Evrim, devrim nepotizm ve başkanlık
Fotoğraf: Envato
Duverger “Siyasal Rejimler” adlı eserinde gerek Marksist yaklaşımca gerekse Durkheim okulu sosyologlarınca dillendirilen, insanlığın ilk çağlarında, yönetenler-yönetilenler ayrımının olmadığı, iktidarın belirli kişilerce kullanılmadığı savının gerçek olup olmadığını bilmediğimizi belirtmektedir: “Kesinlikle kabul edilen bir şey varsa, o da, bugüne kadar incelenmiş bütün ilkel toplumlarda daima, ...iktidar kişiselleşmesinin izlerine rastlandığıdır; adına ister din adamları, büyücüler, aile reisleri, ister yaşlılar ya da yetenekliler densin, küçük bir grup, bu toplumlarda yönetimi elinde tutmuştur”.
Duverger’in karşı eleştirisinin de gerçekliğini çok rahatça söyleyemeyiz. İktidarın kristalleşmesi için belli bir uygarlık birikimine ihtiyaç olduğu en azından mantıksal bir aprioridir, öngörülebilir bir durumdur. Eğer beynin oluşumu ve gelişimi belli bir sürece ihtiyaç duymuşsa, araçları kullanması, dolayısıyla iktidar araçsallaşması da belli bir süreçte olmuştur.
Eğer evrimci veya devrimci bir anlayışa dayanılıyorsa, yaratımdan değil de, birdenbire akıllı varlıklar olarak dünyaya atıldığımızdan değil de olgunlaştığımızdan söz ediliyorsa, evet insanlığın henüz araç kullanma becerisi gösterecek kadar beyin büyüklüğüne ulaşmadığı evrelerde bir iktidardan, reisten, burjuvadan söz etmek olanaksızdır. Bunların hepsi belli bir gelişim ve dönüşümün ürünüdür.
Burada yanıltıcı bir sava da atlanmaması uygundur. İnsanın böyle bir olgunlaşmanın ürünü olduğunu söylemek hep olumlu yönde gidileceği anlamına gelmiyor. Evrimler, karşı evrimlerle, karşı devrimlerle, çevre felaketleriyle de yüz yüze gelebilirler. Şimdilik konuyu dağıtmadan şu yönetici sınıflar veya zümreler konusuna geri dönelim.
Belki farklı bir tarzda soru yeniden dillendirilebilir: İnsanların homo sapiense dönüştükleri kültür toplumları evresinden başlayarak yöneten yönetilen ayrımlaşması hep olmuş mudur?
İkinci ana soru ise, tarih (Eğer varolanların varoluşlarından başka özerk bir zaman veya tarih varsa) hep ileriye doğru mudur, varoluş hep ileriye doğru mu tekamül ediyor?
Sorular artırılabilir: Eğer araç kullanmak düşüncenin bir üst evresi ise insanın doğadaki diğer türleri kullanması da, insanın insanı kullanması da bir gelişme midir?
Örneğin insan, aynı zamanda “yiyici” bir varlık mıdır?
Yiyiciliğin bir adım ötesi, insan aynı zamanda “çıkarcı” bir varlık mıdır? “Homo economicus”.
Seksenli yaşlarını aşmış hocam Eserpek, “Neydi hani eş dost akraba demokrasisi denen bir şey vardı, tam adını şimdi hatırladım, nepotizm. Bu yaşadıklarımız küçük insanların eş dost akraba demokrasisi” diye hayıflanıyor.
Soruyu yenilersek: Sınıfların yanında çıkar zümreleri de oluşuyor. Marksist anlamda işçi işçiyle, burjuvazi burjuvaziyle karşı karşıya gelebiliyor, birbirini de yiyebiliyor. Sınıf içi mücadeleler zümrevi özellikler taşıyor.
İnsan aynı zamanda kendi türünü de araçsallaştırabilen, kendi sınıfını da yiyebilen bir türdür. Adına ister organizasyon deyin ister iktidar.
Etik bir duruş olmadan, bir erek olmadan, politik bir bakış ve dirayet gösterilmeden eşitsizlik aşılamaz. Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik bir ahlaki projedir, ahlaki olarak, politik olarak arkasında durulursa yaşama geçirilebilecektir.
Bilgi birikimi, teknik gelişme, araç kullanımı birikimseldir, evrimseldir. İnsan, toplum, doğa için rejimler ise bilinç işidir, ahlak işidir, politik bir iştir yani salt evrimci değil sonuçta devrimci bir iştir.
Birikimcilere de kapak olmasın ama laf atalım, belki tartışmayı zenginleştirir: Sermaye birikimseldir, kapitalizm birikimseldir, eşitlikçilik özgürlükçülük devrimcidir.
Kendinde sınıf doğanın, yapının yasasıdır, kendisi için sınıf politik bir duruştur.
Güncele ilişkin bir çıkarımda bulunursak etnik hareketler, eş dost akrabaya sığınma, ana kucağına dönüş arayışı regresyon, gericilik ve nepotizmdir; bir nema, bir baba, bir baş veya başkan arayışı küçük insanların işidir, daha yiyici biriktiricidir.
Ahlâkın, erdemin ölçüsü küçük şeyler olamaz. Ereksel olana değmesi gerekir. Daha evrensel ve ilksel, ilkesel olması gerekir.
Özgürlük ve eşitlik insan türünün gördüğüm en üst etik ilkeleridir. En azından özgürlük bizatihi aklın da bir zorunluluğu mudur, pratik akıl pek öyle işlemiyor.
Kendini yönetecek efendi arayan insanlara reisleri, başkanları, padişahları hayırlı olsun.
Devrimler yakındır.
- Köy Enstitüsü farkı, şehre ve geleneğe uymazlığı: Hümanist, yararcı, bütüncül köy rehberi 19 Nisan 2024 04:47
- 31 Mart Yerel Seçimleri: AKP'nin dinci eğitimine karşı bilgi ve özgürleşme talebi 05 Nisan 2024 04:47
- İmtiyaz/kapitülasyon, rantiye veya mütaşerik otoriterlik: Peker, Ağar, Erdoğan, Altınok, Kurum, İmamoğlu… 29 Mart 2024 04:46
- Fütüvvet teşkilatı: Meslek lisesi değil dinci fedailik ocağı 22 Mart 2024 04:57
- AKP ve MEB mesleki eğitimin sırrını çözdü: Fütüvvetnameler ve baş ahilik dönemi 15 Mart 2024 04:43
- Patriyarka ve öğrenci açlığı sorunu: Niteliksiz okullar, meteliksiz veliler, kadınlar, çocuklar 08 Mart 2024 05:05
- Türkiye'de felaketlerin faktörlerinden öte aktörleri kimler? 01 Mart 2024 04:46
- Felaketler çağı ve Türkiye'nin felaketler dönemi 23 Şubat 2024 04:46
- Depremde Hatay’da ölüm sayısı ne kadar? Hatay’a, Adıyaman’a, Malatya’ya resmen ayrımcılık mı yapılıyor? 16 Şubat 2024 04:39
- Afetin, nemacılığın, timokrasinin ‘utp-usta öğreticilik’ hali: 890.920 09 Şubat 2024 04:53
- Deprem ve ülke yönetimi: Mütaşerik yönetimin ağır sonuçları 02 Şubat 2024 04:48
- "Karakter eğitimi" nedir: MEB, Bakan Tekin 1.3 milyon işçi çocuğu unuttu, "Çocukları bari tatilde çalıştırmayın" 26 Ocak 2024 04:45