim. Renault’da 2005 yılında saatte 41 araç üretiliyordu.
O zaman Renault, örneğin işçilerinin tümüne bir yılda toplam 100 bin lira veriyorduysa, 100 bin lira da kâr elde ediyordu. Yani işçilerine 1 verip 1 de kâr elde ediyordu.
Sömürü oranı yüzde 100’dü yani...
Sonra patron teknolojiyi geliştirdi. Bunun sonucu olarak 2005’te saatte 41 araç üretilen Renault’da rakam saatte 63 araca çıktı.
Üretim yüzde 50’nin üzerinde arttı.
Sadece üretim artmadı işçi sayısı da azaldı.
İki yıl önce bir UET’de (üretim birimi) 36 işçi çalışırken şimdi bu rakam 19. İşçi sayısı neredeyse yarı yarıya düşerken bir saate üretilen araba sayısı arttı.
Kârlar artık işçi maliyetinin 2.5 katına çıktı. Yani eskiden işçiye 100 bir lira verip 100 bin lira cebe atan Renault patronu artık 100 bin işçiye veriyorsa 250 bin cebe atıyor.
Adına ‘verimlilik’ denilen bu süreç, sömürü oranını yüzde 250’ye çıkarttı.  
Renault’ta işçi sayısı azaldığı halde sömürünün artması, sanki makineler sömürülüyor da ondan kâr artıyor gibi görünse de...
Gerçekte olan geriye kalan işçilerin daha çok sömürülmesidir.
Henüz aynı teknolojik düzeye gelmemiş fabrikaların varlığı buna izin verir. Onların üzerinden aradaki makas (üretilen artı değer ve kâr artar) açılır. Yani sömürü artar.

İKİSİNE DE MUHTAÇ

Sermaye, emeğin ‘itaatsiz’ elini sürekli denetlenmek... İşçiyi üretim sürecinden olanaklı olduğu kadar uzakta tutmak ister.
Ne var ki değeri yaratan da emektir.
Sermaye bir yandan işçinin iş bilgisini bilgisayara, makinelere yükleyip işçiyi üretim sürecinde gereksiz kılarken... Diğer yandan da değeri yaratmada bu işçiye muhtaçtır.
İşte bu yüzdendir... Bilim ve teknolojideki gelişmeler insansız bir fabrika inşa edilmesini mümkün kılacak bir seviyede olmasına rağmen sermayenin bunu yapamaması.
Zira insansız fabrika çalıştırmak sermayenin işine gelmez. Çünkü o zaman üretim yapabilir, ama sömürü yapamaz.
Bu nedenle ikisini de bir arada bulundurur.
Maliyeti düşürmek işçi üretkenliğini artırmak için teknolojiye abanır, lakin işçiden de vazgeçemez.
Robotlar sayesinde 60 bin işçisini işten çıkaran Foxconn şu açıklaması çok şey anlatıyor:
“Üretim süreçlerimizde insan gücü ve otomasyondan yararlanmaya devam edeceğiz. Çin’deki ciddi iş gücü varlığımızı korumayı planlıyoruz”.
Boşuna değil nüfusun ekonomik bir güç olarak görülmesi.
Boşuna değil, ABD’de yabancı düşmanı Cumhuriyetçi aday Trump’a yönelik şöylesi itirazlar: ABD’de göçmenler, onların çocukları ve torunları önümüzdeki 50 yıldaki nüfus artışının yüzde 88’inin  kaynağı olacak. Göçmenlerin Amerikan ekonomisi ve geleceği için önemi göz ardı ediliyor”.
Sermaye her şeyin farkında!
Lakin işçileri tehdit etmenin bir unsuru olarak elinde tutuyor insansız fabrika söylemini.
Cevabımız net: Ey sermaye! Biz sana “Robot yapamazsın” demiyoruz. “Artı değere el koyan, kâra dayalı doğan gereği işçi (değer yaratan tek kaynak olarak canlı emek) olmadan yapamazsın” diyoruz.

SOSYALİZMDE MÜMKÜN

Robot teknolojisinden bütün yönleriyle sınırsız yararlanmanın önü ancak, üretim araçlarının özel mülkiyetine dayanmayan bir sistemde (sosyalizmde) açılır.
Çünkü ancak sosyalizmde, sömürü, işsizlik, kâr, zarar söz konusu olmadan, sadece insanların ihtiyacı olduğu için üretim yapılır. Üretim araçları tüm toplumun hizmetine sunulur.
Kapitalizmde robotlar patronlara çalışır. İşçinin yoğun ve esnek çalışmasının aracına dönüştürülür.
Teknolojik ilerlemenin işçilerin ücretlerinin iyileşmesi olarak yansıması, çalışma süresinin kısaltılması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi olarak işçiye geri dönmesi ancak başka bir türlü bir üretim sistemi içinde var olabilir.

DEVRİMCİ SÜREÇ!

Üretici güçlerin (Bilim, teknoloji, üretici sınıf) gelişmişliği ile üretim biçimi arasındaki çelişki devrimci süreci tetikler. Sermaye bilim ve teknolojideki gelişmenin sadece kendi çıkarlarıyla sınırlı destekliyor. Kendi çıkarı söz konusu değilse dolaşıma sokmuyor.
Teknolojiyi topluma mal etmek yerine sermaye birikiminin emrine sokması... Telif hakları yoluyla bilgiyi tekellerin kasalarına kilitlemesi... Üniversiteler ve teknoloji enstitülerini sadece firmaların ihtiyaçları doğrultusunda desteklenmesi... Ve daha pek çok sebep çelişkileri derinleştiriyor. Yani devrimci süreci olgunlaştırıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa