20 Mayıs 2016 01:00

Halkın takımı (!)

Halkın takımı (!)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Fanatikliğin psikolojisi bambaşka. Herkes kendi takımını ayrıcalıklı konuma yerleştirmenin ve onu özel göstererek sempati ve taraftar  toplamanın peşinde. Bunu, Atatürk’ü kullanarak ve ortaya koydukları birtakım tarihsel kanıtların(!) sonucu olarak dile getirdikleri “Atatürk de bizim takımı tutardı” şeklindeki gülünç bir ifadeyle gerçekleştirmeye çalışanlar olduğu gibi, toplumsal duyarlılık sahibi oldukları anlaşılan kimileri de tuttukları takıma,”halkın takımı” şeklinde, tarihsel ve sosyoekonomik anlamda hiçbir somut karşılığı ve gerçekliği olmayan ipe sapa gelmez bir etiket yapıştırarak kitleler üzerinde etkileyici olmaya çalışıyor...
Hatta daha ileri gidip fanatik taraftarı olduğu takımın, “işçilerin takımı” ya da “ezilenlerin takımı” olduğunu iddia edenler bile var...
Fanatizm böyle bir şey işte. İnsanların algılama yetilerini örselemekle kalmayıp onları gerçeklikten tamamen kopararak kendi kurguladıkları çok farklı bir dünyaya/hayaller alemine sürükleyebiliyor. Bir tür şizofreni gibi...
Sonuçta da milyonlarca avroluk bütçeleriyle devasa şirket formatında faaliyet gösteren ve patronların türlü çıkar hesaplarıyla at oynattığı kulüpler “halkın takımı” şeklinde algılanabiliyor!..
Aslında bütün bu, “halkın takımı”, “işçilerin takımı”, “ezilenlerin takımı” gibi söylemler bir yandan endüstriyel futbola karşı çıkarken diğer yandan fanatik taraftar görüntüsü vermekten kaynaklanan sıkıntıyı aşabilmek/kamufle edebilmek için uydurulan abuk sabuk gerekçelerden başka bir şey değil. Ve ne yazık ki bazı duyarlı taraftar gruplarının yoksullara, yoksunlara, muhtaçlara yönelik yardım organizasyonları da spor kulüplerinin, “halkın takımı” olmasını sağlayamıyor.
Her fırsatta, “halkın takımı” olma durumunun başta gelen kanıtlarından birisi olarak gösterilen Çarşı taraftar grubunun, bazı karşılaşmalarda “Şehitler ölmez vatan bölünmez” ve
“Bir gece ansızın 81 Düzce, 82 Musul, 83 Kerkük oluverir” gibi lümpenlik göstergesi halk düşmanı pankartlar açtığı da unutulmamalı... Kulüpler, endüstriyel zorunluluğun gereği olarak şirketleşmişken ya da hızla şirketleşmeye doğru yol alırken ve milyonlarca avroluk bütçeleriyle bu oyunda boy gösterirken onları “halkın takımı” olarak nitelemek gerçekten çok tuhaf.
İnsanın sorası geliyor, “Böylesi bir yapılanmada halka, sömürülmek dışında ne gibi rol/pay düşüyor acaba?” diye...
Hangi kulüp, maddi-manevi varlığıyla neredeyse tüm hayatını tuttuğu takıma adamış sıradan kişilere, yetki ve karar organlarında söz hakkı veriyor ya da politikasını, stratejisini, icraatlarını halktan gelen istek ve talepler doğrultusunda belirliyor ki? Kuşkusuz bir takımın taraftarı olmak ayıplanacak ya da küçük görülecek bir durum değil. Ancak hem endüstriyel futbola karşı çıkıp hem de göğsünde ayrı, sırtında ayrı, kolunda ayrı şirket isimleriyle reklam tabelasına dönüşmüş formayı giyerek “halkın takımı” şeklinde ahkam kesmek çok büyük bir tutarsızlık...
Duyarlı geçinen taraftarlar halkın takımı olma kavgasını bir yana bırakıp enerjilerini, tribünleri ırkçı, milliyetçi, cinsiyetçi tezahüratlardan/söylemlerden arındıracak somut bir mücadele uğruna harcasalar çok daha hayırlı bir iş yapmış olurlar...
Spor alanlarını dolduranlar, emeği en yüce değer kabul eden anlayışı benimseyecek ve
bu doğrultuda her koşulda hem rakip takımlara hem de kendi takımlarına saygı göstermeyi asla ihmal etmeyecek (Mesela yenilen hatta küme düşen kendi takımlarını bile alkışlarla stadyumdan uğurlayacak) bilince ve kültürel düzeye ulaştıkları zaman bütün içi boş tartışmaların da sonu gelecek!..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa