23 Mayıs 2016 00:50

Komisyon bu cüreti nereden buldu?

Komisyon bu cüreti nereden buldu?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Boşanmaların Önlenmesi Komisyonu’nun önerilerini okudunuz. Çocukların tecavüzcüleriyle evlendirilmesi, çocuk evliliğinin teşviki, şiddete karşı kadınların korunma hakkının sınırlandırılması, boşanmanın zorlaştırılması, nafaka ve mal paylaşımı haklarının yok edilmesi, aile danışmanlığının, ama esasen aile hukukunun dini temele oturtulması...

Aslında bu önerilerin her birini, son 10 yıl içinde, kimi zaman bir ilahiyatçının ağzından, kimi zaman Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu toplantısından, kimi zaman hükümet sözcülerinden, kimi zaman varlığı iktidarın varlığına armağan olmuş gazetecilerin dilinden duyduk.

Tek tek ortaya atıldıklarında ‘deli saçması’, ‘münferit çıkışlar’ olarak algılanan bu saldırıların, aslında kadınların haklarına yönelik topyekun bir saldırının taciz atışları olduğunu söylediğimizde, ‘abartmakla’ suçlandığımız zamanlar oldu. Bütün bu öncü söylemlerin toplumsal hayatın dini değerler ve kadın düşmanlığı üzerine kurulması zihniyetinin inşası olduğunu söylediğimizde tepkimizin ‘laikçi teyze endişesi’ diye dalga konusu olduğu bile oldu.

Şimdi, Boşanmaların Önlenmesi Komisyonu’nun bu ‘deli saçmalarını’, bu bütünlükte ortaya atabilmesindeki cüreti nereden bulduğuna bakma zamanı... Bu cüret, AKP’nin dinin hayatın her zerresine müdahale ettiği, her türlü normun “yerli ve milli değerler”le belirlendiği muhafazakar toplum planının geldiği aşama ile ilgili. Böyle bir toplumun inşasında temelin üstüne kat çıkmaya başladıklarının göstergesi. Kadınların haklarına yönelik bu fütursuz gasp girişimleri ancak böylesi bir ortamda gerçekleşebilirdi. “Tek adam/ tek parti” rejiminin yaratılması koşullarıyla kadınların haklarının sıfırlandığı koşullar aynı koşullar. Evet, meselenin AKP’nin dikta rejimi ile bir ilgisi var. Ve evet, meselenin AKP gericiliğiyle bir ilgisi var.
Bu cüret, laiklik üzerine söz söylemeyi kendine zul sayan ‘muhalefet etme tarzı’nın da iktidara bir hediyesi. Kamuda başörtüsü serbestisinin kadın özgürlüğü meselesi olarak tartışılamayacağını söylemek, eğitimde dinselleştirme dönüşümünü aynı zamanda kadınların geleceğine yönelik bir saldırı olarak ele almak gerektiğini söylemek, kadınları iktidarın lütuflarına ve ona göbekten bağlı vakıfların inayetine muhtaç eden koşulları aynı zamanda laiklik temelinde tartışmamız gerektiğini söylemek bu muhalefet etme tarzında pek makbul şeyler değildi. “Ha AKP olmuş ha başka bir iktidar, hiçbir iktidar kadınlar için gerekli çabayı göstermedi, mesele ataerkil sistem” sözü kimi zaman, AKP’nin somut uygulamalarını aynı zamanda gerici bir zihniyet sorunu olarak tartışmamızın önüne geçebildi. Yani evet, meselenin kadın özgürlüğü sorununu nasıl ele aldığımızla bir ilgisi var.

Bu cüret; her türlü baskı yöntemiyle ve savaşla toplumsal muhalefetin çevresinin boşaltıldığı, ses çıkarmanın imkansız hale getirildiği koşullarda alan bulabildi. Ama aynı zamanda kadın hareketi içinde de çeşitli dağılmaların, zayıflamaların yaşandığı bir süreç bu. Türkiye kadın hareketi, dünyadaki rüzgarı da arkasına alarak, kadınlar lehine pek çok yasal düzenleme yapılmasını sağladığı, güçlendiği bir dönemi yaşadı. 2002’den itibaren kadın hareketinin rüzgara karşı direnmek zorunda kalan bir pozisyona itildiğini görüyoruz. Bir yandan da ortaklaşılan geniş platformların dağıldığı, her bir ayrı saldırı karşısında ayrı platformlar, gruplar oluşturulduğu, zaten giderek azalan gücün böylelikle daha da bölündüğü, dağıldığı bir süreci yaşadık. Bütün bunlara rağmen kadın hareketi, kimi gerici yasal düzenlemeleri geri çektirebilmeyi başardıysa, sokak muhalefetinde ısrarcı olmayı sürdürdürebildiyse bu, hayatın da dayatmasıyla, ortak sesi yükseltme ısrarından vazgeçmemesi sonucunda olabildi. Komisyonun bu cüreti; dün değil bugün ortaya çıktıysa bu ısrarın, dün olduğundan daha “olağan” hale geldiyse bu dağılmanın sonucudur.

Bu cüreti yaratan koşullar böyleyken, şu an hala komisyonun önerilerine ilişkin tartışmalarda okun sivri ucunu muhafazakarlaştırma politikalarına, gericiliğe yöneltmekten imtina eden, laikliğin kadınların gerçek eşitlik haklarının sağlanması ve yasal haklarının korunması için çok somut bir talep olduğunu ortaya koymaktan çekinen bir tutum var. Daha ne bekliyoruz?

Bu bir “laiklik elden gidiyor, sarılalım” yazısı değildir. Bu “kadınlara yönelik bu topyekun saldırı, gerçek bir laikliğin olmamasıyla da ilgilidir” yazısıdır. Pek çok yerde Komisyonun önerilerine karşı bir araya gelirken, “Nasıl yol alacağız?” sorusuna etkili bir yanıt vermek için bunları da tartışmak bir ihtiyaç.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...