11 Mayıs 2016 00:53

Haber Nöbeti’nin ardından

Haber Nöbeti’nin ardından

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Her çalışmanın bir ömrü oluyor. 

Bir avuç gazeteci olarak şubatın ilk haftası başlattığımız Haber Nöbeti, 29 Mart’ta Beritan Canözer’in Diyarbakır’daki duruşmasına kadar 68 gazetecinin katıldığı bir mesleki dayanışmaya dönüştü. İstanbul, Ankara ve İzmir’den gazeteciler olarak birer haftalık nöbetler halinde bölgeye gittik. Bölgede ilk organize olma noktamız Diyarbakır’dı. Ve oradan, güvenlik açısından mümkün olabildiği ölçüde Nusaybin’e, Mardin’e, Cizre’ye, İdil’e gittik. Diyarbakır’da Sur’un girebildiğimiz mahallelerini dolaştık. Bölgede Özgür Gazeteciler Cemiyetinin misafirperverliği, yardımları en büyük kolaylaştırıcımız oldu.

Benim bu çalışmanın koordinasyonunda görev almış biri olarak, Haber Nöbeti için övgü dolu cümleler kurmamın pek bir anlamı olmaz. O nedenle daha çok bu çalışmanın öğrettiklerinden, gösterdiklerinden bahsedeceğim. 

Bölge illerine olağanüstü hal uygulamasının geçerli olduğu 1990’lı yıllardan beri gidiyorum. Kürt gazetecilerin art arda öldürüldüğü o yıllarda, OHAL yasakları kapsamındaki bir ilden diğerine giderken sayısız arama noktasından geçerdik. Bazı yerlere girebilmek için gazeteci olduğumuzu bile saklardık

Tarihte hiçbir şey ikinci kez aynı biçimde yaşanmıyor, evet aynı nehirde iki kere yıkanılmıyor. Ama burası Türkiye olduğu için birbirine benzer kaygılarla, tedirginliklerle gazetecilik yaptığınız dönemler oluyor. İmc Tv kameramanı Refik Tekin’in devletin zırhlı aracından gelen kurşunla yaralandığı Cizre, 1992’de yine zırhlı araçtan gelen kurşunlarla bir başka gazetecinin, İzzet Kezer’in can verdiği yerdi örneğin. 

Ve Cizre, Haber Nöbeti’ne başladıktan bir süre sonra, Azadiya Welat Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Rohat Aktaş’ın, o ‘vahşet bodrumları’ndan birinde kül olduğunun haberi aldığımız yerdi aynı zamanda. 

Bizler bu çalışmayı noktaladığımızda tutuklanan DİHA muhabiri sayısı 11’e çıkmıştı. 

Çatışmalı bölgelerde, epey bir zamandır çok zor koşullarda gazetecilik yapan meslektaşlarımızdan JİNHA Muhabiri Zehra Doğan, twitter hesabından “Bombaların bir an dahi susmadığı Nusaybin’de kadınlar tandır başında” cümlesini paylaşmıştı, bir kadının fotoğrafı ile birlikte.

Bu çok açık bir biçimde sofraya konulacak bir ekmeğin pişirilmesinin risk almayı gerektirdiği bir gündelik hayat demektir aynı zamanda. Ve kadınların alışmak zorunda bırakıldıkları bir hayat.

Haber Nöbeti, o hayata bir ucundan dokundu. Bu çalışma bize, bir gerçekliği daha iyi görebilmek için ona dokunabilmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha öğretti.

Şunun hep farkındaydık. Hiçbir nöbet, çatışmalı bölgelerde namlunun ucunda görev yapan meslektaşlarımızın o ağır yükünü sırtlarından alamazdı, almadı da.  

O ağır yükün biraz olsun hafifletilmesi ise, mesleki dayanışmanın çeşitli biçimlerde daim olmasından geçiyor.

Mesleğini dik durarak yapan gazetecilerin Cizre’den Çağlayan’a kadar kurşunların hedefinde olduğu bir tablo ile ancak ülkenin doğusundan batısına sürekli bir dayanışma içinde olarak başedebiliriz.

Dün sabah TGS’de açıklama yapan Atılım gazetesi yönetici ve çalışanları, “terör propagandası” suçlamasıyla haklarında açılan dava kapsamından yarın sabah Çağlayan’da duruşmaları olduğunu duyurdular. İktidarın Kürt sorunuyla ilgili operasyon sürecini başlattığı geçtiğimiz yılın temmuz ile ağustos sayılarındaki haber ve yazılar nedeniyle, yönetici yazar ve muhabir 15 kişi mahkeme önüne çıkacak.

Dayanışmak için gittiğim bu açıklamadan döndüğümde ise, bizim gazeteden üç arkadaşımızın hakkında Silopi haberleri nedeniyle soruşturma başlatıldığını öğrendim. Haberlerin ikisi, dokunulmazlığı kaldırılması istenen HDP Milletvekili Ferhat Encü’den telefon ile alınan görüşlerden oluşuyor. Yani savcılarımız Türkiye basın tarihine yeni bir suç daha soktular: ‘Ferhat Encü’den görüş almak.’ 

Bu soruşturmalar da bize gösteriyor ki gözümüz, kulağımız daha fazla Silopi’de olmalı. 

Başladığımız yere, Haber Nöbeti’ne dönerek noktalayalım. Haber Nöbeti biraz da Sait Faik’in o efsane öyküsündeki cümledir: “Bir hişt sesi gelmedi mi fena.” 

En ağır koşullarda bile o “hişt” sesi gelecek, gelmeli: “Hişt hişt!”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...