13 Mayıs 2016 00:32

Evrim, devrim nepotizm ve başkanlık

Evrim, devrim nepotizm ve başkanlık

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Duverger “Siyasal Rejimler” adlı eserinde gerek Marksist yaklaşımca gerekse Durkheim okulu sosyologlarınca dillendirilen, insanlığın ilk çağlarında, yönetenler-yönetilenler ayrımının olmadığı, iktidarın belirli kişilerce kullanılmadığı savının gerçek olup olmadığını bilmediğimizi belirtmektedir: “Kesinlikle kabul edilen bir şey varsa, o da, bugüne kadar incelenmiş bütün ilkel toplumlarda  daima, ...iktidar kişiselleşmesinin izlerine rastlandığıdır; adına ister din adamları, büyücüler, aile reisleri, ister yaşlılar ya da yetenekliler densin, küçük bir grup, bu toplumlarda yönetimi elinde tutmuştur”.
Duverger’in karşı eleştirisinin de gerçekliğini çok rahatça söyleyemeyiz. İktidarın kristalleşmesi için belli bir uygarlık birikimine ihtiyaç olduğu en azından mantıksal bir aprioridir, öngörülebilir bir durumdur. Eğer beynin oluşumu ve gelişimi belli bir sürece ihtiyaç duymuşsa, araçları kullanması, dolayısıyla iktidar araçsallaşması da belli bir süreçte olmuştur.
Eğer evrimci veya devrimci bir anlayışa dayanılıyorsa, yaratımdan değil de, birdenbire akıllı varlıklar olarak dünyaya atıldığımızdan değil de olgunlaştığımızdan söz ediliyorsa, evet insanlığın henüz araç kullanma becerisi gösterecek kadar beyin büyüklüğüne ulaşmadığı evrelerde bir iktidardan, reisten, burjuvadan söz etmek olanaksızdır. Bunların hepsi belli bir gelişim ve dönüşümün ürünüdür.
Burada yanıltıcı bir sava da atlanmaması uygundur. İnsanın böyle bir olgunlaşmanın ürünü olduğunu söylemek hep olumlu yönde gidileceği anlamına gelmiyor. Evrimler, karşı evrimlerle, karşı devrimlerle, çevre felaketleriyle de yüz yüze gelebilirler. Şimdilik konuyu dağıtmadan şu yönetici sınıflar veya zümreler konusuna geri dönelim.
Belki farklı bir tarzda soru yeniden dillendirilebilir: İnsanların homo sapiense dönüştükleri kültür toplumları evresinden başlayarak yöneten yönetilen ayrımlaşması hep olmuş mudur?
İkinci ana soru ise, tarih (Eğer varolanların varoluşlarından başka özerk bir zaman veya tarih varsa) hep ileriye doğru mudur, varoluş hep ileriye doğru mu tekamül ediyor?
Sorular artırılabilir: Eğer araç kullanmak düşüncenin bir üst evresi ise insanın doğadaki diğer türleri kullanması da, insanın insanı kullanması da bir gelişme midir?
Örneğin insan, aynı zamanda “yiyici” bir varlık mıdır?
Yiyiciliğin bir adım ötesi, insan aynı zamanda “çıkarcı” bir varlık mıdır? “Homo economicus”.
Seksenli yaşlarını aşmış hocam Eserpek, “Neydi hani eş dost akraba demokrasisi denen bir şey vardı, tam adını şimdi hatırladım, nepotizm. Bu yaşadıklarımız küçük insanların eş dost akraba demokrasisi” diye hayıflanıyor.
Soruyu yenilersek: Sınıfların yanında çıkar zümreleri de oluşuyor. Marksist anlamda işçi işçiyle, burjuvazi burjuvaziyle karşı karşıya gelebiliyor, birbirini de yiyebiliyor. Sınıf içi mücadeleler zümrevi özellikler taşıyor.
İnsan aynı zamanda kendi türünü de araçsallaştırabilen, kendi sınıfını da yiyebilen bir türdür. Adına ister organizasyon deyin ister iktidar.
Etik bir duruş olmadan, bir erek olmadan, politik bir bakış ve dirayet gösterilmeden eşitsizlik aşılamaz. Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik bir ahlaki projedir, ahlaki olarak, politik olarak arkasında durulursa yaşama geçirilebilecektir.
Bilgi birikimi, teknik gelişme, araç kullanımı birikimseldir, evrimseldir. İnsan, toplum, doğa için rejimler ise bilinç işidir, ahlak işidir, politik bir iştir yani salt evrimci değil sonuçta devrimci bir iştir.
Birikimcilere de kapak olmasın ama laf atalım, belki tartışmayı zenginleştirir: Sermaye birikimseldir, kapitalizm birikimseldir, eşitlikçilik özgürlükçülük devrimcidir.
Kendinde sınıf doğanın, yapının yasasıdır,  kendisi için sınıf politik bir duruştur.
Güncele ilişkin bir çıkarımda bulunursak etnik hareketler, eş dost akrabaya sığınma, ana kucağına dönüş arayışı regresyon, gericilik ve nepotizmdir; bir nema, bir baba, bir baş veya başkan arayışı küçük insanların işidir, daha yiyici biriktiricidir.
Ahlâkın, erdemin ölçüsü küçük şeyler olamaz. Ereksel olana değmesi gerekir. Daha evrensel ve ilksel, ilkesel olması gerekir.
Özgürlük ve eşitlik insan türünün gördüğüm en üst etik ilkeleridir. En azından özgürlük bizatihi aklın da bir zorunluluğu mudur, pratik akıl pek öyle işlemiyor.
Kendini yönetecek efendi arayan insanlara reisleri, başkanları, padişahları hayırlı olsun.
Devrimler yakındır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...