09 Mayıs 2016 00:52

Reis’in orkestrasının ekonomi politiği

Reis’in orkestrasının ekonomi politiği

Fotoğraf: Envato

Paylaş

2011 yılında AKP üçüncü kez seçimi kazandığında süreç başladı. 
O günden sonra hükümetin uyguladığı sayısız icraat açıkça gösteriyordu. AKP’nin dümeni otoriter bir siyasal ve toplumsal nizama kırdığını! 
Üstelik bu icraatlar; o güne kadar AKP’nin iktidarını destekleyen kimi ulusal ve uluslar arası ittifakların  kaybedilmesi göze alınarak hayata geçirildi.
Bu tek parti, tek adam, tek millet inşa süreci... 
Bir yandan kendi yasalarını, bürokrasisini, zenginini, yönetici insan tipini vs oluştururken...  
Diğer yandan da dışladıkça öfke ve mağduriyet biriktiriyordu. 
Sadece öfke ve mağduriyetle ilerlenemezdi elbet de! Birileri dışlanırken yeni ittifaklar oluşuyor, yeni güçler biriktiriliyordu. 
Yüzde 50’lik toplumsal destek ve meşruiyet böyle sağlanıyordu.
Bu “destek ve meşruiyet” hiçbir şekilde demokratik ilkeler, şeffaflık, hukukun üstünlüğü gibi kriterlerden beslenmiyordu. 
Bu nedenle şimdi Anayasanın hiçe sayılması, Saray’ın açıkça hükümete darbe yapabilir olması rıza oluştura oluştura gelinen bir sürecin sonucu.
Peki bu otoriter idari dönüşüm toplumda meşruluğunu nasıl oluşturdu?
Şöyle cevapları duyar gibiyim: Cehaletten! Bu topraklarda demokrasi kültürünün hiç yeşermemiş olmasından! Din ve milliyetçiliğin güçlü olmasından... 
Her birinin etkisi olabilir ama hiçbiri açıklamaya yetmez!

BAŞKA TÜRLÜSÜNÜ İMKANSIZ KILAN SÜREÇ 
İdari dönüşüm toplumsal bedenin değişiminden bağımsız olamaz. Bu nedenle idari dönüşüme paralel yeni bir millet inşa etmek gerekir. 
Sihirli sözcük hizmet!
Devletten başlayalım.
Devlet şirket gibi çalışacak. Aileyi, eğitimi, sağlığı, barınmayı şirket mantığıyla dönüştürecek. 
Vatandaşlar da bu devletin müşterileri olacak. 
Devletlerin şirket gibi yönetilebilmesi için merkezileşme ve otoriterleşme şart! Yoksa ‘hantal’ bürokrasi ve hukuk engel çıkarır.
Örneğin parlamento... 
Torba yasalarla, kanun yerine kararnamelerle şipşak etkisiz kılınmalı. Daha da hız gerekiyorsa devre dışı bırakılmalı! 
Örneğin hukuk... 
Bağımsız olamaz. “Burada maden çıkarılması yasalara aykırı”, “Burada HES yapılması doğaya zararlı” diyemez. Hukuk ancak iktidarın icraatlarını meşrulaştırabilir!
Misal; sağlık, eğitim, güvenlik... 
Verimlilik, fayda vb söylemlerle her biri özel şirketlere devredilir. Taşeron, güvencesiz, geçici çalışmak da bu sürecin kaçınılmaz sonucu olur!   
Dağ, ova, kent... 
Hepimizin, gelecek nesillerin olamaz. Olsa olsa iktidar etrafında kümelenenlerin palazlandığı rant alanları olabilir.  
Ya da medya... 
Devletin icraatlarını meşrulaştıran, doğallaştıran bir işlevi olmalıdır. “Hükümet ne eylerse güzel eyler” nakaratını herkese ezberletmenin aracına dönüşmelidir.
Böyle biçimlenen bir süreçte aşağıya, yerele yetki verirsen işler karışabilir. 
Rant, istenmeyen kişilere gidebilir mesela. Medyadan istenmeyen sesler çıkabilir. Hukuk ve parlamento işleyişe taş koyabilir.   
Öyleyse yetki giderek merkezileşmeli, son noktayı hızlı koyacak, nihai kararı verecek bir kişide, ‘Reis’te toplanmalı.   
Süreç artık “başkanlık ve başkanın vakti geldi” dedirtecek noktada. 
Söz konusu nokta hem iktisadi idari dönüşümün bir sonucu olarak... Hem de bu süreçte işlenen “günahların” hesabını vermemek için şart! 
Devlet kısmı böyle ya millet kısmı?..
 
MÜŞTERİ ZİHNİYETİNİ YAYMA ARACI: DİNDARLIK 
Devlet vatandaşı da dindar bir müşteriye dönüştürdü. 
Cami, zorunlu din dersi, çokça mescit, çokça imam hatip eğitimi, Diyanete bol kaynak... 
Hepsi dindar müşteri memnuniyeti yaratmak için... 
Müşteri neye bakar? Gündelik maddi ihtiyacının giderilip giderilmediğine.
Yolsuzluk? 
O da neymiş. 
Demokrasi? 
Bana ne... 
İhtiyaç yetmedi mi kredi var. “Borçluyum ama olsun ihtiyacım gideriliyor” duygusu yaşatıldı.
İşsizlik ve yoksulluk, “Olsun iş olmasa da para olmasa da eve yardım geliyor” pansumanına tabi tutuldu.
İş bulabilme umudu, “parti etrafında birleştikçe var” algısıyla yaşatıldı. 
Doğa, kent vs gidiyor endişesi, “Bana ranttan küçük pay verilirse sorun yok” faydacılığıyla perdelendi. 
Müşteri vatandaşta, dindarlık üzerinden sürekli hizmet alıyormuş hissi oluşturuldu! 
Ailenin bu sürece hizmet edecek şekilde dönüştürülmesi de ihmal edilmedi tabi. 
Her gün artan fiziksel ve psikolojik şiddet, cinsel istismar, öldürmeler aileyi de en az sokak kadar güvensiz hale getirdi. Ama olsun, iktidara sevgi ve dayanışma içinde olup olmadığı değil ailenin bizzat kendisi lazım!


 

DAVUTOĞLU’DAN ÖNCE KİMLİKLERİ YUTTU!
HER şeyi tekleştirip merkezileştirdiğini söylediğimiz bu süreç kimlikleri de tekleştiriyor. Yazıda dikkat çektiğimiz müşterilik belirlemesi Sünni İslam’a göre yapıldığından Alevilik dışlanıyor!
Böyle bir anlayış içinde Kürtler, siyasal ve idari bir var oluşla kendine yer bulamıyor. Bulurlarsa yetkilere ortak olurlar bu da kurulan çarka hiç uygun düşmez! Kürtlerin TRT Kurdi, Kürtçe yer adları gibi bazı ‘makul’ ihtiyaçları, ancak iktidara destek ve müşteri oldukları oranda giderilebilir. 
Tarihteki büyük Türk devletleriyle kendine ideolojik meşruluk arayan iktidar için Kürtlüğün silikleştirilmesi de olmazsa olmazdır.
Bakanlık ihsan edilmiş Kürt... Danışman, vekil, gazeteci olarak çepere alınmış gayri Müslim olabilir. Yani yeteneklerinden faydalanılmak üzere, şirket politikalarıyla ve şirketin başındakiyle uyum içinde olmak şartıyla, şirket yönetim kadrolarında oluna bilinir. Lakin asla ortaklık olamaz. 
Mevki bahşedilmişlerden Markar Esayan iyi tarif etmiş durumu: “Biz şefinin gözüne bakan dev bir orkestrayız!”
Orkestranın dev oluşu, çaldığı eserin ‘tek’lik olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ne ‘şef’ ne de  kurulan sistem başka türlüsüne izin vermiyor.
O dev orkestra Başbakan Ahmet Davutoğlu’ndan önce kimlikleri de... Yukarı da sıraladığımız birçok demokratik işleyişi de çoktan yutmuştu.
Davutoğlu’nun neden yutulduğunu gazetemizin birçok yazarı anlattı. Tekrara gerek yok! Başbakanlık temsilini de silikleştiren Davutoğlu’nun görevden alınması işinin... 
Uzun süredir, idari ve iktisadi dönüşüm üzerinden kurulan inşaatın yeni katı olduğunu hatırlatalım istedik sadece. 
Gökdelen hızla yükseliyor, sadece en üst kata bakmayalım!


 

ÖLDÜREBİLİRLER ÇÜNKÜ PARA KAZANIYORLAR! 
İŞTE bu, her şeyi şirket devlete göre dönüştüren anlayış işçileri de hiçleştiriyor. Ölümlü iş kazalarında patronlar hükümetin sözlerine, 2023 hedeflerine gönderme yapıp yırtmaya çalışıyorlar. 
Örnek Karaman’ın Ermenek ilçesinde 2014 yılı Ekim ayında 18 işçinin yaşamını yitirdiği maden katliamı davası. Şirket avukatı bol hükümet atıflı savuma yaptı. Tutuklu yargılanan şirket sorumluları tahliye edildi. Mahkeme heyetinin kararının mantığını, madenci ailelerinin avukatlarından Gülşen Uzuner şöyle özetledi: “Kusurlu da davranabilirler, bizim açımızdan sorun yok. Çünkü para kazanıyorlar.”
Bu yılın ilk dört ayında en az 586 işçi yaşamını yitirdi. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin açıkladığı bu rakama bakınca yılın sonunda ulaşılacak işçi ölümü rakamını düşünmek istemiyor insan! 
Otoriterleştikçe çark daha da acımasızlaşıyor iş dünyasında. Ölümüne çalıştırılan işçi, yasalaşan kiralık işçi bürolarıyla köle gibi pazarlanacak şimdi de. 
O otoriterleşmeyi ören süreç çalışma yaşamını da böyle inşa ediyor. Çalışırken ölmemeyi istemekle, otoriterleşme karşı çıkmak kardeş şimdi!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...